Kendinizi belgeletmeyin!

EĞER katil ya da maktul ünlü biri değilse...

İşin siyasi yönü falan yoksa...

Cinayetler üçüncü sayfa haberidir.

Bir kriter daha var yalnız... Katil ya da maktul veya her ikisi de, bizim "öldürmeyi ve öldürülmeyi yakıştırmadığımız kesim"dense veya taraflardan biri "artiz" gibiyse, o cinayet de "baş sayfalık"tır.

Nitekim iki genç kızın, annelerini aynı günlerde, aynı biçimde öldürmelerine karşın, ana-kızın "sıradan Anadolu insanları" olduğu hadiseyi ara sayfalarda şöyle bir görüp kaybederken, kızın "lepiska saçlı, kıvrım kıvrım dudaklı", anneninse "profesör" olduğu vakayı günlerce baş sayfadan takip etme imkánı bulduk.

Hálá da bitmedi. Gazeteler "baş sayfa güzeli" sıkıntısı mı çekiyorlardır, nedir, bilmiyorum.

Neyse...

Benim değineceğim nokta başka.

* * *

Bu "lepiska saçlı, kıvrım kıvrım dudaklı" genç kızın, annesi gibi "profesör" olan babası, gazetelere bir mektup gönderdi geçenlerde.

Söylediğine göre, kızı daha 4 yaşındayken ciddi uyku problemi çekiyormuş. Bunun için psikiyatrik yardım gerektiğini karısına defalarca ifade ettiği halde, her seferinde "Sen kızımı damgalamak istiyorsun" cevabını almış.

İşte buna takıldım ben.

Anne bir tıp mensubu...

4 yaşındaki bir çocuğun uyku problemini biz önemsemeyebiliriz ama o bunun ne anlama geldiğini bilir, bilmeli.

Üstelik psikiyatri asistanlığı da yapmış.

Hem, bu mesleğin içindeki insanlar bile bu işe "damgalanmak" olarak bakıyorsa, "deli derler" korkusuyla psikiyatra gitmekten kaçan "sokaktaki adam" çok haklı demek!

Yağmurdan kaçarken doluya yakalandı profesör anne.

Fakat hak vermiyor da değilim rahmetli kadıncağıza. Bu topraklarda "zırdeli" olsanız, doktor tarafından konmuş bir teşhis ya da kullandığınız bir ilaç yoksa mesele yoktur. Hasta sayılmazsınız.

Buna karşılık "medeniyettir" deyip psikoloğa gittiniz... Okumuş yazmış arkadaşlarınızın bile arkanızdan, "Ha, o mu, tescilli manyak!" diyeceğinden emin olabilirsiniz.

Siz siz olun kendinizi belgeletmeyin!

* * *

Mektupta takıldığım bir nokta daha oldu.

"Olayın en tuhaf kısmı, Olcay, Başak tarafından öldürülmekten gerçekten korkuyormuş. (Basına yansıyan haberlere göre). Buna rağmen Başak’ı devamlı yanına çağırıyordu. Bir geceden çok dayanamayan Başak, babaannesinin evine geri kaçıyordu. Madem Olcay’ın böyle bir korkusu vardı, Başak’ı neden Beysukent’teki evine çağırıyordu ve Başak her gidişinde tartıştığı annesinin yanına neden tekrar tekrar gidiyordu? Bunu hiçbir zaman anlamayacağım."

Belli ki profesörün, annelerle kızları arasındaki özel ilişkiden haberi yok.

İki iş arkadaşı ya da karı-koca ilişkisi gibi zannediyor ana-kız ilişkisini.

Anlaşamıyorsan görüşmezsin!

Geçinemiyorsan boşanırsın!

Sancılı olmayan ana-kız ilişkisi pek azdır beyefendi!

Buna karşılık birbirinden kopabilen ana-kız hiç yoktur.

Eski eşiniz bu olaydan yaralı olarak kurtulsaydı emin olun Başak’ı yine çağıracaktı yanına, Başak da gidecekti.

Bunu sizin anlayamamış olmanız... Belki de bütün mesele bu.

MIŞ-MUŞ

Günler 25 saat olacakmış.

Fazlalık mesaiye eklenecekse kalsın!

Erdoğan, "En az 3 çocuk yapmazsanız yarın ağlarız" demiş.

Her 3 kişiden biri AKP’ye oy veriyor ya...
Yazarın Tüm Yazıları