Güncelleme Tarihi:
‘Damdaki Kemancı’nın sizlerdeki yerini sorayım önce.
Binnur Kaya: Cüneyt Gökçer’in 90’lı yıllarda Devlet Tiyatrosu’nda tekrar oynadığı versiyonunu izleme şansına sahip olmuştum. Fikir eyleme geçmediği sürece fikir olarak beyninde kalıyor ve çürümeye devam ediyor. Mehmet Ergen’in ve Lerzan Pamir’in yaptığı şey önemli, hep insanların risk almayacağı şeyler yapıyorlar. Bu kalabalık kadroyu bir araya getirebilmek çok önemli. Korosu, dansçısı, orkestrası, oyuncusu var ve bu insanların hepsinin bir işi var. İnsanların bir araya gelme isteği, özverileri ve disiplinleriyle çıkmış bir iş bu.
Sizi tiyatroda pek görmüyoruz. Geçen sene, uzun bir aradan sonra en son ‘Kozalar’daydınız. ‘Damdaki Kemancı’nın bir parçası olmaya nasıl ikna ettiler sizi?
Binnur Kaya: Yıllar önce BKM’de ‘Bana Bir Şeyhler Oluyor’da oynadım, sonra çok uzun bir ara var. ‘Kozalar’ı da Fransa’daki Avingnon Tiyatro Festivali’ne hazırlamıştık. ‘Damdaki Kemancı’nın hayatımda duygusal bir yeri var. Eseri, şarkıları çok severim. Çocukluğumdan beri ailecek çok sevdiğimiz bir müzikal bu. O kadar akıllıca yazılmış, acıyı nükteli bir şekilde tattıran bir eser ki... Böyle bir şeyle çıkarsız bir ilişkiniz varsa kalpten bir şekilde buluşuluyor. Mehmet Ergen ve Lerzan Pamir ile tanıştığımızda zaten benim için kalpten kalbe bir yolculuk başlamıştı. Mehmet Ergen aradığında canım çok sıkkındı, tiyatro yapmayacaktım... Arayan Mehmet Ergen olduğu için, ‘Damdaki Kemancı’yı Zorlu’nun prodüksiyonu olarak, Talimhane Tiyatrosu yapacak şeklinde teklif edildiği için... Reddedilir gibi değildi. Sonra Mehmet Ali Kaptanlar var... Çok kısa sürede tüm şarkıları çıkarabilmek, onu seyretmeye doyulmaz şekilde hayata geçirebilmek her babayiğidin yapabileceği bir şey değildir.
Mehmet Ali Bey sizin yolunuz nasıl düştü oyuna?
Mehmet Ali Kaptanlar: Yaz sonu Mehmet (Ergen) arayıp söylediğinde ikinci cümleye geçmeden “Tabii” dedim. Cüneyt Gökçer’in Ankara’da yaptığı 1969’daki prodüksiyonu değil ama İstanbul’da yaptıkları prodüksiyonu izlemiştim ben de. ‘Damdaki Kemancı’ hepimizin konservatuvardan bildiği bir müzikal. Çok güzel yazılmış bir eser, rol de oyuncuyu sırtına bindiriyor ve götürüyor.
Özgür Çevik: Ben sonradan kaydını izledim. Keşke o döneme denk gelip Cüneyt Gökçer’i de sahnede izleyebilseydim. Güzel bir gecede dilediğim bir dilek gerçek oldu herhalde... Mehmet Ergen, Zorlu’ya bir hediye verdi, buradaki herkese bir hediye verdi ama bana gerçekten çok büyük bir armağan verdi. Başından beri onun bana güveniyor olması bile büyük bir armağan, yerine kendimi koyduğumda şüphelerle gelen bir adamdım yapabilip yapamayacağıma dair.
Daha önce tiyatro yaptınız mı?
Özgür Çevik: Ufacık bir tecrübem var, ‘Romantika’ diye bir müzikal vardı ama bu ölçekte bir müzikal değildi...
Ama müzisyen olduğunuz için bir yandan da zorlanmadınız...
Özgür Çevik: Müzikal anlamda daha rahattım. Ama sahnede bir şeyi gerçeğe dönüştürme konusunda... Daha başlarındaydı provanın, Mehmet Ergen’e gidip “Ağabey bak hâlâ şansın var, istersen değiştirebilirsin” dedim. “Saçmalama” dedi. Herkes “Bu oyunu o kadar çok seviyorum, yeter ki oyun güzel olsun, ben gidebilirim” dedi. Herkes söyledi bunu!
Binnur Kaya: Ben çok dırdır ediyordum çünkü çok korkuyordum yetişmeyecek bu kadar kısa zamanda diye. Oyunun bendeki hissini Metin Altıok’tan söyleyebilirim: “Yıldızlı bir gece, ay da vardı. Sen gülümseyince yüreğimde bir balık oynadı”. Mehmet Ergen bir hayal kurdu gerçekleştirmek üzere ve gülümsedi ve hepimizin yüreğinde bir balık oynadı ve hepimiz aynı anda gülümsedik. Hepimizin yüreğinde balıklar oynuyor şu an.
Özgür Çevik, Bahar Çuhadar, Mehmet Ali Kaptanlar, Binnur Kaya / Fotoğraf: Murat Şaka
Bugüne ne söylüyor bu klasik sizce?
Mehmet Ali Kaptanlar: Bu insanlar, Yahudiler, yüzyıllardan beri hep ötelenmiş insanlar. Her zaman göç halindeler. Tevye’nin bir lafı var: “E ama burası bizim evimiz, yurdumuz. Neden gidelim?” Şu anda Suriye’den göçler var, insanlar çoluğuyla çocuğuyla denizde boğuluyorlar. Bunlar kendi kendilerine yola düşmüyor! Ölmeyi göze alarak yola düşmüyorlar; bir şeylerden kaçıyorlar. Burada da bu insanların tedirgin edildiklerini, evimiz yurdumuz dedikleri yerden gitmelerini görüyoruz. Bu acıtıcı bir şey. Yarın bir gün bizim başımıza da gelebilir. Sadece bu Anatevka’nın oyunudur, bir Yahudi oyunudur, sadece onların acısını anlatıyor diye bakmıyorum ben.
Özgür Çevik: Metaforik bakmak gerekiyor. Türklerin mübadelede Selanik’ten gelmesindeki değişim de aynı. Onların buraya gelmesi, Rumların oraya gitmesi... Ait olduğun yerden uzaklaştırılmak, seni bir şeylerin zorlamasıyla ilgili bir oyun.