Keşkeciler

KEŞKECİLER Cephesi’ne Amerikan Savunma Bakanı Ronald Rumsfeld de katıldı.

CNN’den Larry King ile yaptığı söyleşide bakın Rumsfeld neler demiş: Söyleşinin çözümünden birebir çeviriyorum:

‘İyi gitmeyen şeylerden biri de 4’üncü Piyade Tümeni’ni, Türkiye üzerinden, kuzeyden sokamamamızdı. Ve bu yüzden Bağdat’ın kuzeyindeki Sünniler hiçbir zaman savaşa geçekten katılamadılar. Ülkenin o bölgesinde yakalanan ve öldürülenlerin sayısı yetersiz kaldı. Onlar Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri gücünü tam olarak hiçbir zaman tecrübe etmediler. Bugün isyanı kışkırtanlar onlardır.’

Demek ki 1 Mart tezkeresi geçmediği için Sünni Iraklılar, Amerikan askeri gücünü yeterince tecrübe etmemişler, hadlerini aşmışlar, akıllarını başlarına almamışlar. Ve 1 Mart’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi Amerikan askerlerinin Türkiye topraklarında konuşlanmasına ve geçişine izin vermediği için yeterince Sünni Arap tutuklanamamış ve öldürülememiş.

Ya tersi olsaydı? Irak’ta istikrar çoktan sağlanmış mı olacaktı?

Irak’ta istikrarın sağlanamıyor olmasının tek nedeni, Sünni bölgesindeki direniş mi?

Tabiiki değil. Savaşın iyi tasarlanmadığını, hataların yapıldığını Bush Yönetimi’nin en yetkili ağızları itiraf ettiler.

Ama önemli olan bu değil. Tezkere meselesinin orada ve burada, Washington’da ve Türkiye’de aynı zamanda yeniden gündeme getiriliyor olması.

* * *

KOMPLO teorilerini sevmem ama Başkan Bush’un Ulus’a Sesleniş konuşmasında dile getirdiği İran ve Suriye meselelerinin öne çıkması ile 1 Mart anımsatması arasında bir ilişki olabileceği ihtimali aklıma gelmiyor değil.

Eğer böyle bir ilişki kurularak, işbirliğinin derinleşmesi bekleniyorsa çok yanlış.

Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkileri, karşılıklı çıkarlar temelinde kurulmuş ve güçlenmiştir.

Eğer Türkiye’nin PKK terörizmine karşı verdiği mücadelede işbirliği, ABD’nin isteklerini tartışmadan kabul etmekle başlayacaksa, eğer Irak’ta Türkmenlerin ve tüm insan haklarının ihlalinin engellenmesi için Amerika’nın İran politikasına kayıtsız şartsız destek gerekecekse ortada ne ittifak kalır ne müttefik.

Bu tabiyet ilişkisi yaklaşımıyla, Türkiye’deki yüzde 82’lik Amerikan aleyhtarlığı anlayışını aşağı çekmek de mümkün olmaz.

Oysa, önümüzdeki dönemde insanlığın karşı karşıya bulunduğu global tehditlere karşı uluslararası işbirliği yelpazesinde Türk Amerikan ilişkileri çok önem taşıyacaktır.

KRALLIK DEKLARASYONU

Son günlerde bazı okuyucularımdan, Kerkük’ün hiçbir zaman Türkmen olmadığını ileri süren mesajlar alıyorum. Bir belgeyi paylaşarak kendilerini buradan yanıtlamak istiyorum.

Irak Krallığı 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye olduktan sonra manda rejiminin bitişi nedeni ile bir deklarasyon yayınlıyor. Bu, devletin temel yasaları olarak kabul görüyor. Ve hiçbir kanun, tüzük ve resmi hareketin o maddelerle çelişemeyeceği de deklarasyonda yer alıyor. 9’uncu maddede ‘Irak, Musul, Erbil, Kerkük, Süleymaniye livalarındaki nüfusun büyük çoğunluğunu Kürtlerin teşkil ettiği kazalarda resmi dilin Arapça ile birlikte Kürtçe olması’ garanti ediliyor. Madde şöyle devam ediyor:

‘Bununla birlikte nüfusun çoğunluğunun Türkmen ırkından olduğu Kerkük livasına bağlı Kifri ve Kerkük kazalarında resmi dil Arapça ve Kürtçe ile birlikte Türkçe olacaktır.’
Yazarın Tüm Yazıları