Kızlar evlenirken

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Ertuğrul Özkök pazar günü yayımladığı ve dünyevi varoluşumuzun sübjektif sorunlarını çok insancıl bir kalemle işlediği ‘‘Evde Tek Başına'' başlıklı makalesinde, elli yaşına geldiğini ve kızının evlendiğini yazıyordu.

Lami cimi yok ve soğuk şaka yapmıyorum, ben de kırk altı yaşına geldim.

Saçlarımda henüz pek belli olmasa bile sakalım artık beyaz uzuyor.

Üstelik, eski blucinlerimin kemerini iliklerken akla karayı seçiyorum.

Ama kararlıyım, Özkök gibi liberal bir baba olmayacağım.

Ağzımdan yel alsın, kızımın evlenmesine asla ve asla rıza göstermeyeceğim.

* * *

NASIL gösterebilirim?

Kaka kokusundan öğürmemek için burnuma kolonyalı pamuk tıkayarak küçük kaltağın altını değiştirdiğim günden bu yana ne kadar zaman geçti ki?

Prag Şatosu merdivenlerini tırmanırken omuzlarımda taşıdığım şımarık velet halis tüvid ceketimin üzerine şakır şakır işeyeli beri kaç vakit oldu ki?

Hafta sonları bana gelmeye başlayan afet şıllığın, henüz kelimeleri peltek telaffuz ederek, ‘‘her seferinde yeni anne göreceksek bari yeni hediye de görelim'' türünden edepsiz pazarlığa giriştiği tarih ne kadara uzanıyor ki?

Hayır hayır, kızım evlenmek gibi bir niyet beyan ettiğ takdirde, alimallah Şark despotizmimin en radikal yöntemlerini uygulayarak bunu engelleyeceğim.

Yok özgür tercihmiş, yok hür iradeymiş, yok serbest seçimmiş zerre kadar umurumda değil, pederşahi diktatoryamın bütün caydırıcılığını kullanacağım.

Daha neler! Hanımefendi, bari çiçeği burnundaki gencecik babasının eline bir de sidikli torun tutuşturup bendenizi kuyruklu dede yapmaya yeltenseydi...

* * *

TABİİ anladınız, işi latifeyle gargaraya getirmeye çalışıyorum.

Yine ağzımdan yel alsın ama, kızım izdivaca karar verse kim ne karışır?

Hangi babayiğit baba bunu önleyebilir? Hele hele benim gibi ensesine vur, lokmayı al cinsinden bir Şambaba böyle bir iradeye nasıl karşı durabilir?

Olacak şey değil...

Altı üstü, henüz yirmi yaşında ve daha üniversite öğrencisi bir kızın mürüvvet zamanı geldiğine inanmadığımı söylemekle yetinirim. Muhtemelen de, evlilik kurumunun tarihi süreçteki izafiliği konusunda bilgiç diskur çekerim.

Hepsi hepsi o kadar. Gerisinde bana halt etmek düşer.

Kızımın paşa gönlü arzu buyurursa beni kayınpeder, isterse de dede yapar.

* * *

FAKAT, hayata ilişkin o bütün rasyonel açıklamalarımıza rağmen yukarıdaki ihtimal beni müthiş ürpertiyor. Aklımın ucundan geçirmek dahi dehşet veriyor.

Yok, bu, kızımın bezini değiştirdiğim zamanların inanılmaz ölçüde yakın durmasından kaynaklanmıyor. İkincil bir faktör olmanın ötesine gitmiyor.

Sorun, çocuklarımızın hayatında bir dönemeç olacak olan evliliğin, biz ebeveynlerin hayatında da başka bir dönemece tekabül etmesinde düğümleniyor.

Ve bu dönemeç bizi gençlikten ebediyen uzaklaştırıyor. İtiraf etsek de, etmesek de, yaşlılık ve ölüm kabusu omuzlarımıza hiç olmadığı ölçüde çöküyor.

Çocuklarımızı delicesine sevmemiz ve zürriyetimizin mutluluğu üzerine titrememiz ise yukarıdaki gerçeği değiştirmiyor.

Zira, onlara olan aşkımız kendimize ve hayata olan aşkımızı engellemiyor.

Dolayısıyla, kızlar evleniyor ve babalar Mendelssohn'dan ‘‘Psaumes'' ilahiler dinliyor ve Tolstoy'dan ‘‘mujikler nasıl ölür?'' sorusunu düşünüyor.

Bunun şakası yok, kızlar evleniyor ve babalar ilahi sorular soruyor.

Yazarın Tüm Yazıları