Koca meydanlar nasıl yiter abiler

RUHU değil de, yaşı geçkindi biraz adamın. Ya da öyle uygun, iyi geliyordu meşrebine...

Bir zamanlar troleybüs ile Tandoğan’dan Set Kafeterya’ya taşınmış, oradan Maç Kıraathanesi’ne yürümüş çoğu anıları, artık morgda “teşhis” bekliyordu.
Ölen-yiten ya da kendini “diri gömen” mekanlarının-arkadaşlarının, bir zamanlar yaşadığını kanıtlayabilmesi için... Bir tanık, bir teşhis gerekliydi.
“İşte bu mahalle, işte o anılar, işte o adam” diyemeyecek kadar, solmuş-soldurulmuştu hafıza mekanları.
Binalar, sokak isimleri ve kent hafızasının, hafıza mekanlarının tüm izleri siliniyordu sanki teker teker.
Gönlündeki sızının, nostaljiden öte, vefa gibi, hala yaşayan bir özlem gibi, vicdan gibi filan bir şeyler olduğunun kanıtlanması için ise otopsi gerekti.
Nafile; çürümüş dokularda...

Kendini meydanlara vuran gençliği, hep “yürüyen”, sesli adımları zaten gerilerde kalmıştı da adamın.
Trajiktir; meydanları bile yok olmuştu yaşadığı kentin.
Koca koca, anı anı, tarih tarih meydanlar birer birer yok olmuştu...
Bir bina, bir gecekondu yıkılır, yok edilir de, koca bir meydan nasıl yok olur abiler-ablalar?
Hergelen, Tandoğan, Ulus, Kızılay, Gar, Sıhhiye, Opera, Zafer?
Nasıl, kuşatılır-daraltılır da özsuyunu, canını emerek kendini tüketen dere gibi çökertilir kendi içine... Kaybolur?
Meydanı olmayan bir Başkent’e, ne denir ha?
Var mıdır bir adı, bir teşhisi, hayattan, hafızadan malulen emekli bu durumun...

Yaşı geçkindi biraz adamın, ama ruhu gençti ve çağırınca geliyordu hala...
Yani, küsmemişti henüz sokaklara, şehre... Hepten ayrı düşmemişti, mahallesine, meyhanesine...Hayatının son 25 yılında, evinden hiç çıkmayan, 55 yaşında hayata veda edene dek agorafobinin en şiddetlisini yaşayan Emily Dickinson gibi değildi...
Ama Dickinson’ın ardından yazılan şu satırlar, burkuyordu elbet yüreğini:
“Yapmak istediği herşeye düşman, kendini gerçekleştirmesine karşıt bir dünyayla karşı karşıyaydı.
O da mülkiyetindeki tek silahla savaştı:
Geri çekildi...”
Yok, öyle değildi meşrebi daha.
Kimbilir, kaç bahar daha...
Yazarın Tüm Yazıları