Kısa yazılar

Size de olmuştur belki...

60 yıl önceki Hürriyet’i alınca elime, hayat boş geldi birden.

"Dün"ü görmek "bugün"ü anlamsızlaştırdı.

"Yarın"dan "bugün"e bakmak gibi oldu "dün"ü görmek.

Bütün yazdıklarımız, çizdiklerimiz...

Bu teláş, bu didişme, bu didinme...

Yaşadığımız zaman dilimini bütün zamanların en önemlisi zannetme...

Çok acıklı geldi.

Hem de komik.

*

Trafik sıkışıklığının iyi bir tarafı var... İnsan yaşadığı şehri tanıyor.

Hızla geçip giderken fark edilmeyen bir sürü şey dikkati çekiyor. Hafızaya kaydediliyor.

Bir dükkán, bir tabela, bir çeşme, bir ev, bir ağaç, bir kapı, bir duvar...

*

Ama bazı yerler hep gözümüze çarptığı kadarıyla kalmalı. Akla takılan o dükkánın içi, o duvarın arkası bazen hayal kırıklığına uğratabiliyor insanı.

Uzaktan hayranı olduğumuz birinin içyüzünü görmek gibi.

*

AB’ye girmenin iyi bir şey olup olmadığı konusunda kararsızlığa düşüyorum bazen.

Şu sokak satıcıları mesela...

Özellikle simitçiler...

Gerçi AB’ye uyum için mi çıktı ortaya bilmiyorum ama köşebaşlarında "sabit simit satış noktaları" var bir süredir. Hani alüminyum-cam karışımı, tek tip... Hani elimizden çıkan çoğu iş gibi estetikten uzak...

Tamam hijyen meselesi falan da...

Ben simitçinin seyyarını seviyorum. Kafasının üstünde üç ayaklı tablayla gezenini.

Bağırmalarını seviyorum onların... Her birinin kendine has "duyurma"larını... Hatta ne dediklerinin tam olarak anlaşılmaması hoşuma gidiyor.

Hem pekalá Türkiye’nin, özellikle İstanbul’un sembollerinden değil midir sokak satıcıları? Ama orijinal halleriyle elbet.

*

"Dünya Kenti İstanbul"

Korkuyorum böyle tanımlamalardan.

Çünkü bunu "New York’la İstanbul birbirinden ayırt edilemesin" şeklinde algılayanlar ve gereğini yerine getirmek üzere çalışanlar olduğunu düşünüyorum.

"Sokak satıcıları" falan diye yırtınmam bu yüzden.

*

"Kentsel Yenileme Çalışması"

Bundan da korkuyorum.

"Depreme az kaldı" demişler gibi oluyorum.

Hatta daha da fazlası. Deprem sağlam olanı yıkmıyor hiç olmazsa.

Ama öteki "zücaciyeye girmiş fil" misali.

Ayırmıyor.

Ha, can almıyor elbet. Doğa, kültür, tarih gibi kavramların yabancısıysanız... Betonseverseniz...

İstanbul’u mesela, herhangi bir şehirden farklı görmüyorsanız... "İnsan"a hiç dokunmuyor elbet bu "Kentsel Yenileme Çalışması" denen şey!

Sulukule de gidiyor işte.

Bakalım sırada ne var.

Torunlarımızın, Boğaz’a beton dökülmek suretiyle iki yakanın birleştirildiğini göreceklerine inanıyorum ben... Kentsel Yenileme Çalışması kapsamında!


MIŞ MUŞ

 Barajlar hálá en alt seviyedeymiş. Yağmur beğendiremedik!

 Erdoğan "Kapansak bile misyon bitmez" demiş. Bilmez miyiz, Milli Nizam’dan beri takipçisiyiz.

 Kıbrıslı Rumların üçte biri "Kızımı Türk’e veririm" diyormuş. Korkutmak için olmasın da!.. Hani "mamasını yemeyen çocuğu ’öcü’ye vermek" gibi.

 Diyet yapılsa da yağ hücreleri hiç azalmıyormuş. Doktor, hastaya "ne yersen ye!" dedi.

 ABD’de "yedi bakireli" tarikat lideri ortaya çıkmış. Bizim hocalar gibi "nefesi kuvvetli" değilmiş adamın!
Yazarın Tüm Yazıları