Yap yaz yönet oyna

Güncelleme Tarihi:

Yap yaz yönet oyna
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 2005 00:00

Ben onu küskün bir karakter olarak bildim hep. Yaptığı işe, hayata, kendine... Tanıyanlar onu huzursuz ruh diye tanımlıyorlardı. Yaptığı işten bir türlü memnun olmuyordu. Oyunculuğuyla hep kavga etti. Etmeye de devam ediyor. ‘Sıradan bir oyuncuyum. Benim bu kadar methedilmemin nedeni, yüzümdeki kara bulutların ya da gülümsemenin insana, hepimize dair, alelade ve sahici olması’ diyor. Geçen sene Alacakaranlık dizisinin Urfalı Komiser Tahir’i ile çok konuşulmuştu.

Şimdi Kanal D’nin yeni dizisi Hırsız-Polis’te Karadenizli hırsız Aksak oldu. Diziyle beraber Uğur Yücel’in görüntüsü de değişti. Sakallarını kesti, saçlarını kömür karasına boyattı. Dizi bahaneydi, Uğur Yücel’le konuşacak çok şey vardı.

Oyunculuğu beceremediğiniz için sadece yönetmenlik yapacağınızı söylediniz defalarca. Karar mı değiştirdiniz?

- Şu oyunculuk meselesini fazla kastığımı düşünüyorum artık. Karanlıkta Koşanlar dizisinde oyunculuğu çok özlediğimi gördüm. Sonra Alacakaranlık dizisinde Kenan’ın (İmirzalıoğlu) ısrarlarıyla oynadım. Kenan neredeyse şart koştu, ‘Alacakaranlık’ta oynarım ama bir şartla, sen de oynayacaksın abi!’ dedi. Bir ay, mırın kırın ettim. ‘Oynamayacağım’ dedim. Ama üçüncü ya da dördüncü bölümde övgüler gelmeye başlayınca sırıtık sırıtık dolaşmaya başladım. Ben ve bütün ekibimiz hem Yazı Tura’da hem Alacakaranlık’ta hayatımızda tekrarı zor övgüler aldık. Hayatımızın en büyük alkışları geldi. Ne iyi ettiler de ısrar ettiler. Çünkü o oyunculuk alanının oluşturduğu iç enerji beynimde patlayacaktı.

Senaryosunu yazdığınız ya da yönettiğiniz projelerden sonra bir dizide yalnızca oyuncu olarak yer almak nasıl bir his?

- Yalnızca oyunculuk mu? Bağımsızlık hissi. Kaymaklı ekmek kadayıfı. Ben genellikle dizinin repo gününde yeni bölümün senaryosuna otururdum. Bu, hafta boyunca sürerdi. Bir de aynı zamanda yönettiğim oldu dizileri. Yap, yaz, yönet, oyna... Basri Sandviçi! Kafayı bozuyorsun. Kendi kafana karşı dart oyna daha iyi. Kendimle buluşabilmek için bütün iletişim araçlarını kullanıyordum ama mümkün değil. Hálá kendime gelemedim.

Bu projeyi nasıl kabul ettiniz?

- Yapımcı Erol Avcı, yazarlar Gaye Boralıoğlu ve Neşe Şen. Üçü de eski arkadaşlarım. Onlar televizyon işini de akıllıca kıvırdılar. Hikayeyi dinledim, Erol’la anlaştım kabul ettim.

ROLE KAÇKAR ETEKLERİNDE SEFERİYKEN YAKALANDIM

İstediğiniz kadar sadece oynuyorum deyin. Herkes diziye Uğur Yücel’in dizisi diyor. Dizinin başarısı ya da başarısızlığı toptan size mal edilecek. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu? Yoksa bir projeyi sırtlayan adam olmaya alıştınız mı?

- Eyvah! Ben bir şey sırtlayacak durumda değilim artık. Benim sırtlanılmam lazım. N’apalım. Ne yapsak bütün envanter bana çıkıyor zaten. Ben de vakur bir sükunetle bağdaş kurup oturmaya çalışıyorum. Bir kere benim rolüm Timuçin’den ve Özlem’den az. Esas hırsız-polis onlar. Çok ortalarda yokum. Değerli oyuncular var. Koca bir ekip var. Deneyimli yapımcısı, yazarları, yönetmeni... Başarı onlarındır. Biz aktörler dizi işinde faktörüz. Bu işin iyi aktörlerle seyirlik bir hale dönüştüğü kesin ama dizilerde proje daha öndedir. Adı sanı duyulmamış oyuncularla doğru proje yaparsanız da reytingde üst sıralarda dolaşırsınız. Seyircinin yapışacağı iyi ya da kötü bir senaryonuz olmalı. Kötü de olabilir önemli değil. Seyirci bir şeye yapıştı mı, zulmetseniz bırakmaz. Bir de oyuncular arasında çok yerleşmiş şu görüş vardır: Çok iyi olursa tutmaz. Bu inanış elbet kırılacak. Belki bu defa çok iyi bir iş çıkar ve tutar.

Alacakaranlık’ta Doğulu bir komiserdiniz şimdi masanın diğer tarafına geçip Karadenizli bir hırsızlık çetesi lideri oldunuz. Rolünüzü nasıl giyindiniz?

- Bu defa seferi yakalandım. Tam Kaçkar eteklerine göçmüşken rol teklifi geldi. Biz de hazır bu diyarlarda dolaşırken giyiniverdik Aksak Nadir’i. Ben kenarlarda diplerde yaşayanları pek aramam iç cebimde durur. Alacakaranlık’tan önce cinayet masasına gittim. Suçlu peşinde koşan insanları tanıdım. Böylelikle suçluyu yazmak kolaylaştı. Ben Boğaziçi’nin bir mahallesinden çıktım. Esnaf ve zanaatkarları, ince iş erbaplarını iyi tanırım.

Aksak pek de sevilesi bir karakter değil galiba... Bu sizde bir kaygı yaratıyor mu? Oynadığınız rolden ötürü sokaktaki adamın size nefretle bakması umurunuz mu, değil mi?

-Doğrusu Aksak sevilesi bir karakter değil ancak bütün zaafları ve acımasızlığı bir nedenden ötürü. Sevgisizlik... Yaşamın her tornasından geçmiş ve kendi iç mekanizmasını kurmuş. Kuralları var. Saplantılı. Ama galiba içinde gözü kara bir cesaret ve aşk var. Belki aşkı için her şeyi yok edebilir. Tutkulu insanlar sevilir. Yaptıkları kötü de olsa bir gün büyük bir iyilik çıkabilir onlardan. Ya da korkunç bir kötülük. Ve bunu seyirci hisseder. Kendinden bir şey bulur. Onu izlemek ister.

SOLO OYUNCU DEĞİLİM TAKIM OYUNCUSUYUM

Kenan İmirzalıoğlu bir röportajında ‘Uğur Yücel ile oynuyorsan ön plana çıkman çok zor. Ben bunu göze alarak başladım’ demiş. Sizce de bu böyle mi? Aşılamaz bir oyuncu musunuz?

- Benimle çalışmanın kolaylığı; açıklamalı oyunculuk... Bir tür kullanma kılavuzu. Uzun konu... Kısaca, ben solo yapan bir oyuncu değilim. Takım oyuncusuyum. Tek kişilik gösteri yaparak solo yaptım bir dönem. Oysa ben kaynarım oyunun arasına. Aynı frekanstan bir-iki kişi bulursam yakınımda mavra büyür ve başkalarına sirayet eder. Ben aşılmaz biri değilim. Ama benimle çalışan insanlar günün birinde aşılmazlığın yoluna gireceklerini bilirler. Çünkü oranın nerede olduğunu bilirim. Yine de oyuncu olarak kendim uygulayamam. Benim bu kadar methedilmemin nedeni, yüzümdeki kara bulutların ya da gülümsemenin insana, hepimize dair, alelade ve sahici olması. Yoksa ben sıradan bir oyuncuyum... O yüzden yönetmenlikte yapacağım çok şey var. O yüzden sonsuza kadar doğanın mutlak güzelliği karşısındaki aczimizden kurtulmaya çalışacağız. O kurtuluş, sanatla ulaşılabilecek bir tavaftır.

Yakında yine yönetmenlik yapacak, yine senaryo yazacaksınız değil mi?

- Senaryosunu yazdığım Ramon adlı bir film mayıs sonunda çekilecek. Filmin yapımına da Mahayana olarak ortağız. Benim de oynamam söz konusu. Yine önümüzdeki kış Kars’ta Sessizlik adlı ikinci uzun metraj filmimi çekeceğim. Bir oyun ya da bir müzikalle sahneye çıkacağım. 2007 sonbaharında bir film daha çekeceğim. İki yılda bir motor diyeceğiz. Yaşamımı iyice küçültüp sessiz sedasız filmler çekmek istiyorum. Gelecekle ilgili hayalim bu. Ama bunun için en az beş yıl piyasada çalışmam lazım.

KARAMEKE GİBİ OLDUM, BERBERDE LAVABONUN ALTINA KAÇMAK İSTİYORUM

Aksak karakteri için saçınızı boyamışsınız. Aynaya bakınca ne görüyorsunuz? İçinizden ‘Yahu ben hálá gençmişim’ diye fısıldadınız mı?

- Karameke gibi oldum. Aynada karşılaşınca kendime selam veriyorum. Hep eve yeni gelmiş aynı yumurta ikizimle karşılaşma hissi. Kafam kaşınıyor ve berberde dibi tuttu mu meselesi var. Kafamdakiler saç değil, bitki. Saçım ses çıkararak uzuyor. Üstüme naylonlar sarıyorlar. Mazota düşmüş kuzey denizi karabatakları gibi oluyorum. Greenpeace beni görse boğazda eylem yapacak. Bu adamı kurtaralım diye... Ve en önemlisi berbere gelenler gazetenin arkasından beni seyrediyorlar... Lavabonun altına kaçmak istiyorum. Yeminle bin pişmanım.

KENAN’LA BİR MESELEMİZ VARSA YÜZ YÜZE KONUŞURUZ KONUŞTUK DA

Mahalle bakkalının ve tüm bizi sevenlerin merak ettiği soruyu cevaplayayım. Kenan’la küs filan değilim. Ben birlikte çalıştığım hiç kimseyle küskün değilim. Hepsiyle görüşürüz ve yeniden çalışacağımız günü bekleriz. Onlar benim kardeşim, oğlum, hayatımın en güzel çekim günlerini paylaştığım oyuncularım. Benim arkamdan konuşmazlar. Ben de onların. Bir meselemiz varsa yüz yüze konuşuruz. Konuştuk da. Haftaya Olgun, Kenan, ben, Yazı Tura için Kiev’e gidiyoruz. Filmimiz Kiev Molodist Festivali’nde yarışıyor.

REYTİNGLER GELİNCE SAKSAĞAN GİBİ KALIRSIN

Söyleşileri oldum olasıya sevmedim. Zannediyorlar ki söyleşi yaparsan dizi reyting alır ya da film gişe patlatır. Büyük yanılgı. Seyirci diziye tutunmadıysa hayatın palavra. Dizinin yayınlandığı günün ertesi, sabah 11’de ilk on beş dakikalık reytingler gelir. Saksağan gibi kalırsın kanal kapısında. Dizi tutarsa istersen git sokakta masum tokatla, haber olsun, herkes öbür yanağını gösterir, abi bi de bize aşket tokadını, Osmanlı olsun, derler. Filmde de benzeri bir durum vardır, mesihler taksan arkana, yedi bilgenin duasını alsan ya da basın karşısında anadan üryan çiftetelli oynasan da, ilk hafta sonu filmden ne geleceği belli olur. Tuttuysa promosyon manyağı olursun.

HALBUKİ ERKEN KALKMAMAK İÇİN OYUNCU OLMUŞTUM

Benimle çalışacaklara ilk uyarı, ‘Gece yatmadan saatinizi kurun ümüğünüzü sıkarım... Sette vaktinde olunacak!’ Halbuki ben sabahları erken kalkmamak için oyunculuğu seçmiştim. Meğer o tiyatro oyunculuğunda oluyormuş. Bu sinemacıların ışık derdi var. Para da yok. Günün ışığını kullanacağız diye sabah namazıyla kalkıyorlar. İyi de benim beynim ikindi ezanı uyanıyor. Önce çekilenler, çaresiz ruh çöküntüsü.

DEMEK Kİ BU İŞİN DE BİR DERİN DEVLETİ VAR

Otuz küsur yıldır ortalardayım. Hakkımda ilk yazı 16 yaşımda bir tiyatro oyunundan sonra çıktı. Hep yaptığım işler konuşuldu. Hiç skandalım yok. Hep mesafeli ve saygın bir ilişkim oldu medyayla. Ne olduysa Yazı Tura ve Alacakaranlık döneminde oldu. Birden insanlar şirazeden çıktı. Sahiden bazıları kafayı yedi. Benim kendi gerçekliğimle, filmle, diziyle yakından uzaktan ilgisi olmayan haberler üretmeye başladılar. Bunun böyle olmasını kim tezgahladı? Faili meçhul? Demek ki bu işin de bir derin devleti var, dedim.

TİMUÇİN GELECEK ZAMANLARIN BİRKAÇ İYİ ADAMINDAN BİRİ

Timuçin Esen’i diziye siz mi seçtiniz?

-
Diziye Timuçin’i ben seçmedim. Erol Avcı seçmiş. Bana teklif geldiğinde hangi dizi için olduğunu bile bilmiyordum. Adana dizisi mi? İstanbul dizisi mi? Devam eden bir dizi mi! Diziye en son ben dahil oldum...

Nasıl buluyorsunuz onu? Farklı bir yanı var mı?

-
Timuçin’i tanıyalı birkaç yıl oldu. Yazı Tura’nın oyuncu seçmelerine çağırdık. O zamanlar çekmeyi düşündüğümüz üçüncü bir Yazı Tura hikayesi vardı. Seçmelerde en iyi oydu. Başrolü aldı... Ama o hikaye sonra uzun metraj olarak başka bir forma girdi, önümüzdeki yıl çekilecek. Timuçin gelecek zamanların birkaç iyi adamından biri. Çok yetenekli.

Alacakaranlık’taki Kenan İmirzalıoğlu’ndan sonra yanınızda yine çok başarılı bir jön var yani.

-
Kimi oyuncular, birbirleriyle bir noktada kesişirler. Zeka ve sinema biraraya getirir onları. Buradaki zeka, yaratıcılıkla ilgili. Artistler hayatın içinde nerede duracaklarını becerebilen insanlar değildirler aslında. O yüzden benim gibi hatalar yaparlar. Hepsi kıyıda köşede, oynayacağı insanı, yazacağı hikayeyi arar. Bu arayışlarda da kafa kafaya çarpışılır. Kimse kimsenin kaşifi değildir. Ve kimse bizleri, kendimizi ararken yıldızlaştıramaz. Bizim gibiler, başkaları için şanstır. Biz ararken, onlar kendilerini zenginleştirirler.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!