Kitle imha silahlarına kitle ikna silahıyla karşı koyan şef

Güncelleme Tarihi:

Kitle imha silahlarına kitle ikna silahıyla karşı koyan şef
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 20, 2006 00:00

1967’de 7 Gün Savaşı patladığında çellist eşi Jacqueline du Pre’yle İngiltere’den ülkesi İsrail’e koşmuş, cephede askerlere moral konseri vermişti. Orkestra şefi, piyanist Barenboim bugün saldırgan İsrail politikalarının önde gelen muhalifi. "Her yeni zafer İsrail’in hezimetini artıracak, savaş çözüm getirmez" diyor.

Konserinde, Wagner müziğine İsrail’de uygulanan örtülü yasağı delip infial yaratıyor. 1993’te "ruh ikizim" dediği Filistinli entelektüel Edward Said’le tanışması dönüm noktası oldu. Ortadoğu’da farklılıkları kabul edip uzlaşma, birlikte yaşama fikrini yaygınlaştırmayı amaç edindi. Said’le kurduğu Batı Doğu Divanı Orkestrası geçen hafta ilk kez Türkiye’deydi. Ancak orkestradan önce, İsrail’i kınama bildirisi ulaştı. Musevi Cemaati sponsorluktan çekildi, konser askıya alındı. Haber manşetlere çıkınca konser gerçekleşti. Barenboim ve orkestrası Türkiye’de hiçbir klasik müzik etkinliğine nasip olmayan oranda konuşuldu.

Barenboim Ailesi, 1917 Ekim Devrimi’nden çok önce Rusya’yı terk edip, Arjantin’e yerleşmişti. 1908’de Buenos Aires’te doğan ilk oğulları Enrique’i ellerinden geldiğince iyi yetiştirdiler. Konservatuvarı bitirdi, piyanist oldu. Edebiyata, felsefeye meraklıydı. Yazmayı seviyordu. 85 yılda, birçok piyanist yetiştirdi, beste yaptı, üç kitabı yayımlandı.

Buenos Aires’in entelektüel Yahudileri küçük bir çevreydi. Akşamları evlerde toplanır, birlikte çalar, kültür sohbetleri yaparlardı. Enrique, piyano öğretmeni Aida’yla bu toplantılarda tanıştı. Kısa süre sonra evlendiler. 15 Kasım 1942’de Daniel doğdu. "Yürümek, konuşmak gibi doğal bir eylemdi enstrüman çalmak. Her evde müzik yapıldığını sanırdım" diyor Barenboim o günleri anlatırken. Beş yaşında annesinin yönlendirmesiyle piyano başına oturdu. Solfej öğrendi. Bir yıl sonra görevi babası devraldı. 11 yaşında, Buenos Aires’te, Viyana Filarmoni’yi dinleyip Avusturya-Alman ekolüne gönülden bağlanmıştı Enrique. Oğlunu bu anlayışla yetiştirdi, dostu Arthur Rubinstein hariç tek öğretmeni oldu.

Daniel çocukluğunu doyasıya yaşadı. Ağaçlara tırmandı, futbol oynadı. Piyano, oyun ve keşif aracıydı. Sürgündeki Rumen şef Sergiu Celibidache ve Igor Markevich, Daniel’in de çaldığı ev konserlerine katılırdı. Bir akşam Daniel’in sırtını okşayan Markevich "Bu çocuk konsere hazır" dedi. 1950’de, yedi yaşında ilk resitalini verdi. "Annem ve babamın orkestra provalarına giderdim. Müzikçilerin baş belasıydım. Bir şeyler çal, dediklerinde piyano başına oturup, kalkmazdım. Resitalden birkaç ay sonra, şef Adolf Busch’u neredeyse zorla piyano başına getirdiler. Dinledi, fikri değişti."

Ailesine "vakti gelmedi" deyip, kemancı Yehudi Menuhin’in sahneye çıkışını geciktiren Busch, Barenboimler’e "Bu çocuğu sakın engellemeyin" dedi. Hemen programa aldı. Orkestra sınavını, 50’nci yıldönümünde The Times’a anlatırken kahkahayla gülüyor Barenboim: "Mozart’ın 23’ncü konçertosunu çaldım. Hiç heyecanlanmadım. Sahnede çocuğu gören alkışladı. Bisler birbirini izledi. Zaten sahneden inmeye niyetim yoktu. Sekizinci çıkışta konuştum: Çok özür dilerim, bildiklerim bu kadar, başka eser yok! Yine alkış aldım."

SPİNOZA OKUDU, HAYATI DEĞİŞTİ

Arjantin’de seçimleri yine Juan Peron kazanmıştı. Savaş suçlusu, kaçak Nazilere kucak açan iktidar hızla sağa kayıyordu. Yahudilerin hayatı çekilmez olmuştu. Barenboim çifti, oğullarının azınlık duygusuyla yetişmemesi için 1952’de İsrail’e yerleşmeye karar verdi.

Gürültülü, kozmopolit bir şehir olarak hatırladığı Tel Aviv’de, İbranice ve İngilizce öğrendi. İkinci yazında Markevich’in davetiyle Salzburg’a gitti, şeflik sınıfına katıldı. Efsanevi şef Wilhelm Furtwangler’ın huzuruna çıktı; Bach, Beethoven çaldı. Emprovizasyonlarını da dinleyince heyecanlandı ünlü şef. "Hemen Almanya’ya getirin, Berlin Filarmoni’yle çalsın" dedi. İsrail’deki Alman alerjisinden ürken babası teklifi kibarca reddetti. Furtwangler, Fransa’daki ünlü şefler George Szell ve Karl Böhm’e birer not yazdı: "11 yaşındaki bu çocuk bir fenomen!" Barenboim, Nadia Boulanger’den kompozisyon dersi almak üzere Paris Konservatuvarı’nın yolunu tuttu. İdil Biret’in dersi biter, onunki başlardı.

13 yaşına geldiğinde Barenboim, Avrupa’yı şehir şehir dolaşıp konser veriyordu. "Eserleri felsefenin ışığında da incele, duygu kadar nedensellik de önemlidir" diyen babası, Spinoza’nın Törebilim’ini verdi okuması için. Otoriteye baş kaldıran, özgürlükçülüğü nedeniyle cemaatten atılıp, sinagoglara girişi yasaklanan Spinoza, Daniel’in hayata bakışını belirleyecekti. Törebilim’i yıllarca kutsal kitap gibi yanında taşıdı.

İNGİLTERE’DE MAFYA KURDU

14’ünde Amerika’da, Carnegie Hall’da çaldı. 16’sında 40 konserlik Avustralya turnesine çıktı. Aynı yıl, sekiz konserde, notaya bakmaksızın Beethoven’ın 32 sonatını seslendirdi. 18 yaşına geldiğinde, dünyada ayak basmadığı önemli konser salonu kalmamıştı. 20’sinde hayatı boyunca yetecek kadar eser biliyordu. 1966’da İngiliz Oda Orkestrası’nın şefi hastalanınca beklediği fırsatı yakaladı, şef sehpasına çıktı. BBC’den bir ekip Vladimir Ashkenazy ile seslendirdikleri Mozart’ın ikili konçertosunun provalarını, konserini görüntüledi. Ödüllü belgesel BBC’de yayımlandı, Barenboim bir gecede pop yıldızları kadar ünlü oldu.

İngiltere’de kendisi gibi iki oda müziği tutkunuyla birbiri ardına tanıştı: Kemancı Pinchas Zuckerman ve çellist Jacqueline du Pre. Dost oldular, iddialı bir üçlü kurdular. Danny, Pinky, Jackie’ye sonradan Izzy (kemancı Itzhak Perlman) ve Zubby (Zubin Mehta) katıldı. Kendilerine espriyle "Yahudi Müzik Mafyası" adını veren grup Schubert’in Alabalık Beşlisi’yle ölümsüzleşti. Yönetmen Christopher Nupen, yorumu filmleştirdi. Mafyanın iki üyesi birbirine aşıktı: Danny ve Jackie.

DANIEL CEPHEDE

1967’de, Ortadoğu’da 6 Gün Savaşı patladı. Danny konserlerini iptal etti. Jackie’yle İsrail’e koştu. Cephede askerlere konser verdiler. Jackie, din değiştirdi. Rock yıldızları gibi dünya basınının ilgi odağına yerleşen çift, Ağlama Duvarı önünde evlendi. İsrail’de milli kahramana dönüştüler. 1973’te Yom Kippur Savaşı çıktığında Barenboim yine cephedeydi.

Klasik müzik dünyası, plak firmaları verimli bir ikili kazanmıştı. Üç yıl konserden konsere koştular. Barenboim’in enerjisi bitip tükenmek bilmiyordu. Tempo, du Pre’yi yormuştu; evini özlüyordu. Mutlu aşk ilk darbeyi, şöhretten bunalan du Pre’nin sinir krizleriyle yedi. Jackie, kız kardeşinin eşiyle ilişki kurdu. Ama ailevi kriz başarıyla atlatıldı. 1973’te du Pre’nin parmakları uyuşmaya başladı. Kötü haber çabuk geldi: Multiple Sclerosis. Hastalık hızla ilerledi. Konuşamaz, yürüyemez oldu. 14 yıl böyle yaşadı. Bastille Operası’nın şefliğini yürüten Barenboim, Paris’le Londra arasında mekik dokuyordu. 42 yaşında öldüğü gün du Pre’nin başucundaydı.

1988’de, birkaç yıldır birlikte yaşadığı piyanist Elena Başkirova’yla evlendi. Çiftin iki oğlu oldu. Büyük oğulları Michael kemanı seçti. (Divan Orkestrası’nın İstanbul konserinde birinci kemancıydı). David ise hip hop merakıyla prodüktörlüğe yönelecekti. Bastille Operası nikah hediyesini mektupla gönderdi. Mesaj kısaydı: "Açgözlülüğünüz nedeniyle kovuldunuz!" Maaşına zam istemişti Barenboim. Avrupa basını günlerce bu olayı yazdı.

İmdadına Sir Georg Solti yetişti. 1975’te Bastille’deki görevini bırakmıştı ona. 1989’da Chicago Senfoni’nin şefliğini devretti. Bir yandan Viyana Filarmoni ve Berlin Devlet Operası’nın konuk şefliğini yürüten Barenboim yine yükselişe geçti. Yılda 1,5 milyon dolar kazanıyordu. Plak satışlarından geliri de iyiydi. Chicago’daki 15 yılı mücadeleyle geçecekti. Derinliği yetersiz, geniş salonda özgün tını elde etmek için oturma biçimini değiştirince, orkestra üyeleriyle çatıştı. Dinleyici sayısının azalmasını umursamadan çağdaş eserleri programa alıp, asansörlerde klasik çalınmamasını isteyince, idarecilerle kapıştı. "Bütçeyi ben yöneteyim" deyince yönetim kuruluyla kötü oldu.

EŞİNİ, ÇOCUKLARINI YAZMADI

1991’de anı kitabı Müzik Dolu Bir Hayat yayımlandığında aşk, seks, nefret öykülerini bekleyenler kitapçılara koştu. Du Pre’nin sırlarını, eşi Elena’yı Kemancı Gidon Kremer’in elinden nasıl aldığını, şeflikten kovulma hikayesini okuma umuduyla kitap kapağını açanlar ilk satırlarda donup kaldı. "Özel hayat, özel kalmalı" diyordu Barenboim. 2002’de kitabın yeni baskısına 6 bölüm ekledi. Yine de eşi Elena’nın adı sadece fotoğraf bölümünde geçiyor, oğullarından hiç söz edilmiyordu. Du Pre ile ilgili yorumu kısa ve çarpıcıydı: "Seslendirdiği eseri o anda bestelediğini sanırdınız. Tanıştığım büyük sanatçıların hiçbirine benzemiyordu. Diğerleri önce insan sonra müzisyen, o önce müzikçi sonra insandı."

1998’de, du Pre’nin hayatı, kızkardeşinin anılarından filmleştirildi. "Hillary and Jackie," aile içindeki skandalları ortaya saçtı. Suçlandığı halde Barenboim sessiz kaldı. Özel hayatına tecavüz iddiasıyla film ve kitabın Fransa’daki yayımını durdurmayı düşündü, sonra vazgeçti.

Anılarında özel hayatı yerine müziğe, dünyaya bakışını yazmıştı ayrıntıyla. "Müzik kesintisiz teselli kaynağım, özellikle ölüm duygusuna karşı. Hayatla ölüm arasındaki ilişki ses ile sessizliğin ilişkisine benzer. Müzik hiçlikten başlar, hiçlikle biter" diyordu. Ortadoğu konusundaki görüşleri netti. Özetle, İsrail’in var olma hakkına saygı göstermeyen saldırgan komşularının her kışkırtmada derslerini aldıkları kanısındaydı. 6 Gün Savaşı’ndan bahsederken, tüm dünyayı bir anda soykırım gerçeğini unutup, İsrail’i yayılmacı ilan etmekle suçluyordu.

KIVILCIM YARATAN BULUŞMA

1993 Haziran’ında Londra’da konseri vardı. Pierre Boulez, Londra Senfoni’yi yönetecek, Barenboim, Bartok’un piyano konçertosunu seslendirecekti. Otelin resepsiyon kuyruğunda, önündeki şık giyimli erkekle göz göze geldi. Biraz tereddütle "Merhaba" dedi önündeki. "Pazar akşamı, konserinize biletim var." Ardından kendini tanıttı: Edward Said. Columbia Üniversitesi’nde ders veren Filistinli entelektüel, BBC’de konuşma yapmak üzere Londra’ya gelmişti. Düşman ulusların, farklı politik görüşlerdeki iki üyesinin kuyrukta başlayan sohbeti, kesintilerle üç gün sürdü. İki toplum arasında diyalog zemini yaratmak, birlikte yaşama düşüncesini yaymak, önyargılar ve karşılıklı cehaletle savaşmak üzere birlikte çalışmaya karar verdiler. Barenboim, 1999’da Batı Şeria’da konser verdi. İkili, konserin ardından, o yıl Avrupa’nın Kültür Başkenti Weimar’da, Alman makamların talebiyle bir müzik atölyesi düzenledi. Arap, İsrail ve Alman gençleri Barenboim müzik çalıştırdı. Said, "öteki" kavramını irdeleyen seminerler düzenledi. Atölye, orkestraya dönüştü. İsmini Goethe’nin eserinden aldı: Batı Doğu Divanı Orkestrası. O yıldan sonra, Divan’ın, İsrail, Tunus, Mısır, Suriye, Lübnan, Almanya’dan gelen üyeleri her yaz, birkaç haftalık atölye çalışması için buluşmaya başladı. Ardından konserler verdiler. İki yıl Weimar, sonra Chicago’da toplanan grup, 2002’de Akdeniz Kültürleri Vakfı’nın davetiyle Sevilla kentini merkez seçti. Ekibe İspanyol gençler katıldı. İspanya, orkestraya bir manastır tahsis etti. 500 bin Euro yıllık bütçe ayırdı. Barenboim’e İspanya vatandaşlığı, orkestra üyelerine konser süresince diplomatik pasaportla seyahat hakkı sundu. Güvenlik nedeniyle üyelerinin ismini açıklamayan, İsrail, Suriye gibi ülkelere sokulmayan orkestra, 2003’te Edward Said’in ölümü üzerine eşi Mariam ile Barenboim’in kurduğu Barenboim-Said Vakfı’na bağlandı. Ölüm tehditlerine karşın orkestra 2005’te, Ramallah’ta "Filistin’e Özgürlük" pankartı altında konser verdi. Konserin VCD’si bir belgeselle birlikte yayımlandı.

İSRAİL’DE WAGNER ÇALDI

Barenboim, İsrail’de milli kahramanlıktan milli bela statüsüne geçişini "Wagner’e özgürlük" kampanyasıyla tamamladı. 1939 sonrasında konserlerden silinen besteciyi yeniden programlara sokmaya kararlı: "Bu nasıl iş? Anti semitikliğini önemsemeyip, sadece Naziler sevdiği için Wagner’e karşısınız. Cep telefonunuzda onun müziği, radyolarda onun müziği; tek sorun konser mi? Tarih bilincimiz eksik, İsrail Yahudiliği yeniden tanımlanmalı. Yoksa Yahudi olmayanlarla verimli ilişki kurmamız zor. Bu nedenle Wagner ve Filistin sorunu birbiriyle bağlantılı." 2001’de Berlin Staatskapelle’yle Kudüs’te verdiği konserin ikinci bisinde Wagner çaldı, yasağı deldi.

Puro ve yemek tutkusuyla tanınan, günde 5 saat uyuyan Barenboim, Berlin Filarmoni’nin şefliğini Simon Rattle’a kaptırdı. İtalya’da La Scala’yı yönetmeye hazırlanıyor. Gelecekle ilgili ise iki hayali var: Piyano öğretmek ve Filistinli çocukların eğitimine katkıda bulunmak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!