Musıki dinleyicisiz kalmaya dayanamaz

Güncelleme Tarihi:

Musıki dinleyicisiz kalmaya dayanamaz
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2012 00:00

Klasik müzikten daha çok zevk almanın, besteciyi algılamanın sihirli bir formülü olabilir mi? Ödüllü besteci, akademisyen Özkan Manav ile Mehmet Nemutlu “Doktor değiliz, reçete yazamayız” diyor. Yine de el ele verip alışıldık müzik rehberlerinin ötesinde CD’li bir kitap hazırladılar: ‘Müzikte Alımlama’

Haberin Devamı

Klasik Batı Müziğiyle ilgili yaygın yanlış kanılardan biri de bestecilerinin sırça köşklerinde, toplumdan uzak yaşayıp dinleyicileri umursamadıklarıdır. Oysa geçmişte olduğu gibi bugün de pek çok müzikçi topluma ulaşmanın, iletişim kurmanın yolunu arıyor. Klasiğe atfedilen seçkinlik, yücelik kavramlarını bir kenara bırakıyor. “Edebiyat okursuz kalmaya, musıki dinleyicisiz kalmaya dayanamaz” diyor ‘Müzikte Alımlama’ yazarlarından Mehmet Nemutlu. Ve ekliyor: “Müzik, alımlayıcısını bekler; o olmadan anlamsız bir gürültüdür...”
Nemutlu, günümüzün başarılı bestecilerinden. Aynı zamanda akademisyen. MSGSÜ Konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği bölümü öğretim üyesi. Bölümün öğretim üyelerinden, besteci Özkan Manav’la bu kitabı yazmaya 10 yıl önce karar vermişler. Nazan ve Zehra İpşiroğlu’nun resim, edebiyat, tiyatro üzerine yazdığı, sanatseverlerin algılarını, ufuklarını açan kitaplardan sonra müzik üzerine böyle bir kitap yazmayı görev kabul etmişler. Fakat tamamlanması, yayımlanması 11 yılı bulmuş.

Haberin Devamı

ESER 7 DAKİKA ANALİZİ 16 SAYFA

Faruk Yener, Üner Birkan, İrkin Aktüze’nin yazdığı müzik kılavuzlarından farklı olarak, bu kitap eserler ve bestecilerin öyküleri yerine sadece müziği alımlamaya odaklı. İlk bölümde müziğin temel ögeleri ve yorumun oluşturacağı farklar hakkında bilgi veriliyor. İkinci bölümdeyse kitapla birlikte verilen CD’deki 12 eserin ses dünyası, iç ilişkileri, dinleyicide yarattığı duygu ve düşünce çağrışımları analiz ediliyor. Yazarlar zor anlaşılacak müzik terimlerinden uzak durup, eserleri mümkün olduğunca derinlemesine inceliyor. Örneğin Chopin’in hüzünlü, 4 dakikalık do diyez minör noktürnünün analizi 5 sayfa, Beethoven’in 6’ncı senfonisinin 7 dakikalık ilk bölümüyse tam 16 sayfa. Bu örneklerde her eserde farklı alımlama yöntemleri kullanılması öneriliyor. Eserin tarihsel ya da üslup özelliği kadar dinleyicisiyle diyalog geliştirme biçimi de alımlamada kullanılacak yöntemi belirliyor.
Nemutlu’nun söylediğine göre, kitabın hedef okuru müzik dinlemek kadar, müzik üzerine düşünmekten, bu konudaki düşünceleri keşfetmekten haz duyan kişiler, sanat öğrencileri...

Haberin Devamı

HERKES KENDİNE UYGUN ESER BULABİLİR

Kitapta ele alınan konular klasik müziğin dünyasına girmek, eserlerden zevk almak için sihirli bir anahtar aynı zamanda. Özkan Manav ise bu konuda ihtiyatlı: “Doktor değiliz, reçete yazamayız. Ancak şunu söyleyebiliriz: sanat yapıtıyla temas anında beğeni, genellikle o yapıtta kendimizden bir şeyler bulduğumuzda ortaya çıkıyor. Yapıt bizimle konuşmaya başlıyor, giderek içine çekiyor. Klasik Batı Müziği, Rönesans’tan günümüze öylesine geniş bir duygu ve düşünce evreni açımlıyor ki dinleyici kendi dünyasına seslenen besteci ve yapıtlarla bir gün bir yerde mutlaka karşılaşır.”
Peki, klasik müziği tanımak isteyen, ağır geleceğini, anlayamayacağını düşünüp çekinen bir yetişkin ne yapmalı? Özkan Manav kendi deneyimini örnek veriyor: “Ben çocukluğumda barok, klasik ve erken romantik dönem yapıtlarıyla, Bach, Vivaldi, Mozart, Beethoven, Chopin ve Liszt’le başladım. Kişiye göre değişebilir bu konu...”

Haberin Devamı

ÖZKAN MANAV
Klasik müzikten anlamak üstünlük göstergesi değildir

Doktriner söylemlerden oldum olası hoşlanmam. Seçkinci yaklaşımlardan da. Bu ülkede ‘evrensel müzik’ söylemiyle onyıllar boyunca hata yapıldı. Klasik Batı Müziğine böylesi bir üstünlük atfederek toplumu yönlendirmeyi, bu üstünlük üzerinden müzik ya da kültür siyaseti geliştirmeyi doğru bulmuyorum. Klasik müzikten hoşlanıp ondan ‘anlamak’ bir üstünlük göstergesi değil.

MEHMET NEMUTLU
Müzik dinlemek kendimizi başka hayatlara açmanın bir yoludur

Dinleme, pasif bir süreç sanılıyor, oysa hiç değil. Sesleri, tınıları işitiriz, ritim gruplarını algılarız, değişen yoğunluklara ve ses şiddetine tepki veririz. Ses kaynaklarının tanımladığı ‘mekânı’ ve seslerin bir heykel gibi yonttuğu ‘zamanı’ algılarız. Her dinlediğimiz parça, her hatırladığımız musıki bu tanımı değiştirip çeşitleyerek üzerimizde iz bırakır. Demek ki, dinlemenin kendisi, üzerinde ısrarla durulması gereken ilk iş. Hoşlanırız hoşlanmayız, ama dinleme paletimizi her çağın, her coğrafyanın (kültürün) müziğine doğru genişletmeye çaba göstermekte yarar var. Bir yanıyla, insanın kendisini başka hayatlara, başka dünyalara, başka insanlara açmasının bir yolu da müzik... Özellikle de çağdaş ve bugünün müziği.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!