Kıssadan hisse...

KOLAY gelmedik bugünlere. Şehitliklerimiz bu ülke için canını toprağa sermiş yüzbinlerce kahraman vatan evladıyla dolu.

Yokluk, yoksulluk ve imkansızlıklarla kuşatılmış bir toplumun, tüm güçlükleri yenerek yazdığı şanlı bir tarihin mirasçılarıyız.
İki anahtar kelime; umut ve cesaret. Onlar olmasaydı biz de olmazdık.
Kurtuluş Savaşı. Gerçek bir destan. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu olağanüstü efsanenin eşsiz kahramanlarını hasret, rahmet ve saygı ile bir kez daha anıyorum. Çanakkale ve Kurtuluş savaşları. Bu eşsiz coğrafyayı cehennemden cennete dönüştüren iki büyük onur mücadelesi. Cephelerde sayısız fedakarlık ve kahramanlık öyküsü. Peki nasıl?.. Nakliye uçağı yok, kamyon, otobüs, otomobil yok. Varolan eski püskü birkaç araca koyacak akaryakıt yok. Nasıl gitti asker cepheye, neyle taşındı erzak, cephane?..

CEPHEYE GİDEN YOL

TREN... Tren, tamam da, kömür nerede? Hadi kömürü bulduk diyelim, alacak para nerede?.. O günlerin, bir deha ürünü olan Lojistiğini ve Atatürk’ün yakın arkadaşı Behiç Erkin’i, bugünlerde tamamlanmak üzere olan “Cepheye giden yol” belgeselinde uzun uzun anlatmaya çalıştık. Sevgili Emir Kıvırcık’ın aynı isimli kitabından uyarlanan ve sayın Turgut Özakman’ın büyük katkıda bulunduğu bu belgeselin, yakın tarihimizin pek bilinmeyen, önemli bir yüzünü aydınlatacağını umuyoruz.
Bir diğer ulaşım aracı kağnılarımız.
Ve nihayet, ayakları çıplak, dişleri kenetli, bilekleri kan içinde kadınlarımız. Hangisinin hakkını nasıl öderiz?..
Atladığımız bir şey yok mu sizce?..

ATLARIMIZ

SADECE Çanakkale ve Kurtuluş savaşları için değil, insanlığın onbinlerce yıllık, bilinen tarihinin en önemli aktörlerindendir atlar. Çanakkale’den Büyük Taarruz’a, fedakar süvari alaylarımız olmasa sonuç ne olurdu acaba?
Çok daha gerilere gidelim, Düldül’süz bir Hz. Ali, İstanbul’un fethinde beyaz atı olmayan bir Fatih Sultan Mehmet düşünsenize.
Kuşkusuz, Fransa ve Napolyon için de önemlidir at, Ruslar için de.. Ama bizim için daha önemlidir.. Boşuna demiyor kimse “at bizim vazgeçilmezimizdir, bu toprakların olmazsa olmazıdır” diye.
O zaman sadede gelelim ey yetkililer, elimizi cebimize atalım! Uzaktan sevmek, sevmek değildir. Gerçekten seviyorsanız atı, elinizi taşın altına sokacaksınız. Attan aldığınızı ata verirken birazcık daha cömert davranacaksınız. Size yakışan budur. Atların, atı sevenlerin, at yüzünden ekmek yiyen onbinlerce insanımızın ortak çağrısıdır bu. Hadi, uzatın elinizi artık. Neyi bekliyorsunuz?..
Nazım Hikmet’in atla başlayan, davet, hasret ve barışla biten unutulmaz dizeleriyle bitiriyorum bu haftaki yazımı.
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi KARDEŞÇESİNE,
bu hasret bizim.
Nazım Hikmet
[Kuvayi Milliye]
Yazarın Tüm Yazıları