Kısa yazılar

AT, AVRAT, SİLAH

İstanbul’un temel sorunu, raylı toplu taşıma sisteminin gelişmiş olmamasıymış yetkililere göre.

Ben de yetkisiz biri olarak diyorum ki, esas sorun insanda.

Demir ağlarla örsek İstanbul’u dört baştan...

Herkesin evinin kapısına bir durak koysak...

Binmek bedava olsa...

Ne yazar?

Toplu taşıma aracını kullanmak bir kültür meselesidir. Bizde o kültür yok. Biz "at, avrat, silah" kültüründen geliyoruz. "At"ın yerine "araba"yı koyduk.

Kimse vazgeçmez arabasından.

Ha, saygınlık aracı olmaktan çıkarsa bir gün... Uzak, çok uzak.

DÖRTKÖŞE BİSKÜVİ

Çok süslüleri çıktı... Hani koy karşına seyret.

Çok çeşitlisi çıktı... Hani neredeyse bir tek turşulusu yok.

Çok lezzetlisi çıktı... Hani yeme de yanında yat.

Ama "dörtköşe"nin yerini tutan yok.

Esas adı "pötibör." Fakat ben ona çocukluğumda "dörtköşe bisküvi" demiş bulundum bir kere, öyle gidiyor.

O bir klasik epeydir.

"Sade"nin zaferi diyorum ben buna.

PEMBENİN ÜÇ TONU

Acaba benden başka fark eden yok mu?

Düzelmeden sürüp gittiğine göre...

Mesele şu:

Gazeteler zaman zaman birtakım haritalar yayımlıyorlar. "İstanbul’un deprem haritası" gibi mesela. Bölgeler değişik renklere boyanıyor, alt köşede de bu renklerin ne anlama geldiği açıklanıyor falan, filan.

Sizi bilmem ama benim bugüne kadar bu haritalardan bir fayda gördüğüm olmadı. Çünkü bunları hazırlayan arkadaşların "değişik renk"ten anladığı, mesela pembenin üç tonu!

Bakıp da ayırabilene aşk olsun!

Bilgisayarda durum gayet başarılı olabilir ama gazetedeki sonuç fiyasko.

Hiç istisnasına rastlamadım. Fakat kimsenin umurunda değil belli ki.

ÇOCUKLAR NE ZAMAN ÖLSÜN

"Çocuk" dendi mi akan sular duruyor.

Kimin çocuğu olursa olsun...

Eğer sapık ya da cani değilse insan, hiçbir çocuğun canının yanmasını istemiyor.

Çocuklar ölmesin!

Herkesin temennisi bu. Bunun için çalışan sivil toplum örgütleri var.

Fakat nasıl oluyorsa bir gün artık ölebileceklerine karar veriyoruz.

Vazgeçiyoruz koruyup kollamaktan.

Sahi çocuklarımız kaç yaşına gelince artık ölmesinde bir sakınca yoktur?

Var mıdır öyle bir yaş?

Ölüm sözkonusu olduğunda her yaşta çocuktur insan, bana sorarsanız. 80’inde bile.

SİZ KARDEŞSİNİZ EVLENEMEZSİNİZ

Yarın emekli paşanın biri "Ben senin babanım" diye çıkar mı karşıma?

Ya da annem telefon açıp "Siz kardeşsiniz evlenemezsiniz" der mi birdenbire?

Dizilere bakarsanız olmayacak şey değil. Her dizide iki kişiden birinin ailesi gerçek ailesi değil.

Hadi onlar film... Gündüz programlarında karşımıza çıkan gerçeklere ne demeli?

Bana aksi olmayacak şeymiş gibi geliyor.

ÖNGÖRÜNÜZÜ SEVEYİM

İstanbul Boğazı’na üçüncü köprünün eli kulağında biliyorsunuz.

Yok, gerekli mi gereksiz mi meselesine girecek değilim cumartesi cumartesi. Sadece Atlas dergisinin son sayısında okuduğum bir şeyi aktaracağım. Birinci köprüyle ilgili.

Yetkililer köprünün yapımından önce ne demişler biliyor musunuz... "Bostancı’dan Bakırköy’e 15 dakikada gidilecek."

Gidiliyormuş sahiden... Fakat bir şartla. Sabah beşte yola çıkarsanız!

Memlekette her gün birileri herhangi bir konuda öngörüde bulunuyor. Bunların isabeti hususunda bir fikriniz olsun istedim.

MIŞ MUŞ

Evin önüne araba park etmekten doğalgaza, şans oyunlarına kadar her şeye vergi geliyormuş.Kısaca, ölmemiş hayattaysanız gidip vergisini vereceksiniz.

Ankara’da tesettür defilesi yapılmış.Gitti laiklik!

Aşkın hastalık olduğu anlaşılmış.E, biz biliyorduk zaten "yatırıyordu" insanı.
Yazarın Tüm Yazıları