Kendimi Brüksel’de sandım

Güncelleme Tarihi:

Kendimi Brüksel’de sandım
Oluşturulma Tarihi: Aralık 20, 2004 00:00

Cuma sabahı yataktan fırlar fırlamaz ‘Ne olmuş AB ile müzakere görüşmelerinin sonucu’ diye merakla televizyonu açtım.İşte televizyonu açtığım o andan itibaren, sanki çok çekişmeli geçen bir maç seyrediyormuşum duygusuyla, elimde kumanda aleti bütün bir gün esiri oldum o ‘müzakerelerin.’Bütün haber kanalları, gazeteler, ‘en ağır topları’ ile Brüksel’e kamp kurmuşlar. Hepsi ‘içeriden sızan bilgileri’ dakika dakika en hızlı biçimde seyirciye ulaştırmanın telaşında. Biz televizyonun karşısında maçın sonucunu bekleyenler de, elimizde kumanda, bütün haber kanallarını gezerken, bir yandan da internette haber portalları arasında mekik dokuduk. Artık NTV’nin soyadının Sonumut olması sebebiyle mi yolladığını bilemediğim muhabiri, Güldener Sonumut’un Brüksel’den bildirmelerinde sıkıldı en çok canım. Ne dediğini ve ne anlatmaya çalıştığını anlamakta çoğu zaman zorluk çektim. Hele yine NTV muhabiri Murat Akgün ile Sonumut’un karşı karşıya geldiği anlarsa, benim için iyice anlaşılmaz oldu. Zaten AB süreciyle birlikte hayatıma yeni girmiş olan bir sürü ‘kelimeyi’ anlamakta zorluk çekerken, bir de muhabirlerin bir türlü anlatamama, anlatırken ‘bir yanlışlık yapmayayım şimdi’ çabasıyla kelimeleri özenle seçmeye çalışırken, sürekli ‘yanlış kelimeler’ seçip kafamı iyice karıştırması sonucunda, bütün bildiklerimi de unuttum. Hangi televizyon kanalına ‘orada yeni bir haber var mıdır acaba’ umuduyla geçsem, ekranın altında ya da sol köşesinde mutlaka bir SON DAKİKA ibaresiyle karşı karşıya kaldım. Herkes bir farklılık ve ‘son dakika’ peşinde anlayacağınız!! Ekranın karşısında, ekranı takip edebilmek mümkün değil. Üç dakikalık zaping sırasında gördüğüm değişik altyazılar ve spotlar beynimi döndürmeye, bütün o ana kadar zar zor öğrendiklerimi ve bildiklerimi karıştırmaya, yetiyor da artıyordu!!!* * * Bir ara bizim ‘yönetim katının’ garsonunun bana sorduğu soru ise açıkçası afallamama, apışıp kalmama, kendimden utanmama, bu konu üzerinde artık daha çok ‘çalışmalıyım’ dememe sebep oldu. Garson masama çay bırakırken, yüzüme bakıp aynen şöyle dedi: ‘Deragasyonlar ne oldu Armağan Bey?’ Ben tam evvelki geceden beri hayatıma giren bu ‘deragasyon’ kelimesinin anlamını çözmeye çalışırken, bu kadar kazık bir sorunun da bana sorulup, rezil olmamın sağlanması ayrıca haksızlıktı yani!!!Brüksel’de olmadığımız zamanlarda da çeşitli haber kanallarının merkez stüdyolarından canlı canlı yayınlanan, ‘Avrupa Birliği’ne doğru’, ‘Avrupa’ya adım adım,’ ‘Avrupa Birliği’ni bize sorun’ gibi isimleri olan programlardaki ‘yorumcuları’ yeni bir haber alır mıyız umuduyla dinlemek zorunda kaldık!! Hatta gecede birkaç yerde çıkan, elinde makyaj çantasıyla o gazinodan bu gazinoya giden uvertür şarkıcılar gibi, haber kanalı haber kanalı gezen ’yorumcular‘ vardı dün televizyonlarda.... Bu yorumcular saatlerce stüdyonun içinde oturmaktan o kadar sıkıldılar, o kadar sıkıldılar ki, bir ara ‘imdaaaat kurtarın beni buradan’ diye bağıracaklar sandım! Bu yorumcular da ‘tarih alacak mıyız, alamayacak mıyız’ gerginliği ile sıkıntı birleşince bir ara kelimeleri ve isimleri birbirlerine karıştırdılar artık! NTV’deki programda, Zeynep Göğüş’ün Erdoğan’dan söz ederken Erbakan demesi ve bunun hiç kimse tarafından fark edilmeyip, Göğüş’ün konuşmasına sürekli böyle devam etmesi, ya ‘serbest çağrışımla’ açıklanabilir ya da herkesin çok yorgun olmasıyla sanırım!!Ama dün bütün bu yorumcuların içinde benim en çok sevdiğim, CNN TÜRK için Brüksel’den bildiren, ‘Emekli büyükelçi Yalım Eralp’ oldu vallahi. Hele o papyonu ve sürekli üşüdüğünü belli eden yüz ifadesi.....!!!* * * Artık anlaşmanın sağlandığını bildiren Son Dakika yazılarından sonra, bu kez de Recep Tayyip Erdoğan’ın basın toplantısını beklemeye başladım ekran karşısında. Ha başladı, ha başlayacak, ha otele geldi, ha gelecek derken, saat 15.45’te başlaması ‘beklenen’ basın toplantısı saat 18.45 civarında başladı. Alkışlarla salona giren Türk ‘delegasyonu’ (Eh ne de olsa seyrede seyrede, duya duya çözdüm dış politika dilini!!!!) sonunda basın toplantısına başladı. Erdoğan, Abdullah Gül’ün sufleleri eşliğinde öyle bir konuşmaya başladı ki, basın toplantısında bir ara ‘Müzakere tarihini aldık, ama biz vazgeçtik’ diyecek sandım, yüreğim ağzıma geldi...Anlayacağınız bütün bir gün ekran karşısında ‘uma uma döndük sarı muma.’ Varsın günümüz mum olsun erisin, sonuç Türkiye için en iyisi olmuştu ya değerdi! Artık iç huzuru ile eve gitme vaktiydi.Bütün gün yapılan canlı yayınlardan Brüksel’in çok soğuk ve yağmurlu olduğunu gören bendeniz, şemsiyemi alıp dışarı çıktım. İstanbul’da ılık bir hava vardı, yağmur yoktu!!! Ben kendimi ‘niye’ Brüksel’de sanmıştım ki?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!