Kendi içinde bir başarı

ZOR bir maç olacağı belliydi Galatasaray için.

Üst üste kazanan takım hem kadroda, hem de dizilişte zorunlu değişiklik yapmak durumundaydı.
Form ve katkı açısından üst düzeyde katkı sağlayan iki oyuncunun birden eksilmesi (Baros ve Eboue) 9 maçlık seriyi başlatan sihirli “4-4-2”nin de rafa kalkması anlamına geliyordu.
Yeniden formatlanan takımı zorlu, dirençli, tecrübeli isimlerle takviye edilmiş Eskişehir bekliyordu bunun üstüne.
Hem de buz üstünde...
* * *
Kendi oyununu rakibe dikte ettirmeye alışan Galatasaray kaygan zeminde hırslı rakip karşısında hamle üstünlüğünü rakibe hemen maçın başında bıraktı.
Baskı kuran değil baskı yiyen, rakibi sahasına hapseden değil sahasına hapsolmuş takım kıyafeti haliyle sırıttı Galatasaray’ın üstünde.
Uzun süredir “Kahraman santrfor rakip defansa karşı” pozisyonunda tek başına kalmamış olan Elmander topla bir türlü istediği gibi buluşamadı.
Nasıl buluşsun ki?
Onu topla buluşturacak elemanlar hem markajdan kurtulamadılar, hem de daha çok oyunun savunma kısmıyla mücadele etmek zorunda kaldılar.
Neticede 2012 model, gol makinesi Galatasaray, en az pozisyon bulduğu bir maç oynamış oldu.
* * *
Emre Çolak’ın formayı kaptığı günden bu yana en etkisiz maçını çıkartmasında şüphesiz rakipten çok hava ve zemin şartlarıyla mücadele etmesi etkiliydi.
Bu parlak gençle ilgili tek soru işareti “fiziksel açıdan daha güçlenmesi gerektiği” konusunda belirir ya; doğruluk payı olduğu aşikar.
Başta Muslera olmak üzere savunma hattında iyi bir performans sergileyen Galatasaray belki de bu sayede 1 puan alarak ayrıldı Eskişehir’den.
Kendi içinde bir başarı sayılır mı bu 1 puan?
Şartlara bakılırsa evet...
Yazarın Tüm Yazıları