Kendi çocuğumuz-başkalarının çocukları

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’a bütün samimiyetimle şunu söylemek isterdim:

‘Türban konusunu bu ifadelerle çözebilirsiniz. Ama emin olunuz ki bu bir Pirus zaferi olur.’

O CÜMLE

Kastettiğim cümleler şu:

‘İnançlı Müslümanlarız. Kuran’da, kadının toplum içinde türban takması gerektiği yazıyor.’

Bir Başbakan’ın bu cümleyi telaffuz etmesine itirazım var.

Dün sabah Sedat Ergin’le günü değerlendirme sohbeti yaparken şu soru aklımıza gedi:

‘Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Alman Welt am Sonntag Gazetesi’nde türban konusundaki sözleri, acaba hemen orada aklına gelip söylediği şeyler miydi?’

Bu soru aklımıza geldi; çünkü Erdoğan’ın sözlerinde işte bu çok vahim ifadeler vardı. Başbakan sadece şunu söyleseydi hiç itirazım yoktu:

‘Benim kızlarım öyle inandıkları için okula türbanla gitmek istiyor.’

Ama siz bunu kızlarınızın inancı olmaktan çıkarıp Kuran’ın gereği halinde sunmaya kalkarsanız, bu cümlenin nereye gideceği belli olmaz.

Çünkü bu sözler Başbakan’ın ağzından çıktığı zaman, ‘özgürlük’ alanından çıkıp ‘zorlama’ alanına girmektedir.

Unutmayınız ki, en liberal insanların kafasında bile şu soru var:

Türban üniversitelerde serbest bırakılırsa, türban takmayan çocuklar üzerinde bir ‘çevre baskısı’ oluşması tehlikesi ortaya çıkar mı?

KÜÇÜK ŞEHİRLER

Kabul edelim ki, özellikle küçük şehirlerde böyle bir tehlike var.

‘İnanç’, çok dikkatle kullanılması gereken bir kavramdır.

İnsanların bir bölümünü ‘inananlar’ kategorisine soktuğunuz zaman, karşı tarafı ‘inanmayan’ diye gören bir zihniyete sahipsiniz demektir.

Bu da bir toplumda yapılabilecek en tehlikeli bölücülüktür.

İşte bu yüzden Başbakan’ın ifadesini yanlış buluyorum.

Gelelim Sedat Ergin’le sohbetimizde ortaya attığımız soruya.

Başbakan bu açıklamaları, gazetecinin sorusu üzerine, yani spontan biçimde mi yapmıştır?

Sanmıyorum.

Çünkü daha 17 Aralık’ın ertesi günü iyi tasarlanmış, planlanmış bir kampanya başladı.

Önce AKP’nin hassas olduğu küçük gazeteler bu konuyu gündeme getirdi.

Arkasından TBMM Başkanı Bülent Arınç bir konuşmasında buna değindi.

Ancak o konuşma, Başbakan’ınkine göre daha temkinli ve yapıcıydı.

Bu konunun bir zorlama olarak oldubittiye getirilmesine karşı çıkıyordu.

BENİM GÖRÜŞÜM

Ayrıca ülkenin, askerler dahil bütün çevrelerinin bunu tartışmasını istiyordu.

Bence de doğru olan yaklaşım budur.

Türban, ertesi gün, bazı gazetelerin ‘tarihi zafer’ gibi rövanşist manşetler atacağı bir zihniyetle çözülebilir mi?

Hükümet, TBMM’de ezici bir çoğunluğa sahip olduğuna göre, yapılabilir.

Ama çözülmüş olur mu onu bilmem.

Bu çözüm, bazı insanların gözünde ‘28 Şubat’ın rövanşı’ olarak kabul edilir.

O zaman başkaları da kendi rövanşı için pusuya yatar. Ama madem bu tartışma başladı, ben daha önce çeşitli defalar açıkladığım görüşümü tekrarlayayım..

Ben üniversitelerde türbanın serbest bırakılabileceğine inanıyorum.

18 yaşından büyük bir genç kızın kendi kararını kendisinin vermesinin normal olduğunu düşünüyorum.

BÜYÜK HAKSIZLIK

Buna karşılık, ilköğretimde, liselerde ve kamusal görevlerde türban yasağının kesinlikle sürmesine taraftarım.

Ama bir şartım var:

Ülkenin yöneticileri, genç kızları türban takmaya teşvik eden bir tutumdan özenle kaçınmalıdırlar.

Çünkü öyle yapılmadığı takdirde, ‘inanan-inanmayan’ ayrımı, bir anda ‘iffetli-iffetsiz’ ayrımına dönüşür.

İşte o zaman ülkenin Başbakan’ı, kendi kızlarına yapılan bir haksızlığı düzelteyim derken, başkalarının kızlarına telafisi mümkün olmayan çok daha büyük bir haksızlığı yapmış olur.

NOT: Bu yazıyı Başbakan Erdoğan’ın açıklamasından önce yazmıştım. Ancak Sayın Erdoğan konuşmasının içeriği ile ilgili net bir ifadede bulunmadığı için yazıyı aynen korudum.
Yazarın Tüm Yazıları