Kime oy verelim?

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Ne yazık ki yine seçim yaklaşıyor, yine kime oy verelim tartışmaları başladı.

Ben temelde halkın bu konuda söz hakkı olmasından yana değilim.

Çünkü halk bu konuda 50 yıldır filan sürekli yanlışlar yapıyor.

Ancak yapılacak bir şey yok, maalesef illa da demokrasi diye tutturmuşuz gidiyoruz.

Meseleyi geniş halk kitlelerine bırakmakta ısrarlıysak bari o zaman sadece atanmışlardan oluşacak senatoyu geri getirelim.

Milletvekilleri hemşolarının araba vergisi, küçükbaş hayvanların sağlığı, süne zararlısıyla mücadele, köydeki kan davaları, hemşolardan prototip memur yaratma gibi işlerle uğraşsın.

Aklı başında insanlar da memleket meselelerine senatoda, halkın taleplerini göz önüne almadan eğilsinler.

Bari bunu yapalım veya Turgut Özal'ın Türkiye milletvekili olarak tanımladığı seçmeni bulunmayan bir grup yaratalım Meclis'te.

Size söylüyorum, bunu yapmazsak Türkiye politika düzeyinde köylülükten katiyen kurtulamayacak.

***

Kime oy verelim tartışmasında kafa karıştıran bazı unsurlar var.

Örneğin bizde birçok parti ismi ‘‘P’’ ile bittiği için halkın kafası karışıyor.

Onların kafası bir tek para pul işlerine gelince ‘‘deha’’ düzeyinde çalışır. Diğer meselelerde kafa düzkontak yapabilir.

Bu nedenle Türkiye'de ismi İtalyanca veya İspanyolca olacak ilk partinin sırf parti kelimesi başta olacağı için sadece bu farklılığı nedeniyle büyük çoğunlukla hükümet olma şansı büyüktür.

Benim başıma bile iş açtı parti isimleri.

Önceki gün gazeteye gidiyorum. Aklı başında olduğuna inandığım şoför arkadaş, bana hangi partiye oy vereceğimi sordu.

Ben de ÖDP dedim.

Derin bir sessizlik oldu. Adam benimle katiyen konuşmamaya başlamıştı.

Neden kızdı anlamamıştım, korkudan sesimi de çıkaramadım.

Sonra bir ara sağ tarafı gösterip, ‘‘İşte senin seçmenlerin’’ dedi.

Gösterdiği yere baktım, sonra dönüp ‘‘Yahu sen hangi partiyi dediğimi sandın’’ dedim.

Meğer HADEP dediğimi sanıp bana küsmüş.

İşte bakın bu küçük örnekte bile ÖDP'nin isminin İspanyolca olmaması ne büyük bir problem yarattı.

***

ÖDP'ye oy vereceğimi öğrenenler ‘‘Senin ne alakan var demokrasiyle, eşitlikle’’ diye bana kızıyorlar.

Tamam, tamam kabul ediyorum yok alakam.

Yine de oy vereceğim; çünkü Can Yücel'i sadece bir kez bile Meclis kürsüsünden konuşurken dinleyebilmek için hemen her şeyimi feda etmeye hazırım.

O konuşurken Meclis'te neler olabileceğini düşünmek bile bana acayip, sadistçe bir keyif veriyor.

Dokunulmazlığı olan bir Can Yücel, Türkiye'nin en azından tekdüzelikten ve politikanın da seviyesizlikten kurtuluşunun anahtarı olur, inanın bana.

***

DYP'ye de oy verebilirim aslında.

Onların iktidara gelmesi bir mizah yazarı olarak çok işime gelir.

Düşünsenize, içişleri bakanı Tansu Hanım'ın kuaförü mü yoksa Özer Bey'in berberi mi olsun diye tartışacaklar.

Veya Dışişleri için kimin hizmetçisinin daha şanslı olduğu spekülasyonları yapılacak.

Muazzam olur benim için onların iktidara gelmesi.

***

ANAP'ı pek düşünmüyorum, ama hata da ediyor olabilirim.

Onlara olsa olsa Güneş Taner'i tekrar bakan yapmak için oy atarım.

Bunun nedenini de detaylı açıklamam gerekiyor; çünkü onun tekrar bakan olmasını istemek için görünürde tek bir rasyonel neden bile yok.

Efendim, başta da açıkladığım gibi ben siyasetin halkın tercihlerinden mümkün olduğunca uzaklaştırılmasından yanayım.

Türkiye'de rasyonel bir yaşam biçimini ancak bu şekilde kuracağımıza inanıyorum.

Benim bu isteğime en çok uyan kişi ise Güneş Taner.

Onun ideal halk insanı prototipinden anladığı Ertuğrul Özkök'tür -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekleri listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir-.

Bilmem farkında mısınız, ama Güneş Taner önseçimde sadece 82 oy topladı.

Değil ben, Rana bile önseçime durup dururken katılsaydı kesin Güneş Taner'den daha fazla oy alırdı.

Güneş Taner önseçimde aldığı oy miktarı nedeniyle aslında Türk siyasi tarihine ismini altın harflerle yazdırdı.

Bir insanın onca zaman bakanlık yaptıktan sonra delegenin bu kadar nefretini çekebilmesi doğrusu takdiri şayandır. Türkiye şartlarında bu bir mucizedir.

Bu, onun halk kavramının prototipi olan delegeleri katiyen takmadığının en net göstergesidir.

Bu nedenle hepimiz ona büyük şeyler borçluyuz, çünkü halksız yönetim konusunda büyük bir çığır açtı.

***

Hep mantıksız olan bir konuşma şekli var.

Oyumu ÖDP'ye vereceğim diyorum, karşımdaki ‘‘Boşa gidecek oyun’’ diyor.

Ben de ‘‘E o zaman bari sen de oyunu ona ver, benimki boşa gitmemiş olsun’’ diyorum.

Bu sefer de o, bana ‘‘Ben oyumu boşa atmam’’ diyor.

Bir anda fantastik bir kısırdöngüye giriyoruz ve benim sinirim bozuluyor.

***

CHP'ye de oy verilebilir.

Gerçi bu partiye atılacak oy kesin boşa gidecek, ama olsun, ben hayır olsun diye bu partiye oy vereceğim.

Çünkü son zamanlarda pek bir inişe geçtiler, herkes onlara sinirleniyor.

Ben de mazlumdan, ezilmişten yanayım.

Freudgil bir tepkim de olsa, sonuçta ben de halk çocuğuyum.



Yazarın Tüm Yazıları