!f İstanbul’dan 25 bağımsız öneri...

Güncelleme Tarihi:

f İstanbul’dan 25 bağımsız öneri...
Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2018 14:51

İş Bankası Maximum Kart’ın ana partnerliğinde 15-25 Şubat tarihlerinde İstanbul, 1-4 Mart arası ise Ankara ve İzmir’de düzenlenecek 17. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin biletleri hazır bugün ön satışa çıkmışken ‘aman kaçırmayın’ dediğimiz 25 filmi seçtik.

Haberin Devamı

Lady Bird/ Uğur Böceği: 90 yıllık Oscar tarihinde yönetmen dalında aday olabilmiş beşinci kadın olma onurunu da yaşayan, bağımsızların kraliçesi Greta Gerwig’i Oscar alırken hayal edebiliyoruz.
Phantom Thread: Paul Thomas Anderson’ın bu son başyapıtı, trailer’ıyla bile zevkten başımızı döndürmüştü. Ayrıca çekimlerin ortasında birdenbire emekliliğini açıklayan Oscar adayı Daniel Day-Lewis’i perdede izlemek için son fırsatımız olabilir.
The Florida Project: İki yıl önce iPhone’la çektiği ‘Tangerine’ ile sıradışı bir başarı yakalayan Sean Baker’ın Cannes’da kalpleri eriten bu son filmi, Willem Dafoe’ya da ilk Oscar’ını nihayet getirecek sanıyoruz.
How to Talk to Girls at Parties/ Partilerde Kız Tavlama Sanatı: Amerikan sinemasının yaramaz çocuğu John Cameron Mitchell’ın ‘Sandman’in yaratıcısı Neil Gaiman’ın kısa öyküsünden çektiği ve Nicole Kidman’ı punk kraliçesine çevirdiği son filmini merak etmemek elde değil.
Last Flag Flying/ Son Kahraman: Oscar’a uzandığı ‘Boyhood’ dahil, neredeyse her filmini !f programında görmeye alıştığımız Amerikalı bağımsız Richard Linklater’ın bu son harikasında Bryan Cranston, Laurence Fishburne ve Steve Carell’ın performansları muhteşem!
Professor Marston & The Wonder Women: Geçen yıl perdeye de taşınan DC Comics karakteri Wonder Woman’ı yaratıcısı psikolog William Moulton Marston’ın yaratım sürecindeyken yaşadığı ve ilham aldığı üçlü aşk hikâyesini konu alan film, perdeyi yakan cinsel tansiyonuyla dikkat çekiyor.
The Breadwinner / Kabil Sokaklarında Bir Kız: Parvana: Kadınların söz hakkının olmadığı Afganistan’da 11 yaşındaki Parvana’nın ilham verici hikâyesini izleyeceğimiz bu büyülü film, ‘Coco’yu atlatıp en iyi animasyon Oscar’ına uzanabilecek mi, göreceğiz!
Madame Hyde/ Bayan Hyde: Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’a modern ve gerçeküstücü yorum getiren bu Fransız komedisi, Isabelle Huppert’e Locarno’dan en iyi kadın oyuncu ödülü kazandırmıştı.
City of Ghosts/ Hayaletler Kenti: Dünyanın en büyük belgesel film festivallerinden Sheffield’da Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan bu şoke edici film, Suriye’nin Rakka şehrinin 2014 yılında IŞİD tarafından ele geçirilmesi sonrasında bir araya gelmiş bir grup aktivistin yaşadıklarını anlatıyor.
Sevmek Zamanı: 2007’de DVD’si çıktığında yaşadığımız heyecanı dün gibi hatırlıyoruz. Çıtır çıtır sesle de olsa izlediğimiz şeyin suretine de içeriğine de âşık olmuştuk. Ve şimdi, bu Metin Erksan başyapıtını ilk kez perdede, hem de tertemiz bir kopyayla izleyecek olmak mucize sanki!
Les garçons sauvages/ Vahşi Oğlanlar: Bertrand Mandico’nun gezmedik festival bırakmayan bu tuhaf kurmacası, Jean Genet’ye öyle güzel bir selam çakıyor ki, görseydi mutlu olacağından şüphemiz yok.
Distant Constellation/ Uzak Evren: Shevaun Mizrahi’nin Locarno’da özel mansiyon ödülünü kazanan bu şiirsel filmi, gerçekten de hipnotize edici!
The Work/ Terapi: Sheffield ve SXSW festivallerinden en iyi belgesel ödülü alan film, festivalin en sarsıcı yapımlarından. Kaliforniya’daki bir hapishanede bir grup adamın terapisine tüm mahremiyetiyle tanık olacaksınız, aman dikkat!
American Valhalla: Queens of the Stone Age’in kurucusu ve vokalisti Josh Homme hem kamera önünde hem de arkasında Iggy Pop ile dostluğunu anlatırken, Pop’un 2016 tarihli son albümü ‘Post Pop Depression’un kayıt sürecine ve Londra’daki Royal Albert Hall’da tarihe geçen destansı performansına da bizi ortak ediyor.
Rumble: The Indians Who Rocked The World: Blues’dan caza ve günümüz hiphop’ına Amerikan müziğine yön vermiş Amerikan yerlisi sanatçıların mirasının peşine düşen ve müzik tutkunlarının kaçırmaması gereken film, Sundance’in Dünya Sineması bölümünde en iyi belgesel seçilmişti.
Betty: They Say I’m Different: Amy Winehouse, Macy Gray gibi ardından gelen birçok kadın müzisyeni derinden etkilemiş müziği, tabu kıran performansları, pek çok modacıya ilham olmuş kostümleriyle 70’lerin ikonik sesi Betty Davis’in zirvedeyken birdenbire ortadan kayboluşunun gerisindeki sır perdesi aralanıyor.
I Kill Giants/ Dev Avcısı: Joe Kelly’nin dünyada pek çok hayrana sahip, hem gerçek dünyadaki hem de hayal dünyasındaki canavarları alt etmeye çalışan genç bir kızın nefes kesici ve eğlenceli hikâyesini anlattığı çizgi romanından uyarlanan bu tuhaf film, türün ve serinin takipçilerinin radarından kaçmasın!
Junkhead/ Çöp Kafa: Japon yönetmen Takahide Hori’nin montajından ses tasarımına ve karakter canlandırmalarına dek her şeyi tek başına yaptığı bu stop-motion’ın kült olacağının garantisi bizden.
Most Beautiful Island/ En Güzel Ada: İspanya sinemasının ünlü yüzlerinden Ana Asensio’nun yazıp, yönetip, başrolünü üstlendiği tek kişilik bu dev kadro filmi, özellikle finaldeki ekrana bakmaya cüret isteyen sahneleriyle mideye adeta yumruk indiriyor.
Oh Lucy!/ Ah Lucy!: Japon yönetmen Atsuko Hirayanagi’nin Cannes Eleştirmenler Haftası’ndaki ilk gösteriminde izleyenleri kahkahaya boğan kara komedisi, festivalin en eğlencelilerinden.
Pendular/ Aşk Sarkacı: Júlia Murat’ın Berlin’in Panorama bölümünde FIPRESCI Ödülü’nü kazanan ve bir ilişkinin girdapları kadar zirvelerinden söz etmeyi de başaran filmi, aşka dair bu yıl seyredeceğiniz en yaratıcı, dokunaklı ve ateşli yapımlardan biri olmaya aday!
Invasion!/ İstila!: Dört yıl önce !f’te Keş!f ödülü kazanan İranlı yönetmen Shahram Mokri’nin tek planda çektiği bilimkurgu gizem/polisiyesi festivalin nadide yapımlarından.
Les affamés/ Aç Gezenler: Robin Aubert’in adını bir kenara yazın şimdiden. Yakın zamanda Hollywood uyarlamasını görürsek şaşırmayacağımız bu korku, klişelere düşmeden ve kurduğu nefis atmosferiyle kuşkusuz son yılların en yenilikçi zombi filmi!
Revenge/ İntikam: Fransız kadın yönetmen Coralie Fargeat’in intikam filmlerine feminist yorum getirdiği bu gerilimi, muazzam görselliği, kendine has konsepti ve oldukça stilize hipnotik sinematografisiyle birçok festivalin gece yarısı gösterimlerine bomba gibi düşmüştü.
Born in Flames/ Ateşlere Doğmak: Lizzie Borden’in 1983 yılında prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nde olay yaratan ve o günden beri sayısız feministi etkileyen bilimkurgusunu nihayet yenilenmiş kopyasıyla perdede görecek olmak başımızı döndürmeye yetti.

BAKMADAN GEÇME!