Kısa yazılar

Olur tabii... Neden olmasın?

İnsan ülkesinin başbakanıyla, cumhurbaşkanıyla, onların eşleriyle arkadaş olabilir...

Onlara isimlerinin arkasına "Hanım", "Bey" gibi takılar takmadan hitap edebilir...

Hele milletvekiliyse bu kişi, iyice doğal.

Başbakanla, cumhurbaşkanı açısından bakarsanız olaya... "Mustafa"dan sonra Atatürk’ün yalnızlığına kahrolanlara sesleniyorum özellikle... İyi değil mi bu sosyallik? Bana sorarsanız şu ünlü yemek olayında bir tuhaflık yok.

Tuhaflık, o yemek üzerine röportaj vermekte.

Ne lüzum vardı?

"Başbakanlıkla arkadaşlık"ı doğal olmaktan o röportaj çıkardı bana göre.

Geçenlerde "Farkına varmak"la ilgili bir şeyler yazmıştım. Konunun öznesi Ajda Pekkan’dı.

Şimdi de "Atatürk’ün farkına vardım" desem...

Nasıl bir tepki vereceğinizi tahmin ediyorum ama acele etmeyin, sandığınız gibi değil.

Okuma yazmayı söktüğümüzden beri Atatürk’le yatıp kalkıyoruz...

Ve hakkında her şeyi bildiğimizi zannediyoruz...

Biliyoruz belki de...

Fakat Atatürk’ün bütün o işleri, Kurtuluş Savaşı’nı, koskoca bir imparatorluğun yerine yeni bir devlet kurmayı falan kaç yaşında yaptığının idrakında mıyız?

Ben değildim.

Gözümün önünde hep devlet dairelerinde, okullarda asılı fotoğraflardaki kırlaşmış saçlarıyla 50’sini geçmiş adam vardı. "Mahalle mektebi"nde bile neredeyse o adam.

Oysa sadece 38 yaşındaymış Samsun’a çıktığında. Bakıyorum da etrafımdaki aynı yaşlarda erkeklere, kadınlara... Henüz nerede duracağına karar verememişlerin sayısı az değil.

Cumhuriyeti kurduğunda 42 yaşındaymış. Şimdi 42 yaşındaki politikacıların gençliği haber oluyor gazetelere.

Bir şirkete genel müdür olmaktan söz etmiyoruz, bir devlet kurmaktan söz ediyoruz, dikkatinizi çekerim.

Aslında çocuklara sırf bu yönünü örnek göstersek, bunun altını çizsek yeter.

Yaptıklarını daha da önemli kılıyor yaşı, bana sorarsanız.

Gençler 38’i, 40’ı "artık ölünebilecek yaşlar" olarak görebilirler ama 38 yaş genç bir yaştır.

Ha o yaşlara yukarıdan bakan biri olarak ben de yanılıyor olabilirim. Ama şu var ki ben gördüm 38’i, onlar henüz görmediler.

"Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" sözünden hareketle ben de naçizane bir veciz söz edeceğim. "Her sorumluluk sahibi kişinin yakınında bir sorumsuzlar ordusu oluşması tabiidir."

Metrobüs, metro, şu bu...

Hiçbiri Türkiye’de trafiğe çözüm değil.

Kim biner metrobüse?

Otobüse, dolmuşa binenler.

Arabasından indirip metrobüse bindirebiliyor musunuz adamı?

Yapamazsınız.

Bu topraklarda kimse arabasından inmez.

Bu gerçekle çözüm bulmak lazım trafiğe.

Ya da büyük bir kampanya başlatılacak... Mustafa Koç’lar, Ömer Dinçkök’ler işlerine toplu taşıma araçlarıyla gidecekler mesela. Göstermelik değil ama.

Yine de umutsuzum.

Hiçbir şey sökmez bize.

Ha, ne zaman Japonlaşır, sabahları evden koltuğumuzun altında bir kitapla çıkarız hepimiz, o zaman metrobüse de bineriz.

MIŞ MUŞ

Demet Akalın "En büyük aşkım Metin Tekin’di" demiş.

Züğürtleyen tüccar veresiye defterini kurcalarmış!

 Obama Gül’ü arayıp "Yüz yüze görüşelim" demiş.

"Özde zenci"yle "Sözde zenci" birarada!
Yazarın Tüm Yazıları