Önemli olan ne kadar uzun değil nasıl yaşadığın

Güncelleme Tarihi:

Önemli olan ne kadar uzun değil nasıl yaşadığın
Oluşturulma Tarihi: Nisan 19, 2018 15:04

Çağdaş İtalyan edebiyatının en parlak yazarlarından Niccolo Ammaniti, 2015 yılıda yazdığı ‘Anna’da bütün yetişkinlerin ansızın yayılan bir virüse kurban gittiği bir dünyada yaşama savaşı veren çocuklara dair bir hikâye anlatıyor. Ammaniti, kıyamet sonrası anlatılarına farklı bir derinlik katmış.

Haberin Devamı

Niccolo Ammaniti, 1966 Roma doğumlu. 1994’te ‘Branchi’ romanıyla adım attığı edebiyat dünyasında kısa zamanda sivrilen Ammaniti, çevrildikleri ülkelerde kısa zamanda ‘bestseller’ listelerine giren kitapları sayesinde kısa zamanda uluslararası bir şöhrete kavuşmuştu. Satış rakamlarının ulaştığı büyük rakamlar yanıltmasın; çok satarlık kalıplarını kullanan bir yazar değil. Nitekim, ‘Çamur’ (1996) ve ‘Alır Götürürüm Seni’ (1999) romanlarından sonra yayımlanan ‘Korkmuyorum’ (2001) ile Viareggio Ödülü’nü, ‘Tanrı Nasıl İsterse’yle 2007 Strega Ödülü’nü kazanmıştı. Kariyerini ‘Che la festa cominci’ (2009) ve ‘Sen ve Ben’ (2010) ile sürdüren yazarın hikâye ve romanlarından bazıları sinemaya da uyarlanmıştı.
ANNA’NIN YOLCULUĞU
Ammaniti’nin önceki romanları genellikle İtalya taşrasında, küçük kasabalarda yaşayan altı sınıftan çocukların ya da gençlerin hayatlarına odaklanmıştı. Gündelik hayatın sadeliğini ansızın kesen tesadüfler, acılar ve sevinçler arasında çocukluktan yetişkinliğe geçişin hikâyeleriydi bunlar. ‘Anna’nın kahramanları da çocuklar ama diğerlerine göre çok daha şanssız, çok daha çaresizler.
Çok uzak bir gelecek deği, günümüzden üç-beş yıl sonrasında, Sicilya Adası’ndayız. Bütün Avrupa’yı etkileyen kızıl virüsü sonunda adaya da ulaşmış, 14 yaşın üzerindeki herkesin ölümüne neden olmuş. Çocuklar bazı hormonların eksikliği nedeniyle hayatta kalmış. Elbette buna bir hayat demek çok zor. Her türlü eğitimden, ailelerinin korumasından, alıştıkları gıdalardan, ilaçlardan mahrum kalan binlerce çocuk için hayatla ölüm arasında sadece ince bir çizgi var.

Haberin Devamı

Anna, sokaklarda bir lokma ekmek bulmak için dolaşan, tek başlarına güçleri yetmediği için çeteleşen, yağmalayan, döven, öldüren çocuklar arasına katılmamış bir kız. Dört yıl kadar önce başlayan salgını, anne ve babasını, onların ölümlerini ve annesinin salgın sonrasında ne yapması gerektiğine ilişkin öğütlerini hiç aklından çıkarmıyor. Felaketin şokunu çabuk atlatması sorumluluk duygusundan. Zira bakması gereken 8 yaşındaki bir erkek kardeşi var. Anna, ihtiyaçlarını temin için sıklıkla dışarı çıktığı halde kardeşi Astor’un evin dışına çıkmasına izin vermiyor. Ancak bu iki kişilik dünya elbette sürdürülebilir değildir. Nitekim bir gün eve döndüğünde Astor’u bulamaz. Bir çocuk çetesi tarafından kaçırılan kardeşini bulmak üzere evlerini terk etmek zorundadır. Peşinden ayrılmayan -Şımarık adının verdiği- dev gibi bir sokak köpeği ve kendi yaşlarındaki Pietro isimli sevimli bir genç ile birlikte yola koyulur. Ne var ki yolculuk maddi ve manevi anlamda hiç kolay olmayacaktır...

Haberin Devamı

UMUTSUZLUK
‘Anna’ karamsar bir bakış açısıyla yazılmış. Buna karşılık önce iki kardeş arasındaki sevgi bağı, ardından iki ergen (Anna ve Pietro) arasında yanıp sönen aşk kıvılcımları ve son olarak da çocuklarla çoban köpeği arasındaki dostluk ilişkileri romanı hiç beklenmedik anlarda aydınlatıveriyor. Bütün kariyerini çocuk ve genç ruhları gözlemleyen hikâyeler üzerine kuran Ammaniti, şahıslar kadrosu bütünüyle çocuklardan oluşan ‘Anna’da da bazen rahatsız edici, bazen duygusal ama her durumda çarpıcı bir anlatı evreni yaratmış. Bazı yerlerini daha derinlemesine işlese ya da okuyucuyu biraz daha soluklandıracak bir tempo yakalasa belki daha da çarpıcı olabilirdi. Ancak bunlar tutkuyla anlattığı hikâyesinin, zarif dilinin ve öne çıkardığı hayat felsefesinin başarısını gölgeleyecek kusurlar sayılmaz.
Romanda rahatsız edici -ama güçlü tasvirlerle canlandırılmış- pek çok sahne var. Mesela; iyileşme umuduyla akın ettikleri şenlikte çocukların kendilerini batıl inançlara, çılgınlığa, vahşete terk edişleri bir yandan çocukların trajedisinin boyutlarını ortaya koyuyor, diğer yandan yetişkinler dünyasını yansıtan bir ayna vazifesi görüyor. Bir başka sahnede avlanırken görüyoruz çocukları. Doğa karşısındaki fiziksel güşsüzlüklerinin üstesinden akıllarıyla gelen ama ahlak ve etikten yoksun bir akılla her biri birer yırtıcıya dönüşen çocuklar...
Böyle bir sahne kaçınılmaz olarak William Golding’in ‘Sineklerin Tanrısı’ romanını hatırlatıyor. Ammaniti’nin Sicilya Adası’nda ansızın kendi başlarına kalakalmış çocuklar topluluğu Golding’in yine bir adaya düşmüş kazazede öğrencileri kadar şiddete meyilli, hatta gaddar. Her ne kadar kendisi ve kardeşini hayatta tutmak amacıyla yapmış olsa da Anna bile şiddetle içiçe. Öldürmeyi de ölüme kayıtsız kalmayı da ‘becerebiliyor’. Ama haksızlık etmeyelim, Anna’nın kadeşiyle, Pietro’yla ve köğeği ile kurduğu sevgi bağı şiddete karşı bir umudu saklı tutuyor.

Haberin Devamı

Distopik romanların bir çoğunda geleneksel toplum düzeninin parçalanmasının sonuçları işlenmiştir. Sözkonusu parçalanma değerler yitimine, yabancılaşmaya ve çatışmaya yol açar. Bireylerin umutsuzca hayatta kalmaya çalıştıkları böyle bir dünyada kaostan istifade eden tiranların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu, yani süsüleşme insanın hayvani doğasındandır. Ammaniti bildik temayı -popülarize etmeden, meseleyi kahramanlar ve kötüler kategorileri ile bir macera hikayesine ya da basit bir ahlaki sorgulamaya indirgemeden, failleri ilginç kılacak fantezilere kapılmadan- büyük bir dürüstlüke işliyor. Türün belli başlı motiflerini kullanmasına rağmen onları kendi bakış açısıyla yoğuran Ammaniti, kıyamet sonrası anlatılarına farklı bir derinlik katmış.
‘Anna’ sadece hayatta kalmak ile ilgili bir roman değil, aynı zamana bizi hayatta tutan şeylerle de ilgili. Yani sevmekle, kaybetmekle, sorumlulukla, korkuyla ilgili. Yaşam süresinin kısaldığı bir dünyayı anlatıyor ‘Anna’; önemli olanın insanın o süreyi nasıl geçirdiği olduğunun farkındalığıyla...
Not: Bu yazıyı yazarken ölüm haberini aldığım sevgili dostum Aslan Yalçın’ın anısına...

Haberin Devamı

Önemli olan ne kadar uzun değil nasıl yaşadığın

ANNA
Niccolo Ammaniti
Çeviren: Yelda Gürlek
Can Yayınları, 2018
300 sayfa, 25.50 TL.

BAKMADAN GEÇME!