Her fotoğrafta binlerce kare var

Güncelleme Tarihi:

Her fotoğrafta binlerce kare var
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 18, 2012 21:13

Jean-Françoise Rauzier, ‘hiper fotoğraf’ adını verdiği teknikle, ülkelerin kültürel mirasını, özellikle de yapıları fotoğraflıyor.

Haberin Devamı

Bir tek fotoğrafa baktığınızı düşünebilirsiniz ama aslında her birinde 600 ile 3 bin 400 arasında fotoğraf karesi var. Rauzier’in yaptığı, fotoğrafladığı yapıları kendi dünyasında yeniden yorumlamak. Neticede ortaya bambaşka bir sanat eseri çıkartıyor. Türkiye’deki ilk sergisinin açılışı için İstanbul’a gelen sanatçıyla işin sırrını konuştuk.

Aileniz mühendislik gibi daha prestijli bir mesleğiniz olsun istemiş. Sonra bir şekilde orta yolu bulmuşsunuz...
- Araştırdınız anlaşılan. Evet, aynen öyle oldu. Özellikle babamla çok ciddi sıkıntı yaşadık. Kesinlikle istemiyorlardı fotoğrafçı olmamı. Para kazanabileceğim bir mesleğim olursa, boş zamanlarımda fotoğraf da çekebilirdim. Bu yüzden eczacılık okudum. Ama mesleğimi hiç yapmadım. Şu an ailem yaptığım işle gurur duyuyor. Ben de onlara teşekkür ediyorum. Çünkü sayısal ağırlıklı eğitim sayesinde, rakamlarla aram hep iyi oldu. Fotoğrafçılıkta teknik açıdan hiç zorluk çekmedim.

Haberin Devamı

Hiper fotoğraf ne demek?
- Adını ben koydum. Aslında resimdeki ‘hiper realizm’ akımından geliyor. Detaylara çok daha fazla dikkat çeken bir teknik. Günümüzde o kadar çok görselle donatılmış durumdayız ki, durup önünde bakılacak bir şey yapmak istedim.

ÜLKEMDE YENİ KABUL GÖRÜYORUM

Geleneksel kuralları yıkan yenilikçi teknikler genellikle olumsuz tepkiler alır başta. Hiper fotoğrafta durum farklı mıydı?
- Çok güzel bir zamanda yaptığım için, dönemsel olarak sıkıntı yaşamadım. Biraz şanslıyım galiba. Ama Fransa’da ilk başta kendimi kabullendirmem zordu. Zaten önce dünyanın başka ülkelerinde kabul gördüm. Başarı özellikle Amerika ve İsviçre’de geldi. Bir de uluslararası fuarlarda. Benim ülkem bu konuda biraz tutucu. Fransa’da işlerim yeni yeni kabul görüyor. Şimdi belediye başkanları beni davet edip, kültürel mirası fotoğraflamamı istiyorlar. İş tersine döndü yani...

Fotoğrafladığınız yapıların mimarları, eserlerinin yeniden kurgulanmasına ne diyorlar peki?
- Kendi eserlerinin yorumlanmasından hazzetmemeleri lazım aslında. Ama nedense benim yaptığım şeyi görmekten çok hoşlanıyorlar. Yapılarını getireceğim son hali merak ediyorlar. Bakalım nasıl bir şey çıkacak, diye herhalde. Oyun gibi oldu yani.

Haberin Devamı

Fotoğraflarınızda yarattığınız dünyayı ‘oneiric’ diye tanımlıyorsunuz. Ne demek bu?
- İngilizcedeki ‘dreamlike’ (düşsel) gibi. Fotoğraflarım realist değil. Çünkü gerçekçi olma uğraşının sanatı kısıtladığını düşünüyorum. Mesela Paris’te herhangi bir sokağın fotoğrafını çekeceğim... O sokaktaki tüm kapı, pencere ve tokmakları çekiyor, bir koleksiyon yapıyorum. Sonra onlardan bir kolaj oluşturarak, kendi sokağımı yaratıyorum. Yoksa fotoğraf çekmek çok kolay. Bunu herkes yapabilir. Benim çektiğim fotoğrafta, söz konusu mekânın her detayını izleyebilirsiniz.

Bir eserinizin aslında 600 ile 3 bin 400 arası fotoğraftan oluştuğunu okumuştum. Doğru öyleyse...
- Aynen öyle. Bir odanın fotoğrafını çekecekken, her köşesinden 300’er kare fotoğraf alıyorum. Yine aynı şekilde taban ve tavanı da fotoğraflıyorum. Çekeceğim yapı bir cami ise, çinilerin desenlerine kadar, her şeyin detayını çekiyorum. Gözüme çarpan her ayrıntıdan en az 200 kare alıyorum.

Haberin Devamı

Tabiri caizse, tam bir deli işi. Ne kadar zamanınızı alıyor?
- İlk başta çok zamanımı alıyordu. Çünkü teknik olarak mümkün değildi. Düşünsenize, Topkapı’da 5 bin kare fotoğraf çektim. Sadece yarısını kolajlamak bile aylar alıyordu önceden. Şimdi teknoloji gelişti, o kadar zor değil. Her birini yaklaşık iki haftada oluşturuyorum. Ama çekim süreci daha kısa. Kasım ayında İstanbul’a gelmiştim. Bir hafta fotoğraf çektim.

ÇOK AĞIR TAKINTILIYIM

Günlük hayatınızda takıntılı biri misiniz?
- Hem de çok ağır takıntılıyım. Yolda yürürken hiçbir şey görmüyorum. Asla ‘an’ı yaşayamıyorum. Mekânları bile çektiğim fotoğraflara bakarak ziyaret ediyorum. Ama psikolojik açıdan bana çok iyi geliyor. Yine de bu soruyu eşime sorsanız daha iyi olur aslında. Eşim “iyi ki torunların var, yoksa insanlığa dair bir bağlantın olmayacak” diyor. Aslında torunlarımla iletişim kurmak benim için zor olmuyor. Çünkü aynı dünyada yaşıyor, aynı kafa yapısını paylaşıyoruz. O yüzden fotoğraflarıma bakmaya bayılıyorlar.

Haberin Devamı

Niçin genellikle statik imajları, özellikle de yapıları fotoğraflıyorsunuz?
- Benden önce yaşamış takıntılı insanlara saygımdan. Çok daha zor şartlarda yıllarca uğraş vererek, ortaya güzel bir yapıt çıkarmışlar. Ayrıca, insanlığın inanılmaz bir kültürel mirası var. Bunu insanlara hatırlatmak ve izlenmesini de sağlamak gerekiyor.

Harem fotoğraflarında Osmanlı mimarisinin sizin elinizde gotik mimariye ait keskin çizgiler kazandığı dikkat çekiyor. Bu Avrupalı bir sanatçının yorumu mu?
- Kültürel açıdan Arap figürlerine alışkın olduğum için, çizgileri korumaya da çalıştım gerçi. Ama sizin de söylediğiniz gibi, Fransızım neticede. Hem yorumumu katmak hem de kültürler arasında ortaklık kurmak istedim.

Haberin Devamı

İstanbul’a ilk kez bu sergi için geldiniz. Bir Fransız’a yemekleri sormadan edemeyiz...
- Oh! Nasıl anlatsam? Deniz mahsullerini çok severim. Hiçbir yerde İstanbul’daki deniz ürünleri gibisini yemedim. Mutfağınız da inanılmaz kozmopolit. Hem Doğu hem de Batı’nın lezzetlerini buluşturuyor. Biz maalesef bir tek döner ve kebabı biliyoruz.

Jean-François Rauzier’in Galeri Nev’deki sergisi 9 Haziran’a dek görülebilir. (212) 252 15 25.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!