Kıbrıs referandumu piyasaları etkilemez ama

Güncelleme Tarihi:

Kıbrıs referandumu piyasaları etkilemez ama
Oluşturulma Tarihi: Nisan 26, 2004 00:00

KIBRIS’ta yapılan referandumdan sürpriz sonuç çıkmadı. Bence sürpriz, Rum kesimindeki hayır oylarının bu kadar yüksek oluşuydu.Rumlar, şartlar ne olursa olsun, ideolojileri ne olursa olsun, milliyetçi yanlarının ağır bastığını, bir kez daha gösterdiler. İç piyasada Kıbrıs referandumu merakla bekleniyordu. Bugün piyasalar açıldığında Kıbrıs faktörü, en azından bir süreliğine devreden çıkmış olacak. Çünkü, zaten piyasalarda böyle bir sonuç bekleniyordu ve bu satın alınmıştı. Türk tarafından hayır çıkması işleri kötüleştirir, Rum tarafından evet çıkması ise piyasaları coştururdu. Şimdi bir değişiklik olacağını sanmıyorum.Piyasalar bundan sonra Kıbrıs’ta yapılacak diplomatik atakları takip edecek, AB ve ABD’nin tavrını izleyecekler. Ancak kısa sürede KKTC adına çok fazla bir şeyin değişeceği de beklenmemeli. Rum kesiminin, 1 Mayıs’ta AB’ye girene kadar yumuşak mesajlarının devam etmesi beklenirken,daha sonra takınacağı tutum ise merak konusu. Bence asıl hatasını Rum kesimini şartsız alarak yapan AB ise, iş işten geçtikten sonra hatasını düzeltmeye çalıştı ama beceremedi. Bundan sonra da AB’den bu konuda çok fazla bir şey beklememek gerekiyor.KKTC adına asıl atağın ise ABD’den gelmesi bekleniyor. Milliyet’ten Yasemin Çongar ABD’nin BM’den gelecek raporu da gözönünde tutarak, KKTC ile turizm ve ticaret alanında işbirliğine gideceğini, IMF ve Dünya Bankası kanalıyla mali yardımların gündeme geleceğini yazıyor.Gerçekten de, şimdi artık Kıbrıs referandumunun piyasaları nasıl etkileyeceğini bir tarafa bırakıp, KKTC’nin ne olacağının tartışılması gerekiyor. Başta Denktaş olmak üzere, çıkan sonucu başarı olarak görenler, KKTC’nin ayrı devlet olarak varolacağını söyleyenler var. Şahsen, kısa sürede ambargolarda yumuşama olsa bile KKTC’nin resmen tanıyacak ülkenin olacağını pek sanmıyorum. Bu nedenle KKTC’nin işi, bir süre daha çok zor olacak.Kıbrıs Türk bankacılık sistemini de etkileyecekBDDK ‘nın ne ölçüde haberdar olduğunu bilmiyoruz ama Türk bankacılık sistemi ile KKTC bankaları arasındaki ilişki çok yoğun. Yani KKTC’deki bankacılık sistemini rehabilite etmeye kalkıştığınızda, bundan mutlaka Türk mali sistemi de çok etkilenecek O nedenle hiç vakit geçirmeden çalışmalara başlamak gerekiyor. IMF ve Dünya Bankası’nın özellikle bankacılık kesiminin rehabilitasyonu için devreye girmesi, bence şart. Zaten İsviçre’de, henüz Annan, Planı’na son şeklini vermeden Rum kesiminin KKTC’deki bankacılık sistemini BM’ye şikayet ettiğini duyduk. KKTC’deki bankaların çoğunun mali açıdan ekside olduğunu, bir çoğunun kapatılması gerektiğini, burada doğacak zararların çok büyük olacağını, bunun birleşme halinde çok büyük yükler getireceğini söylediklerini duyuyoruz.BM’nin bu konularda başvuracağı adres ise IMF ve Dünya Bankası’dır. Her ne kadar eskisi kadar yoğun olmasa da, Türk bankalarının KKTC’deki off-shore bankalarının durumu, rehabilitasyona başlanması halinde masaya yatırılacaktır. Bu konuda belki de İmar Bankası için kurulan ve yabancıların liderlik edeceği komisyonun da faydası olacak, Türk bankalarının KKTC ile ilişkileri ve riskleri de, daha objektif olarak su yüzüne çıkarılabilecektir.KKTC’deki bankacılık sisteminin temizlenmesi, buradaki zararların net olarak açığa çıkması ve çağdaş bir sistemin kurulması şart. Bu arada Türk bankalarının, resmi tanınma aşaması uzun süreceği için, şimdiden direk olarak KKTC’de şube ya da yeni banka açacaklarını da sanmıyoruz.Batık banka sahipleri kendi borçlarını satın alabilecekler mi?NİYET mektubunda yazılı bir ibare dikkatimizi çekti. Mektubun 17. maddesinin ikinci fıkrasında TMSF’nin varlık satışında yaşanan başarısızlık anlatılıp, aynen şöyle deniyor:‘TMSF’nin yeni kurulu TMSF varlıklarının satışına ilişkin stratejiyi tekrar değerlendirmektedir. TMSF Kurulu (i) eski banka sahiplerinden hak ve alacakları dahil müdahale edilen bankaların varlıkları ile (ii) İmar Bankası’nın eski sahiplerinden devralınanlar dahil, elindeki hisse ve şirketleri:çözüme kavuşturmak için gözden geçirilmiş stratejilerini 2004 yılı Nisan ayı sonuna kadar açıklayacaklardır. (yeni bir yapısal kriter). İlk varlık satış ihalesi 2004 yılı Temmuz ayı sonuna kadar tamamlanacaktır’Kısacası: IMF, varlık satışına yanaşmayan TMSF’yi varlık satışına zorunlu kılıp, tarih koyuyor.Ancak anlamadığımız bir şey var... Eski banka sahiplerinden hak ve alacaklar, şimdiye kadar ayrı değerlendiriliyor, 6183 sayılı yasa kapsamında yani kamu alacaklarının tahsili hakkındaki yasa uyarınca işlem görüyordu. Bu nedenle hakim ortakların borçlarının satışında, bu ortakların ihaleye girip de borçlarını doğrudan ya da dolaylı olarak satın alma hakları yoktu. 6183 sayılı yasa gereği bu yetki sadece TMSF’ye aitti. TMSF bu alacakları tahsil ediyordu.Yani bir varlık satışına çıkıldığında bu borçlar satılan paket içinde yeralmıyordu. Aksi takdirde bir banka sahibi 100 liralık borcunu, çok ucuza kapatma imkanı bulacaktı. Yani varlık yönetim şirketinin satın alacağı paket içinde bu borç varsa ve örneğin şirket 100 liralık bu borcu 20 liraya satın aldıysa, eski banka sahibi 25 lira verip varlık şirketinden bu borcunu satın alabilirdi.İşte bu sakat durumu önlemek için, bu eski banka sahiplerinin borçlarının takibi hem de 6183’e göre takibi yetkisi sadece TMSF’ye aitti ve varlık satışı içinde bu borçlar yeralmıyordu.Şimdi soru işaretleri çoğaldı. Acaba bu ibare, TMSF’nin eski banka sahiplerinin borçlarının tahsilini 6183’den çıkarıp, sadece TMSF’nin tahsil yetkisinden çıkarılmasını, yani satılabilir bir borç haline getirilmesini içeriyor mu? Eğer böyle bir imkan tanınıyorsa, eski banka sahibi 100 liralık borcunu 25 liraya geri alma imkanına kavuşmuş olmayacak mı? Böyle bir imkandan, ‘hortumcu’ edebiyatı yapan Hükümetin haberi var mı, ya da Hükümetin talimatıyla mı bu madde konuyor? Verilen bu imkanın kamuoyu vicdanında yaratacağı etkiler ne olacak?KKTC ekonomisinde köklü değişikliklerŞİMDİ KKTC tek başına... ABD’den gelecek yardımlar olsa da, AB’nin tavrı yumuşasa da, ikinci bir referandum için girişimler olsa da, KKTC’nin kendi başına ekonomisini disipline etmesi, tek başına ayakta kalacak bir ekonomik sistem kurması gerekecek.KKTC ekonomisinin başında, Kıbrıs kökenli, çok deneyimli bir Türk bürokratı var. Ayşe Dönmezer Türkiye’de uygulanan ekonomik programda büyük katkısı olmuş, Hazine Müsteşar yardımcısı iken Kıbrıs ekonomisinin düzeltilmesi için samimi programlar hazırlamış, bunları hayata geçirmeye çalışmış bir kişi. Şimdi KKTC ekonomisinin başına geçti ama Dönmezer’in gerçekten bir şey yapabilmesi için KKTC’deki koalisyonun bozulmaması, üstüne üstlük Hükümetin ‘tek başına ayakta kalma’ iradesini göstermesi gerekiyor. Eğer KKTC Hükümeti böyle bir iradeyi ortaya koyarsa ancak o zaman IMF ve Dünya Bankası’nın desteği istenebilir, Türkiye’nin yardımlarıyla ayakta kalmaktan vazgeçip, kendi ayakları üzerine dikilebilir. Bence ileride AB’ye girse de girmese de, Rum kesimi ile birleşse de birleşmese de, Türkiye ile ilişkisi ne olursa olsun, böyle bir ihtiyaç, şimdi eskisinden çok daha fazla kendini hissettiriyor.Söylenen ‘Tayvan Modeli’ ise KKTC için tartışmalı bir model...KKTC’de herşeyden önce kayıtdışı ekonominin önlenip, piyasa ekonomisinin kurumsallaşması için gerekli tedbirlerin alınıp mekanizmaların kurulması, personel rejiminin gözden geçirilip, belki çok sayıda kişinin devlet kurumlarından çıkarılması, sübvansiyonların yeniden gözden geçirilmesi, doğru dürüst bir bütçenin oluşturulması gerekiyor. Bunlar çok zor işler...Belki de en acil önlemler mali kesimle ilgili alınmalı. KKTC’de bankacılığın nasıl işlediğini çok iyi bilen Dönmezer’in yapılacak bankacılık reformuna ilişkin kafasında çok şey olduğunu biliyoruz ama Dönmezer’e bu fırsatın verilip verilmeyeceğini merak ediyoruz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!