Başkentliler bu filmleri kaçırmasın

Güncelleme Tarihi:

Başkentliler bu filmleri kaçırmasın
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2017 12:57

28. Ankara Film Festivali, 20-30 Nisan tarihleri arasında Ankaralı sinemaseverleri salonlara davet ediyor. En heyecan verici bölümün Terence Davies’e ayrıldığını ve festivalde üstadın beş filmini soluksuz izleyebileceğinizi de belirtelim. İşte festival programından 20 filmlik bir seçki...

Haberin Devamı

Bu yıl 28. kez Ankaralı sinemaseverleri salonlara çağıran Ankara Uluslararası Film Festivali, 20-30 Nisan tarihleri arasını rezerve ederken, dünyanın dört bir köşesinden ‘çok özel’ filmlerle oluşturuyor programını. Terence Davies’e ayrılan bölüm başta olmak üzere sinema tutkunlarını epeyce heyecanlandıran bu program, bugünün başyapıtları ve keşiflerinin yanı sıra, geçmişten gelen harikaları da barındırıyor bünyesinde. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’yla birlikte, Kısa Film ve Belgesel yarışmaları her yıl olduğu gibi bu yıl da taşıyıcı ayaklar. Ulusal Uzun Metraj Proje Geliştirme Desteği Yarışması ise festivale ‘yeni bir ruh’ kazandırma işlevi üstleneceğe benziyor. İşin özü, kısıtlı bütçesine rağmen yoluna emin adımlarla devam ediyor Ankara’nın festivali. Festivalin programından seçtiğimiz 20 filmi görüşlerinize sunmak da bize kalıyor. İşte bölümler arasında gezinirken gözümüze takılan ‘bir paket film’...

Beden ve Ruh Üzerine: Macar yönetmen Ildikó Enyedi’nin 18 yıllık uzun bir aradan sonra çektiği film, Berlin’de Altın Ayı’ya uzanmıştı. Benzerine az rastlanır bir aşk hikâyesi, mükemmele yakın bir çalışma.
İz: Agnieszka Holland ve Kasia Adamik ortaklığı, hayvanların ‘yaşam hakkı’nı sonuna kadar savunurken, bunu sağlam bir ‘seri katil’ hikâyesiyle örtüştürmeyi başarıyor.
Zaman ve Şehre Dair: İngiliz sinemasının büyük ustalarından Terence Davies’e ayrılan bölümün lokomotifi. Yönetmen, doğup büyüdüğü Liverpool’un dönüşümünü resmediyor bu belgeselde.
Günbatımı Şarkısı: Terence Davies, sondan ikinci filminde Lewis Grassic Gibbon’ın romanına el atıyor. 20. yüzyıl başında geçen hikâye, bir İskoç baladı atmosferine taşıyor bizi.
Sessiz Bir Tutku: Terence Davies’in son filmi, Emily Dickinson’ın hayatının kırılma noktasına el atarken, ‘şiirli’ bir bütünün içinde slalom yapıyor.
Cellat: Luis García Berlanga’nın 1963 tarihli kült filmi, ‘idam karşıtı’ mesajıyla günümüze ışık tutan bir komedi. Venedik’te FIPRESCI ödülüyle taçlandırıldığını da belirtelim.
Sabırlı Bir Adamın Öfkesi: İspanyol sinemasının yakın dönemini tarif eden bu çalışma, Charles Bronson’lı ‘Death Wish’in ruhunu İspanya semalarına taşıyor bir bakıma.
Kamerainsan: Kirsten Johnson’ın yıllar boyunca kamerasına yansıyanlar eşliğinde ‘çağın tanıklığı’na soyunması, bu belgeseli yegâneleştiriyor, bizi de ‘tanık’ haline getiriyor.
Paris, Texas: Wim Wenders’in başyapıtını beyazperdede görmek, başkarakteri Travis Henderson’ın yazgısına ortak olmak, elimizin tersiyle itebileceğimiz bir fırsat değil!
Unutulmayan Aşk: Volker Schlöndorff’u bir aşk hikâyesinin omurgasına hapseden film, Stellan Skarsgård ve Nina Hoss’un ruhlarına enjekte ediyor duygusunu.
Gimme Danger: Iggy Pop liderliğinde müziğin akışını değiştiren The Stooges’ın serüvenini anlatan Jim Jarmusch, kişisel tarihinin dönüm noktalarından birine yöneltiyor kamerasını.
Manifesto: Cate Blanchett’i tek kişilik bir oyunculuk gösterisine zorlayan bu ‘deneysel’ çalışma, manifestolar arasında gezinirken benzersiz bir tecrübeye davet ediyor bizi.
Ana, Sevgilim: ‘Çocuk Pozu’nun yönetmeni Cãlin Peter Netzer’in yeni filmi, zorlu bir sınavla denenen bir çiftin aşkının dikenli yoluyla anlamlanıyor.
Gênco: Ali Kemal Çınar’ın yazıp yönettiği, başrolünü üstlendiği, görüntüsüne ve kurgusuna imzasını koyduğu film, sıradışılığı tescilli bir ‘süper kahraman’ hikâyesi anlatıyor.
Kaygı: Ceylan Özgün Özçelik, ilk uzun metrajlı filmiyle Türkiye’nin ‘hafıza’ problemini ameliyat masasına yatırıyor. Algı Eke ise komedi dışında da başarılı olabileceğini kanıtlıyor.
Vahşiler Firarda: Yeni Zelanda kırsalında kaçışa zorlanan iki ‘yasadışı’nın eğlenceli olduğu kadar yürek burkan hikâyesi. Şimdiye kadar böyle bir ‘çift’ görmemiş olabilirsiniz!
Tanna: ‘Yabancı dilde en iyi film’ dalında Oscar adayı olan ‘Tanna’, Vanuatu’dan gelen efsanevi bir aşkın rotasına çekiyor bizi.
Sessiz Bir Rüya: Güney Kore’den gelen bu taptaze film, isminin işaret ettiği gibi bir ‘rüya’yı hatırlatıyor. Üç adam ve bir kadından oluşan ayakları ise hikâyeyi bambaşka bir boyuta taşıyor.
Kendin ve Sen: Güney Kore sinemasının üretken dehalarından Hong Sang-Soo, Luis Buñuel’in ‘Arzunun O Belirsiz Nesnesi’nden ödünç aldığı ‘duygu’yla sürdürüyor koşusunu.
Gençlik Başımda Duman: Az ama öz film üreten İzlanda sinemasından gelen bu yeni örnek, yaz boyunca deneyimledikleriyle ‘keşif’ heyecanını yaşayan yeniyetmelerin dünyasıyla renkleniyor.

BAKMADAN GEÇME!