Kendi şansını yaratan kadın

Güncelleme Tarihi:

Kendi şansını yaratan kadın
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2000 00:00

Haberin Devamı

Şahnaz Çakıralp, henüz 25 yaşında, konservatuvarlı genç bir oyuncu. Biz onu dizilerden ‘‘Siyah saçlı, yeşil gözlü kız’’ olarak tanıyoruz. Ve Amica'nın bu ayki sayısının da konuğu olan Çakıralp, Aylin Ünek'in sorularına verdiği açık cevaplarla kendini anlatıyor...

Türkiye'de genç oyuncuların kendilerini ispat etmeleri için ya dizide ya da reklam filmlerinde oynamaları gerekiyor. Tabii bazen bunun karşıtı isimler de çıkmıyor değil. Mesela Şahnaz Çakıralp. Yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da tanınmayı ve kaliteli işler yapmayı hedefleyen genç oyuncu, şimdilerde ‘‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’’ isimli filmle adından hayli sözettireceğe benziyor...

Sizi biraz tanısak diyorum...

Çanakkale, 1975 doğumluyum. Babam avukat, annem ticaretle uğraşıyor. Ağabeyim diplomat, şu anda Afrika'da. Alman Lisesi'ni bitirdikten sonra çocukluktan beri düşüm olan konservatuvara girdim. Aslında ilkokul sıralarında baleye çok meraklıydım. Fakat ailem bunu belli bir yaşa kadar yapabileceğimi söyleyince, dansı içimde yaşatmak zorunda kaldım. Ama kışın haftada bir kez dansa gidiyorum. Ne yapayım, kendimi bu şekilde tatmin ediyorum.

Tiyatro yeteneğiniz, konservatuvarın ilk yıllarında ortaya çıkıp, erken yol almanıza neden oldu sanıyorum...

Konservatuvarın ikinci sınıfında Devlet Tiyatroları'nda Kenan Işık'ın yönettiği oyunlarda oynamaya başladım. ‘‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’’ ve ‘‘Abdülcanbaz’’ ilk rol aldığım oyunlardı. Daha sonra yine Devlet Tiyatroları'nda ‘‘IV. Murat’’ta oynadım. Üçüncü sınıfta okurken, Avusturya yapımı bir filmden teklif geldi. Bunun çekimleri için Viyana'ya gittim. Hem Viyana'da hem Macaristan'da çekim yaptık. Bu film peşi sıra bana ‘‘Yarasa’’ operetini getirdi. Dördüncü sınıfın son günü de -gerçekten son günüydü- Şehir Tiyatrolara'ndan teklif geldi. Hakan Altıner'in sahneye koyduğu ‘‘İbiş'in Rüyası’’... Erol Keskin ile bir başrol. Ben ‘‘konservatuvarı yeni bitirdim. Bakalım becerebilecek miyim?’’ dedim ama beni çok desteklediler. Oyun hakikaten de kapalı gişe oynadı.

Siz de bizdeki ‘‘dizi’’ furyasına katılanlardansınız...

Bu geçen dönemler boyunca teklifler hep geliyordu. ‘‘Hayır, sen ağır ağır basamakları çık’’ şeklinde telkinlerde bulunuyordum kendime. Öyle de çok dizi yapılıyordu ki, onlardan bir tanesinde olmak istemedim. Bana katacağı hiçbir şey yoktu. Sonuda Halit Refiğ aradı beni. ‘‘Affet Bizi Hocam’’ isimli dizide küçük bir rol aldım böylelikle. Hem Viyana'ya gidiyorum, hem burada dizinin çekimlerine katılıyorum. Bu arada Gencay Gürün ile bir görüşmemiz oldu. ‘‘İdeal Bir Koca’’ ile Ankara'ya turneye çıktık. Ondan önce ‘‘Acaba Hangisi’’nde Nevra Serezli ve Ergun Kral'ın oynadığı oyunda bir oyuncu çıktı. Onun yerine iki gün çalışarak sahneye çıktım. Sonuçta iyi bir deneyim oldu benim için.

Sıra geldi sinemaya...

Viyana'da çekilen film haricinde Yavuz Turan'ın çektiği belgesel nitelikte bir film var, Troçki'nin yaşamını konu alan. O burada da vizyona girmeyecek, doğrudan herhalde yurtdışına festivale gidiyor. O filmde de bir Fransız kadını canlandırdım ve Fransızca konuştum. Ben Fransızca bilmiyorum ama ders aldım. Bana sonucun iyi olduğu söylendi ama sonradan dublaj yaparlarsa, onu bilmem. Şimdi de ‘‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’’ var.

Çocukluğunuz-dan beri düşlediğiniz bir düşün içinde yaşıyorsunuz. Gördüğüm kadarıyla da çok memnunsunuz bu düşü yakalamaktan. Henüz gerçeklere de uyanmamışsınız. Burası Türkiye. İnsan ilişkilerinin yozlaştığı bir ülke ve siz de mesleğiniz dolayısıyla bu karmaşanın ortasında yer alıyorsunuz...

Ben yoluma devam ediyorum ama herşeyin farkındayım. Şunu biliyorum ki, siz insanlarla mesafeli olduktan sonra -ben bu camiayı bir hortum gibi görüyorum- geçici rengi ile özellikle gençleri hemen içine çekip, vuuup diye aşağıya çekiyor. Onun sihrine, ışıltısına kendimi hiç kaptırmadan işimi yapmaya çalışıyorum. Zaten o dünyaya kapıldığınız zaman işinizi hiçbir zaman iyi yapamazsınız. O başka bir yaşam.

Erkek arkadaşınız var mı?

Hayır. Daha önce oldu ama.

Kendinizi tanımlamaya çalıştığınızda asla ödün vermeyeceğiniz özelliğiniz ne olabilir acaba?

Çok karakter sahibi bir insanım.

Aşık olduğunuzda aklınız başınızda mı olur şimdiki gibi?

Aklım başımdadır her zaman. Çok severim, bazı şeyleri görürüm ama öyle aşığımdır ki, görmezden gelirim, eksikler giderek çoğalıyorsa, o zaman benim için zaten biter. Ve üzülmem. Yoğun bir şekilde yaşarım ama biterse de biter, dönüp hiçbir şekilde bakmam.

Yanınıza yakıştırabileceğiniz insanda hangi nitelikler olmalı peki?

En önce çok akıllı olmalı. Entelektüel olmalı, dürüst olmalı, cimri olmamalı kesinlikle. Cimri insanı ben hiç sevmiyorum. Cimri insanlar zaten sevmesini de bilmezler.

Son olarak kendiniz için nasıl bir yaşam düşlüyorsunuz?

Hem sanatımı devam ettirmek istiyorum, hem de iyi bir ailem olsun istiyorum. Çünkü çocukları çok seviyorum ve mutlaka çocuğumun olmasını istiyorum. Ben sevgi potansiyeli çok yüksek bir insanım...

Şahnaz Çakıralp’in hayali her ne kadar yurtdışına açılmaksa da, o aynı zamanda iyi bir ev kadını ve anne olmayı da istiyor. Genç oyuncu, çocukları çok sevdiğini ve mümkün olan en kısa zamanda da kendi çocuğunu yapmak istediğini söylüyor. Bu arada, Çakıralp’in idealindeki hayat, hem çalışıp hem de evinde eşi ve çocuklarıyla vakit geçirebilmek...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!