KİMSE BEREN'E SEN ÇOK ÜNLÜSÜN DEMEMİŞ

Güncelleme Tarihi:

KİMSE BERENE SEN ÇOK ÜNLÜSÜN DEMEMİŞ
Oluşturulma Tarihi: Aralık 29, 2012 09:47

Kanal D’nin yeni bombası “İntikam”, ocak ayında izleyiciyle buluşuyor. Bir Disney yapımı olan ve Amerika’da izlenme rekorları kıran “Revenge”ten tüm hakları satın alınarak Türkiye’ye uyarlanan dizi, şimdiden büyük merak uyandırdı. “İntikam”ın detaylarını, yapımda Emre Arsoy karakterine hayat veren Mert Fırat’tan dinledik.

Haberin Devamı

İntikam desem! 
 
- Soğuk yenen bir yemektir, biliyorsun (gülüyor).  

“İntikam” çok iddialı bir yapım. Hazırlıkları ne zaman başladı?

- Hazırlıklar bir sene önce başladı. Kanal D’nin drama bölümü gerçekten çok başarılı ve işleri çok iyi değerlendiriyor. Amerika’da bile insanlar bu işin “Lost” kadar tutacağını tahmin etmezken, sözünü ettiğim ekip projeyi keşfetmişti.

Siz ne zaman dahil oldunuz projeye?

- Mart ayında... Projeden ilk bahsettiklerinde ben adını bile bilmiyordum. Çok heyecanlıydılar anlatırken, herkesin gözleri parlıyordu. Bir hafta kadar sonra bana ne olduğunu söylediler, ondan sonra diziyi izlemeye başladım. Seyrederken de “Bu işi Türk bir yapımcı ve Türk senarist yazıyor olmalı, bizden hiç uzak bir hikaye değil” diye düşündüm. Çünkü uyarlama hikayeler her zaman bize uzak olmuştur.

Size “evet” dedirten sadece hikayenin bize yakın oluşu değildi herhalde...

- Tabii ki... Bir projenin hazırlığına bir yıl önceden başlamalarıydı hoşuma giden, “evet” dedirten. Bu özen, bu titizlik... İkincisi de ortada kurulmuş bir hikaye ve ilk iki üç sezonunda ne olacağı belli, tahlili yapılmış bir iş vardı. Çok iyi bir projeydi.

“İntikam”ın genel akışı “Revenge” ile aynı mı olacak, yoksa belirgin farklılıklar görecek miyiz?

- Tabii ki bire bir aynı olmayacak, adaptasyonun getirdiği farklılıklar söz konusu. Yapay durmayacak bir iş.

EMRE GÖRÜNDÜĞÜ KADAR SAF DEĞİL

O zaman biraz da dizide canlandıracağınız karakterden bahsedelim. Nasıl biri bu Emre Arsoy?

- Türkiye’nin sayılı zenginlerinden olan bir ailenin oğluyum. Anne-babası dışarıdan çok iyi görünseler de kendi içlerinde sürekli fırtınalar yaşayan karakterler. Anne çok dominat tabii, canlandırdığım karakter de onun gölgesinde büyümüş ve hiçbir zaman kendi istediğini yapamamış. Mesela, aslında yazıp çizmeyi seven biriyken, holdingte çalışmak gibi bir niyeti yokken, mecburen iş dünyasına yönelik bir eğitim almış. Amerika’da büyütülmüş falan...

Biraz da saf bir karakter galiba...

- Öyle algılanıyor ama aslında öyle değil. Her şeyi yeni yeni keşfediyor sadece. Saflık gibi görünen şey aslında onun tahlil süreci.

Ve istemeden intikam oyununun tam içine düşeceksiniz...

- Aynen. Bu oyunda kimi zaman piyonlaşıyor, kimi zaman vezirleşiyor.

Ama aynı zamanda intikamın bir parçası da siz oluyorsunuz?

- Parçası mı olacağım, kendisi mi olacağım, o belli değil. Gerçekten bu dizinin sonu gelmeden kimin ne pozisyonda olduğunu göremeyiz. Çok fazla değişken durum var. Bir bölümü kaçıran, sonraki bölümü anlamaz büyük ihtimal, o derece...

Karakterin için ön bir çalışman oldu mu?

- Koç ailesiyle yaşadım bir süre (gülüyor). 8 kilo aldım, at biniyorum, spor yapıyorum. Futbol oynuyorum. İmaj çalışması çok yaptık yani...

KİMSE BEREN’E “SEN ÇOK ÜNLÜSÜN” DEMEMİŞ!

Dizide dominat bir anne ve onun gölgesinde büyümüş bir çocuk var. Sizin gerçek hayatta anne-oğul ilişkiniz nasıldır? Özgür bir çocuk muydunuz?
- Ben zaten dominant kadınlardan hazzederim. Hayatı yönlendirmeye çalışan ya da yönlendiren kadınlar yani... Bu sadece kız arkadaş tercihi değil, normal arkadaşlıklarda da böyle. Benim annem de dominanttır mesela ama dizideki anne kadar tehlikeli değil (gülüyor). Ayrıca Emre’nin aksine ben özgür biriyim. 16 yaşından beri çalışıyorum. 18 yaşında İsveç’te okumaya başladım. Hem kişisel hem de ekonomik özgürlük alanım vardı.

Parayla aranız nasıl?

- İyidir... Dolar, Euro, her cinsten parayı severim (gülüyor). Şaka bir yana, para benim için gereçtir. Yaşam standartlarımı yükseltme kaygısı hiç gütmem. Benim parayla ilişkim, film çekeyim, sergiye, tiyatroya gideyim ayarındadır. Bir kış aynı ceketle gezerim, ama bir kış aynı kitapla gezmem.

O zaman sizin gelecek kaygınız da yok?

- Şanslıyım ki yok.

Beren Saat ilk defa çalışıyorsunuz. Setteki uyumunuz nasıl?

- Beren’le çalışmak çok güzel. Pozitif bir enerjisi var ve sürekli işin iyi olması için çabalıyor. Tam bir set insanı. Bir de insan çok hassas varlık, aşırı ilgi gördüğü anda kendini bir şey zannedebilir. Ama Beren’de hiç öyle bir ego yok. Kimse ona “Sen çok ünlüsün” dememiş galiba! Gerçekten çok hanımefendi.

EGOYU TAŞIYACAK GÜCÜM YOK BENİM

Siz de hiç egosu tavan yapmış birine benzemiyorsunuz.

- Yüksek egoyu taşıyabilmek de ayrı bir yetenek. Güç isteyen bir şey. Ve onunla yaşamak bana çok zor geliyor. Yapamam ben ya, kendimden sıkılırım. Ona harcayacağım enerjiyi başka bir projeye harcarım.

Peki, hırslı mısınız?

- Çok. Ama kötü bir hırs değil. Benim en büyük kavgam kendimle.

Neden kendinizle kavga ediyorsunuz?

- Mükemmeliyetçilikten kaynaklanıyor.

Ekranda ya da beyazperdede izlerken kendinizi çok eleştiriyorsunuzdur o halde...

- Tabii ki kendimi izleyip eleştiriyorum, hep şöyle yapsam daha iyi olurmuş düşüncesindeyim. Kendine karşıdan bakabiliyor olmak da büyük bir lüks aslında. Tiyatroda böyle bir şey yok mesela... Sinema ve dizilerde böyle bir lüks var ben de bunu değerlendiriyorum.

Haberin Devamı

HİÇ DÜŞÜNMEDEN  PEŞİNE DÜŞECEĞİM  BİRİNİ BEKLİYORUM

Bu kadar yoğun iş temposundan aşka zaman ayırabiliyor musunuz?

- Bu meselenin zamanla ilgisi yok aslında ya... Birini bulur, hiç düşünmeden onun peşinden yollara düşersin ya, öyle birini bekliyorum ben. İşimle aşk yaşıyorum şu sıralar ama arada gönlüm kayıyor, bir şeyler yaşıyorum ben de.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!