Yeni sesler ürettikçe evreni kucakladığımı hissediyorum

Güncelleme Tarihi:

Yeni sesler ürettikçe evreni kucakladığımı hissediyorum
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 04, 2012 20:00

Elektronik müzik alanında 2003’ten bu yana beş albümü yayımlanan Erdem Helvacıoğlu, bu kez düzenlenmiş piyanoyla standart seslere yeni bir boyut kazandırıyor. Tellerine peluş oyuncak, tarak, kaşık gibi objeler sıkıştırılmış yarım kuyruk piyanosuyla kaydettiği ‘11 Short Stories’ albümünde Krzysztof Kieslowski, Theodoros Angelopoulos, Atom Egoyan, David Lynch gibi yönetmenlerin üsluplarını, filmlerini yorumluyor. Üçlemenin ilki mayısta ABD’de yayımlandı, Haneke filmlerini yansıtacak ikincisi sonbaharda piyasaya çıkacak. Helvacıoğlu “Kayıtlara bavul dolusu objeyle gitmiştim. Bu çalışma önümde yeni bir ufuk açtı” diyor.

Haberin Devamı

- Piyano tellerine sıkıştırdığınız objeler arasında hangisi en etkileyici tona ulaşmanızı sağladı?
- Silgi... Piyanonun bas tellerine taktığımda titreşimi emdiği için, elektrobas gitar gibi etkileyici bir ton çıktı ortaya. Metal plakaları bas tellerinin üstüne yerleştirdiğimde yumruklanan metal kapıyı çağrıştıran bir ton elde ettim... Tellerin üstüne yerleştirdiğim küçük zillerin ve gitar çalarken kullandığım slide’ın sonucu da beni hem şaşırttı hem de heyecanlandırdı.
- Plastik kaşıklar?
- Gamelanı (Endonezya folklor çalgısı grubu) çağrıştıran bir ton elde ettim. Aynı anda iki nota çalındığı izlenimini yaratıyor.

HER PARÇADA FARKLI OBJELER

- Objelerin teller üstündeki etkisini kavramanız, kayıtta kullanacaklarınızı seçmeniz ne kadar zamanınızı aldı?
- Geçmişte klasik müzik bestecilerinin kullandığı, John Cage sayesinde meşhur olan bu teknik üzerine yaklaşık üç yıl çalıştım. Çeşitli objelerle farklı tonlar elde etmenin yollarını aradım. Albümün kaydı için stüdyoya bavul dolusu obje götürdüm. Plastik kaşık, ataç, tarak, kulak temizleme pamuğu, metal plakalar, oyuncaklar gibi aklınıza ne gelirse vardı içinde. Daha önce hiç denemediğim objeleri de almıştım yanıma. Zaten bu da işin heyecan veren, sürprizli kısmıydı. Cage’den farklı olarak, düzenlenmiş bir piyano için eserler yazmak yerine her eser için farklı bir piyano düzenlemesi kullandım. Farklı tonlar elde etmeyi denedim. Piyanonun hazırlanma süreci de doğaçlama oldu.
- Eserleri konserde seslendirmek mümkün mü, hangi objeyi nereye yerleştirdiğinizi hatırlıyor musunuz?
- Piyano düzenlemelerini tekrarlamak gerekmez. Eğer konserde seslendirmem gerekirse, parçaları kayıttan çalıp, üstüne doğaçlama yapmayı tercih ederim.    
- Enstrümanların standart sesleri size neden yetmiyor?
- (Gülüyor) Benim için müzikte özgürlük duygusu çok önemli. 11 yaşında gitar çalmaya başladığım günden bu yana, enstrümanda yeni tınılar arıyorum. Elektro gitarda pedal kullandım, sonraki dönemde kaydettiğim sesleri bilgisayarda dönüştürerek müzik ürettim. Nihayet piyanonun tellerine obje sıkıştırarak farklı tınılar elde etmenin yollarını aradım. Bize verilen seslerle yetinmek yerine kendi seslerimi bulmaya, hayata farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışıyorum. Bu yolla tüm evreni kapsadığımı, kucakladığımı hissediyorum, bu beni mutlu ediyor. 
- Enstrüman yapmayı denediniz mi?
- Elektronik ortamda ses değiştirmek için programlar yazıyorum, yeni yöntemler geliştiriyorum. Fakat enstrüman yapmayı denemedim. Lüthiyelik özel bilgi birikimi, tecrübe gerektiriyor. Belki gelecekte bir lüthiye ile ortak proje yapabilirim. Los Angeles’ta lüthiye Jonathan Wilson siparişim üzerine arşeyle çalınan gitar yapmıştı. Uzun yıllardır bu gitarviyolü kullanıyorum.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/563d333af018fb32c8ee0b41

Haberin Devamı

MİSKET SESİYLE RİTMLER ARMONİLER YARATTIM 

- Enstrüman yerine sadece objelerin sesiyle müzik yapmak size cazip geliyor mu?
- Elektro akustik bestecilik üzerine öğrenim gördüğüm için bu konu bana çok cazip geliyor.
Walked Through The Bazaar’da, İstanbul seslerini dönüştürerek müzikte kullandım. Wounded Breath albümünde misket seslerini bilgisayarda düzenleyerek armoniler, melodiler, ritmler oluşturdum.
- Birçok önemli çağdaş besteci 1960’larda müziğin geleceğini elektronikte görüyordu. Sonra fikirleri değişti. Örneğin Penderecki, elektronik müziğin çıkmaz sokak olduğunu söylüyor. Sizin beşinci albümde akustik müziğe yönelmeniz aynı düşüncenin sonucu mu?
- 11 Short Stories’in ikinci ve üçüncüsü de düzenlenmiş piyanoyla, akustik olacak... Diğer projelerimde elektronik müzik kullanmayı da sürdüreceğim. Penderecki’nin tepkisini anlayabiliyorum. Elektronikle müzik yaratma teknikleri 1980’lerden bu yana çok değişti. Genç kuşak bu imkânları kullanıyor. 
- Müziğiniz görsellikle, renklerle ilişkili mi, beste yaparken bunu görsel olarak da düşünür müsünüz?
- Görsel dünyaya çok yakınım, zaten elektronik müziğin de böyle bir özelliği var. Bestelerimde dinleyiciyi bir ses dünyasının içine çekmeyi, görsel hayal gücünü kışkırtmayı hedefliyorum. Tüm albümlerim bir tema üzerine. Müziğimin anlatımcı bir özelliği var. Kimi zaman hafızamdaki resimleri müziğe dönüştürüyorum kimi zaman da dinleyicinin hafızasında görsel imge yaratmaya çalışıyorum. Örneğin Wounded Breath albümünde bir parçada okyanusun derinlerindeki dünyayı anlattım. Esere bu ismi verdim. Albüm Fransız elektro akustik müzik yaklaşımıyla oluşturulmuştu. Kapkaranlık, icracının bulunmadığı bir salonda, dinleyicinin seslerle başbaşa kaldığı, hayal gücünü kullandığı bir müzik tasarlamıştım... Yurtdışında ve Türkiye’de bu projeyi konsere de dönüştürdüm.

Haberin Devamı

DİNLEYİCİNİN HAYAL GÜCÜNÜ KIŞKIRTIYORUM

- 11 Short Stories’de parçaların her biri yönetmenlerin tek filmini mi yansıtıyor? Albüm notlarında bu ayrıntı belirtilmemiş.
- Tek film yerine yönetmenlerin üslubuna odaklandım. Filmlerinde kullandıkları karakteristik, özgün renk, ışık kullanımı ve atmosfer yaratma yöntemi üzerine yazdım müziklerimi. Kim Ki-Duk, David Lynch, Krzysztof Kieslowski, Theodoros Angelopoulos, Jane Campion, Anthony Minghella, Ang Lee, Atom Egoyan, Darren Aronofsky, Alejandro Gonzalez Inarritu and Steven Soderberg filmleriyle beni derinden etkileyen yönetmenler. İç dünyamda bıraktıkları izleri müziğe dönüştürdüm. Hangi parçayı, hangi yönetmene yazdığımı albüm kapağında belirtmedim. Bir öykü, birden fazla yönetmeni de yansıtabilir. Burası dinleyicinin yorumuna kalmış. Bu yöntem dinleyiciyi soru sormaya da teşvik ediyor. Kimi zaman soru sormak, cevaplardan daha önemli olabilir.
- Yönetmenlerin tonlarla, notalarla şifrelenmesi gibi bir yöntem kullandınız mı?
- Hayır, kullanmadım.
- İkinci albüm hangi aşamada, sırada hangi yönetmenler var?
- İlk albümde 11 parçadan 4’ünde üst üste kayıt tekniğini kullanmıştım. Yeni albümde 11 parçadan 10’u bu teknikle hazırlandı. Farklı mikrofon teknikleri denedim. Piyanonun içine, çevresine, altına yerleştirilmiş altı mikrofonun yanı sıra, sualtı mikrofonuyla, ahşap yüzeyindeki titreşimi de müziğe kattım. Daha ritmik eserler ortaya çıktı. Avusturyalı yönetmen Michael Haneke’nin filmlerindeki karanlık atmosfer ikinci albümün genel temasına dönüştü. Brian De Palma, David Cronenberg, Park Chan-wook, Michael Mann, Ridley Scott da esin veren diğer yönetmenler. Üçüncü albümse henüz planlanma aşamasında.
- Bu çalışma yeni eserlere ilham verdi mi?
- Akustik çalgıları düzenleyerek kullanmak, benim için ufuk açıcı bir deneyimdi. Mikrofon teknikleri önemli deneyim kazandırdı. Diğer akustik çalgıları da hazırlama ve mikrofonlama teknikleriyle kullanmanın yollarını aramaya başladım.
- Hangi enstrümanlar?
- Akustik gitarla denemeler yapmaya başladım. Türk Müziği çalgılarına, örneğin kanuna, santura uygulamayı düşünüyorum. Türk Müziği konusunda gereken birikimi edindiğimde, bu fikri bir seriye dönüştürebilirim belki. En az birkaç yıllık ön çalışma gerektiriyor bu proje.
- Punk ve rock alanındaki çalışmalarınız sürüyor mu?
- Prodüktör olarak punk ve rock gruplarına albüm yapıyorum. Ayrıca İsveçli rock grubu The Cardigans’ın solisti Nina Persoon ve eşi Nathan Larson’la üçlü oluşturduk. Nisanda İstanbul Film Festivali kapsamında İstanbul’da ilk konserimizi verdik. Albüm kaydına da başladık. Nathan, film müzikleriyle tanınıyor fakat geçmişte bir punk grubunun üyesiydi. Grupta elektro bas çalıyor. Bense elektronik çalgılar ve vurmalıları. Repertuvarımız pop, rock, elektronik ağırlıklı. Yılbaşında ABD’ye gittiğimde kayıtları tamamlayacağız, gelecek yılın sonunda yayımlanması planlanıyor.
- 11 Short Stories repertuvarıyla Türkiye’de konser vermeyi düşünüyor musunuz?
- Kasımda İstanbul’da, Borusan Müzikevi’nde bir konser vereceğim. İlk albümün yanı sıra ikinci albümde yer alacak parçaları da seslendireceğim.

Haberin Devamı

MÜZİĞE İLGİM AC&DC DİNLEYEREK BAŞLADI

1980’lerin ortasında müziğe başlayan, konservatuvar eğitimi almayan çoğu genç besteci gibi ben de önceleri rock dinliyordum. AC&DC, Bon Jovi gibi toplulukların etkisiyle lisede rock çalmaya başladım. Ardından caza geçtim. Elektronik müzik ilgim beni klasik müziğe ulaştırdı. Sonunda kendi yerimi çağdaş müzikte buldum. Bugünkü müzik yaklaşımım tüm bu serüvenin birikimini içeriyor. Çağdaş eserlerimde bile rock ögeleriyle karşılaşabilirsiniz. Bu esneklik benim için çok önemli.

MÜHENDİSLİK AİLE MESLEĞİ

Erdem Helvacıoğlu (37), Bursa doğumlu. Babası elektrik, ağabeyi makine, kendisi endüstri mühendisi. “Kuzenlerimin arasında da çok sayıda mühendis var. Bizim aile sayıları, matematiği sever, mühendislik aile mesleğidir” diyor. Helvacıoğlu, 11 yaşında, ağabeyinin etkisiyle gitar çalmaya başladı. Robert Kolej’deki öğrencilik döneminde rock grubu Too Much’ı kurdu, 1993’te ilk albümünü topluluğuyla kaydetti. Ardından Rashit gibi punk-rock gruplarında elektro gitar çaldı. Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde öğrenim gördü. İTÜ İleri Müzik Araştırmaları Merkezi’nde Pieter Snapper’in kompozisyon ve ses mühendisliği alanında öğrencisi oldu. Michael Ellison ve Ken Volesky’den ders aldı. 2003’te ABD’de yayımlanan ilk albümü ‘A Walk Through The Bazaar’da, Kapalıçarşı çevresinde kaydettiği sesleri müziğe dönüştürmüştü. Poyraz için yazdığı müzikler 2007’de Mostramundo Film Festivali’nde en iyi film müziği ödülü kazandı. Ertesi yıl besteleri Amerikalı çağdaş müzik topluluğu Bang on a Can - All Stars’ın repertuvarına girdi. Avusturyalı çağdaş sanat vakfı TBA-21’in siparişi üzerine yazdığı müzikler 2010 ve 2011’de Şafak Hattı adlı heykelle İstanbul, Viyana’da sergilendi. “Müzik yaparken bir katastroftan sonra hayatta kalanların acılarını müziğiyle dindiren bir şamanı gözümün önüne getiriyorum” diyen Helvacıoğlu, Esentepe’deki stüdyosunda, günde 12 saat çalışıyor. 2013 sonuna kadar programı dolu. Şu anda ABD’de kaydettiği albümlerin miksajlarını yapıyor. Bang on a Can All Stars’la 2013 Kasımı’nda İstanbul’da vereceği konser için eser hazırlıyor. Gelecek yıl başında New York, Washington’da konserler verecek. Ve Melisa Önel’in yeni filminin müziklerini yazacak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!