Yaşasın yemek der demez kaptık Hoca’yı, ocakbaşına götürdük

Güncelleme Tarihi:

Yaşasın yemek der demez kaptık Hoca’yı, ocakbaşına götürdük
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 18, 2008 00:00

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun son kitabına "Yaşasın Yemek" adını verdiğini öğrenince "Hoca yola geldi sonunda..." dedim kendi kendime.

Çok iyi hazırlanmış, okumak için ömür harcatmayan fakat karşılığında ömrünüze ömür katacak bir kitap olmuş.

Osman Hoca’nın "Hafifleyin Gençleşin" kitabının genişletilmiş, geliştirilmiş, iyi ve dengeli yazım yöntemiyle forma sokulmuş hali için ekibini de kutlamak gerekiyor tabii.

*

Osman Hoca ile aramda "uzlaşmaz çelişki"ler mevcut. Kitabı alıp mutfağa girsek o "Üstünde zeytinyağı gezdirip sayfa aralarına sarmısak ve nane rendeleyelim, çiğ çiğ yiyelim bu kitabı" der; ben ise "Uğraşma hoca ocakta şöyle bir rengi dönecek kadar çevirip ekmek arasına koyup yiyelim bunu" derim.

Osman Hoca’nın "Detoks Yöntemi"ne karşılık olarak "Retoks Teoremi"ni yazdım mesela.

NTV’de program yaptığımız dönemde Can Kozanoğlu’na "Osman Hoca’nın kanalda kullandığı kırmızı koltuğa üzerine not yazıp tam takım ciğer bırakalım. Notta da ’Akıllı ol Osman Bey!’ yazsın" şeklinde eylem önerisi götürmüştüm. Can akılllı ve olgun bir insandır, Adana genlerine rağmen bana engel olmuştu.

*

Osman Hoca’ya bu düşük yoğunluklu çatışma döneminde "Kebaba gel, ete gel hoca! Bu işler böyle gazete sütunlarında çözülmez..." şeklinde bir çağrıda da bulunmuştum.

Kısmet "Yaşasın Yemek" kitabınaymış.

Kitabı öğrenince "Beşinci Kat Kebapperver Gazeteciler Fırkası"nın önde gelen isimlerinden minik bir ekip oluşturup "Etin kemikle buluştuğu, gavurdağının humusla harman olduğu yere gel Hoca!" dedik.

Hoca sağolsun, kibar bir insan: "Ocakbaşını ve ustayı siz belirleyin arkadaşlar. Az yiyen yaşasın!" diyerek davetimizi kabul etti.

*

Zübeyir Ocakbaşı’nın ustası, yıllar içinde ailemizin bir üyesi haline gelen Zübeyir’e telefonu çakıp "Doktoru getiriyoruz. Ocağı harla kardeşim!" dedim.

Ekipte benden başka Neyyire Özkan var, efsane fotoğrafçı Sebati Karakurt ve yancısı Senih Gürmen var, bir de kitaba çizgileriyle katkı sağlayan Latif Demirci var...

Osman Müftüoğlu tam zamanında kapıdan girdiği sırada kokuya yenik düşmüş vaziyette ufak ufak atıştırmaya başlamıştık. Durumu kurtarmak için "Yaşasın yemek! Yaşasın Osman Hoca!" şeklinde tezahürat yaptık...

Osman Hoca beyefendi bir insan, halden anlıyor. Herkesi selamladıktan sonra ocağın başında, tandır gibi pişmeyeceği noktada ayırdığımız yerine geçti.

Karşılıklı bir tedirginlik varsa da, 30 saniye içinde dağıldı.

Biz misafirimizi zorda bırakmamak için "Hocam isterseniz tavuk söyleyelim fakat etler süper... Sizin için orman söktük, her ot mevcutlu..." dedikçe Hoca da ortamı bozmamak için "Uzatınız çiğköfteyi, doldurunuz rakıyı" şeklinde karşılık verdi.

*

Evet, Osman Hoca rakı içti.

Evet Osman Hoca çöp şiş, kaburga, tarak, beyti tanımaksızın kırmızı et yedi.

Evet çiğ köfteyi beğendi, gavurdağına reyhan serpilme fikrini benimsedi.

Ve evet Osman Hoca hepsini beğendi, hepsini onayladı.

Kalkarken Zübeyir’i tebrik edip "Bu ekibe haber vermeden kaçıp gelirim arada" diyerek kartını aldı.

Osman Hoca’nın "Yaşasın Yemek"ini okursanız zaten ara sıra yoldan sapmaların hoş görüldüğünü, doğru yolda ilerlerken ara sıra ufak tefek hatalı sollama girişimlerinin normal kabul edildiğini hissediyorsunuz.

Hoca diyor ki bir yerde: "Sık olmamak şartıyla trafikte ihlaller yapabilirsiniz, insanlık halidir. Yeter ki ceza puanınızı düşük tutun, ehliyeti kaptırmayın..."

Hoca nazik, basit ve anlaşılır konuşuyor. Aynı yazılarındaki gibi:

"Fast food duygusal doyumsuzluktur...

Doğalın en adisi, sentetiğin en iyisinden üstündür...

Ağzımızdan girenlere dikkat etmek yetmez; ağzımızdan çıkanlar da önemli..."

Hoca gelene kadar "Agop’un kazı" gibi hüplenirken, sonrasında herkes kendine biraz çeki düzen verdi.
/images/100/0x0/55eaafb4f018fbb8f8903f5c


Osman Hoca’nın Sebati’yi görünce "Sen de mi Sebati!" demesi de bu çeki düzen sürecini tetiklemiş olabilir. Malum, Sebati ve Osman Müftüoğlu, insanların neredeyse ölmedikleri Okinava Adası’na beraber gitmişti. Hoca, bütün seyahatte ot ve balık yedirdiği Sebati’yi yine kebapçıda bulunca, davaya olan inancı biraz sarsıldı tabii...

Hoca gelene kadar ocaktan alınan korla sigara filan yakarken anında "inek öğrenci durumuna" geçtik hepimiz.

Hocaya kendimizi onaylatmak için gerekirse arkadaşımızı satacak duruma geldik. En azından ben geldim.

"Hocam, bakın pişmiş domatesin li.. diye başlayan bi madde ürettiğini biliyorum ve dikkat ederseniz Latif bilmiyor... Hocam farkındaysanız kaburgayı sizin gibi çatal bıçakla, yağlarını ayıklayarak yedim; Latif kemiğini yalıyor şu anda... Ben aslında dengeli besleniyorum, sadece Bambi. Ehe, şaka yaptım... Zübeyir söylesene doktora ben ne sıklıkta geliyorum? Ayda bir hocam, o kadar yani, bakmayın..."

*

Sanki bir tek ben mi?

Neyyire, Hoca’dan fırça yememek için "Ben diyet beyti alayım Zübeyir’cim. Kepekle panelenmiş ciğer var mı?" diyor; Sebati "Hocam maydanozu tuttuğum gibi sapındaki iple filan yiyorum ben..." havalarında...

Senih ise hakikaten ilk kez geldiği (Desene ki güzelim sen hiç yaşamamışsın!) ocakbaşında Osman Müftüoğlu ile aynı ortamda kebap yiyor olmanın şokunu atlatamamış "Ben onlardan değilim... Ben onlardan değilim" diye çırpınıyor.

Zübeyir’e sorarsanız en çok eti Osman Hoca yedi zaten...

*

Bu arada ben "Hocam insan beyni zararlı ve zararsızı anlayabilecek kapasitede. Buna rağmen zararlı olanda ısrar ediyor. Öyleyse diyet sizce de fizikten çok psikolojik bir platformda ele alınmamalı mı?" gibi rakı dürtüsüyle filozof kesilmişim.

Hoca kalender adammış. Her saçmalığımızı dinledi, tıbbın imkanları dahilinde bizi makul sulara çekmeye çalıştı.

"Hocam, aramızdaki anlaşmazlık sayılmaz. Sen brokoli demişsin, ben böbrek... Ne çıkar? Mesele mi yahu? Gel içelim Omega 6 aşkına..." dedik gülümseyip kadeh kaldırdı...

Lato "Selüliti uygun bir dövmeyle kapatmak dinen uygun mu?" diye sorunca "Selülite hayır!" diyerek halkı selamladı...

"Biz gitmişiz hocam, çocukları kurtaralım. Neleri kesin yaptırmasınlar anne babalar?" diye içlendik, hemen cevap verdi: "Fast food’dan kesinlikle uzak dursunlar. Salam, sosis ve sucuk da öyle. Şekerli konsantre meşrubatlardan ve muhakkak cipsten kaçının..."

"Yaşasın Yemek"i kutlamak için yaptığımız küçük toplantı iki saat içinde "Yaşasın kebap! Yaşasın kereviz! Yaşasın gıdaların kardeşliği!" havası içinde sona erdi.

LATİF’TEN ABSÜRD SORULAR

Kamusal alanda zerdeçal kullanılır mı?

Latif Demirci "Peki hocam..." diye başlayan bir dizi soru yöneltti Osman Müftüoğlu’na. Gündemle diyet terminolojisini harmanlayan, eski GırGır tabiriyle "seçme saçmalar" tadındaki sorulardı bunlar. Osman Hoca, olgunlukla karşılık
/images/100/0x0/55eaafb4f018fbb8f8903f5e
verdi...

Başbakanımız en az 3 çocuk demişti ama siz 3 kitap çıkardınız. Caiz midir yani? Sigortalattırdınız mı?

- Yanlış yapmadım. Yayınevi efekti. Başbakan 3 deyince 3 oldu. Caiz. Sigorta mı? Gavurdağını uzatır mısın canım?

Ergenekon diyeti nedir, var mıdır?

- Ergenekon diyeti ise kımızdan uzak duracaksın.

Kamusal alanda zerdeçal kullanılmalı mı?

- Sorunların kanserleşmesini önlemek için zerdeçal kullanılabilir. Ancak gaz yapabilir toplumda. Çözüm önerileri, toplumsal hazmı kolaylaştırmak için zerdeçala zencefil ekleyerek sunulmalı. Gazı engellemek için şart...

3 kitap için kaç kilo verdiniz?

- İki kilo...

Hiç kimseye kefir oldunuz mu?

- Kefir sağlıklı fakat, sağol almayayım...

Kıbleyi gösteren B vitamini çıkmış diyorlar...

- Yeterli B vitamini almazsan, kıblen şaşar!

Gelir düzeyi düşük insanlar için biber gazı faydalı mı?

- Acılı biber metabolizmayı hızlandırır, daha hızlı kaçarlar.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!