Kendini tüketen devlet

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Bunca yıldır bu sütunda yazı yazarız. Ele aldığımız konuların kimi keyif vericidir, kimi can sıkar.

Ama şimdi değineceğimiz konu karşımıza çıkınca, tuhaf bir şey oldu: Bugüne kadar hiç hissetmediğimiz bir duygu bizi etkiledi:

Konudan, -affınıza sığınarak itiraf ediyoruz- iğrendik.

Evet... Tek kelimeyle ‘‘iğrenç’’ bir konu bu. Çünkü, 23 senedir yazdığımız bu sütunda kimbilir kaç kere ‘‘vergi hırsızlığı’’ konusuna değindik. Kaç kere ‘‘vergi kaçıranın milletvekili seçilme hakkı olmasın’’ dedik. ‘‘Devleti yönetmeye soyunanların (örneğin milletvekili adaylarının) hem mal varlıklarını, hem de ne kadar gelir karşılığında ne kadar vergi ödediklerini açıklamaları istensin’’ dedik.

Ama bugüne kadar, hiçbir yetkilinin bu sorunu çözme ve vergi kaybını önleme yolunda, ciddi bir adım attığına -hatta atma iradesine sahip olduğuna- dair bir tek örnekle karşılaşamadık.

Kimi ‘‘bilgisayar’’a umut bağladı. Kimi ‘‘kontrol elemanlarının sayısını artırmaya’’ kalkıştı. Ama sonuçta bir şey değişmedi.

Yasaların koyduğu vergiyi tahsil edemeyenlerin -veya etmeyenlerin- yasal bir sebep de olmadığı için vergi vermeyenleri mükellef haline getireceklerini beklemek zaten abes idi.

Nitekim yıllardır Türkiye kara para cenneti oldu. Üstelik bu tür kazanç teşvik edildi: Örneğin serbest kazanç sahiplerinin ‘‘servet beyanı’’ zorunluluğu kaldırıldı. Ardından Turgut Özal zamanında bir de ‘‘kara parayı ekonomiye dahil etme’’ politikası uygulandı. Dahası... Özal zamanında Devlet, kara para için ‘‘sırdaş hesap’’ isimli sığınaklar inşa etti.

Ve Türkiye, sahip olduğu vergi potansiyelinin belki de onda birini bile değerlendiremeyen, o yüzden kamu gelirleri ile giderleri arasındaki açığı kapatamayan ve sonuç olarak da enflasyondan yakasını hiçbir zaman kurtaramayan devletler kategorisinden bir türlü yukarı çıkamadı.

Şimdi arkadaşlarımız bildiriyorlar:

Maliye'nin yaptırdığı bir araştırmaya göre, Ankara, İstanbul ve İzmir dahil 15 ildeki binlerce işadamı, doktor, avukat ve kuyumcu, asgari bir yaşam standardı için gerekli olan düzeyde bile kazanç sağlayamıyormuş.

Beyannamelerine göre, elektrikli ev aleti sanayicilerinin aylık gelirleri ortalaması 54 milyon 709 bin, turizm işletmelerinin 46 milyon 992 bin, deri sanayicilerinin 44 milyon 546 bin liracıkmış. Aylık kazanç, doktorlarda 75 milyon lira seviyesinde bulunurken, zavallı kuyumcular 66 milyon, otel sahipleri 58 milyon 869 bin, fırıncılar 51 milyon 360 bin, inşaatçılar ise 75 milyon 365 lira ile ayın sonunu bulmaya çalışıyorlarmış.

Zavallı noterler, vergi kaçırma şansları (!) bulunmadığı için olsa gerek, ortalama aylık kazancın en yüksek olduğu meslek grubunu teşkil ediyorlarmış. Çünkü aylık ortalamaları 399 milyon 884 bin lira imiş.

Hele, hani televizyon kanallarına yüzlerce milyar lira reklam parası ödeyen deterjancılar var ya, onların aylık gelir ortalaması 27 milyon liraymış.

Siz olsanız böyle bir konuyu iğrenmeden ele alıp yazabilir misiniz?



Yazarın Tüm Yazıları