Keşke olsa ama...

HABERLERE bakarsanız işimiz artık kolay.

Nitekim o haberlerin dayandığı “Kamu hizmetlerinin sunumunda uyulacak esaslara ilişkin yönetmelik” dünkü Resmi
Gazete’de yayımlandı ve yürürlüğe girdi. Buna göre kamu kurumları 86 yerde vatandaştan “sabıka kaydı” istemeyecekmiş. Ayrıca 215 ayrı hizmette “noter onayı” kaldırılmış.

Çalışma Bakanı Ömer Dinçer ile Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala bir basın toplantısı düzenleyerek bilgi vermişler. Bilgi verirken işin şakasını da ihmal etmemişler. Örneğin "ıssız bir adaya giden Türk, yanına 6 adet vesikalık fotoğraf, bir nüfus cüzdanı sureti, bir ikametgah ilmühaberi ve bir de sabıka kaydı almaya" ihtiyaç duymayacakmış.

Tutturabilirlerse gerçekten iyi... Çünkü yönetmelik "Kamu hizmetlerinin, başvuru yapılan ilk kademeden sunulması ve sonuçlandırılması, başvuru mercii ile karar/onay mercii arasında birden fazla kademe oluşturulmaması esastır" diyor.

Keşke öyle olsa ve vatandaş-devlet ilişkisi yüz yıllardır üzerine oturduğu "karşılıklı güvensizlik" temelinden bir yönetmelikle "karşılıklı güven" temeline kaydırılabilse...

Ve işler, yönetmeliğin istediği gibi, hizmetin sunulmasında vatandaşın "beyanı" esas alınsa/alınabilse... "Zorunlu olmadıkça işlemin tekemmülü aşamasına kadar belge talep" edilmese...

"Başvuruda istenen belgeler" ilgiliye önceden bildirilse... "Ödemek zorunda olduğu mali yükümlülükler, onların mevzuat dayanakları ile birlikte" baştan, başvuru sahibine açıklansa...

Ve Dinçer ile Ala’nın iddia ettiği gibi kamu hizmeti verenlerin gereksiz işlemler ve belgeler yüzünden harcadıkları 96 milyar 100 milyon iş saati gerçekten verim için kullanılsa...

Ama itiraf edelim, kuşkuluyuz...

Çünkü "yönetmelik" yukarıda dediğimiz "karşılıklı güvensizlik" temelini değiştirmeye yetmez.

Nitekim -daha eskileri bırakalım- merhum Turgut Özal da 1984’te yani Başbakan iken aynen böyle bir çalışma başlattı. Kurallar getirdi. Sonra da televizyona çıkıp "Araba ehliyetini 12 dakikada, pasaportunuzu 24 dakikada alacaksınız" türünden açıklamalar yaptı.

Ne mi oldu?

Bakın ne olduğunu Turgut Özal’ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde basınla ilişkilerini yöneten Başdanışmanı -dostumuz- Can Pulak’ın, 19 Nisan 1987 tarihli Milliyet’te yayımlanan mülakatında merhum Yener Süsoy’a verdiği yanıttan öğrenelim:

"Bürokrasi azalmadı, çoğaldı!"

Nitekim bu mülakattan önce yani 10 Eylül 1986 tarihli Hürriyet’te yayımlanan Şeniz Yurtman imzalı haberde, "Devlet dairelerine bir vida almak için 411 işleme ihtiyaç olduğu" bildiriliyordu.

Çünkü bizim bürokraside yanlış bir iş nedeniyle kimin sorumlu tutulacağını bulamazsınız. Zaten bulmamanız istendiği için en basit işlemin altında 8-10 imza bulunur. O nedenle sadece "başvurunun en çok ilk iki kademe içinde tamamlanacağını" emretmek yetmez, o kademeleri buna göre yetkilendirmeniz ve işi yapmadığı zaman sorumlu tutacak düzenlemeleri tamamlamanız gerekir.

Hele bu yönetmelikte olduğu gibi "yaptırımı olmayan" kurallarla bir yere varamazsınız.
Yazarın Tüm Yazıları