Kıbrıs’ta PKK krizi

SICAK ve savaş bütün gündemimizi kapladığı için, bir başka sıcak yerdeki, Kıbrıs’taki gelişmeleri ikinci plana ittik.

Olayları yakından izleyenlerin "Ne gelişmesi?" diye sorduklarını duyar gibi oluyorum.

Belki "gelişmemeler" demek daha doğru olacak.

Önceki gün KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Hasan Erçakıca’nın açıklaması dikkatimi çekmeseydi ne olup bittiğini merak etmeyecektim.

Erçakıca, Rum kesiminin PKK ile işbirliği içinde olduğunu söyledi ve bunların belgelerini yakın zamanda Birleşmiş Milletler’e sunacaklarını açıkladı.

Bu açıklamanın nedenini araştırırken, Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler’in girişimiyle teknik görüşmelerin başlama sürecinin hiç de iyi gitmediğini gördüm.

Daha doğrusu iki taraf henüz görüşmelerin metodu konusunda bile anlaşma sağlayamadı. Umarım bu yazıyı yazarken, temaslarda hiç olmazsa bir milimlik bir ilerleme sağlanır.

Erçakıca’nın çıkışının nedeni, Rumların Annan referandumu ile kucaklarında kalan çözüm istemeyen taraf suçlamasını yeniden Kıbrıslı Türklerin üzerine atma taktikleri.

Taktik diyorum çünkü teknik görüşmelere yanaşmalarının esas amacı bu gibi görünüyor. Türk tarafını yeniden çözüm istemeyen taraf olarak ilan ederek baskılardan kurtulmak.

Hem devletin tek temsilcisi olarak kabul göreceksin, hem AB üyesi olacaksın hem de elindekileri paylaşma baskısıyla karşı karşıya kalacaksın. Onların yerinde kim olsa aynı şekilde davranırdı aslında.

* * *

KKTC
Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, bir gazetecinin sorduğu Rumların PKK’ya destek verip vermedikleri sorusunu "Evet, PKK’yı destekliyorlar" diye yanıtlayınca Rumlar ortalığı ayağa kaldırdı.

KKTC Cumhurbaşkanı’nın bir soruya verdiği yanıt, Talat’ın süreci baltalamak için ortaya attığı yeni bir iddia olarak yansıtıldı Rum basınında.

Bununla da kalınmadı Rumlar konuyu BM’nin Kıbrıs temsilcisine götürdüler ve Türk tarafını şikayet ettiler.

Türk yönetimi bu tür iddiaları ortaya atarak 8 Temmuz anlaşmasına aykırı davranmış, başlayan görüşmeleri sabote etmeye kalkışmıştı.

Bunun üzerine BM temsilcisi de KKTC’den izahat istedi.

"Belgeniz varsa verin, PKK’nın güneyde faaliyet gösterdiğine dair bizde belge yok" dedi.

Dün telefonla görüştüğüm KKTC’li yetkililer, Öcalan yakalandığında üzerinden Kıbrıslı bir Rum adına düzenlenmiş bir pasaportun çıktığını anımsattılar. Bu kişi, halen güneyde faaliyet göstermekte olan PKK’nın denetimindeki bir örgütün başkanıydı.

Ayrıca, BM kendisinde belge olmadığını söylüyordu ama Denktaş döneminde BM temsilciliğine bu iddiaları kanıtlayan belgeler verilmişti.

Şimdi onlarla birlikte yeni belgeleri de içeren bir dosya hazırlanıyor Birleşmiş Milletler’e verilmek üzere.

* * *

8 TEMMUZ
’da başlayan teknik görüşme sürecinin, Rumlar için zaman kazanma gerekçesi haline gelmekte olduğu anlaşılıyor. Rum Dışişleri Bakanı Lillikas, üç gün önce BBC’de yayınlanan demecinde Kıbrıs sorununa bakış açısını ele veriyor, "Türkler üzerindeki izolasyonların kaldırılmasından söz ediliyor. Ne izolasyonu, bu bir mit haline geldi. İstediler kendilerine Kıbrıs pasaportunu verdik. Onlar kendilerini izole hissediyorlar çünkü kimse onların devletini tanımıyor."

Türkiye’nin, limanların açılmasına karşılık Türkler üzerindeki ambargoların kaldırılması denklemine Rumların yanıtı bu.

İki kesimli yeni bir devlet kurmak için görüşmelere samimiyetle başlayan tarafın yaklaşımı böyle mi olur?

Kıbrıs’taki gelişmeleri yakından izlemekte yarar var, iki ay sonra Avrupa Birliği ile görüşmelerin en kritik konusu olarak karşımıza çıkacak Kıbrıs.
Yazarın Tüm Yazıları