Veysel Çelik’e karşı

YIL 2054... Türkler teknolojileriyle dünyayı ele geçirmişler...

Öteki dünyalıların bu işten çok canları yanmış (Niyeyse? Türkler alt tarafı dünyayı ele geçirmişler. Galaksiyi ele geçirselerdi amcaların telaşını anlardım!) ve Türklerin sırrını öğrenmeye çalışıyorlar. (Niye 2054 yılına kadar beklenmiş o konuda da bilgi yok).

Durum değerlendirmesi yapan muhteremler teknoloji harekatının başladığı milat olan 2004 yılına dönüp Türkiye’den taksici Veysel’i yanlarına ışınlıyorlar. Hesap gayet açık. Taksici Veysel’in ikizi Robot Veysel’le dünyanın teknolojik başarılarının sırları öğrenilecek ve gidişe bir dur denecek. Robot Veysel dünyaya ışınlanıyor ve iki dakika 32 saniyelik uzun metraj, ‘repositioning’ (yeniden konumlandırma) filmi, ‘Veysel aramızda’ pack-shot’ıyla bitiyor.

Evet, Veysel filmi Vestel’in yeniden konumlandırılma filmi. Vestel, Arçelik ve Bosch’a göre daha aşağılarda bir yerde algılandığını, fiyat-kalite dengesi nedeniyle de daha ucuza mal satmak zorunda kaldığını biliyor ve üst algılamaya geçmeye çalışıyor. Bu hedefe ulaşmak için de Arçelik’in Çelik stratejisine benzer bir stratejiyle Vestel markasına, ‘teknolojik’ sözcüğünü yüklemeye, aynı zamanda da daha hoşlanılır, beğenilir marka olmaya uğraşıyor.

Peki, başarılı olabiliyor mu? Kısmen.

2 dakika 32 saniyelik filmde kuşku yok ki Veysel’in öyküsüne sağır sultanın dikkati çekiliyor, öyküyü zır cahiller bile anlıyor, genel öykü kuruluyor, geleceğe yönelik bir beklenti başlıyor. Mesaj geçiyor yani. Ama istenen sadece bu değil ki! Bir de beğenilir, hoşlanılır marka olunacak ya.

Burada sorun var. Bir kere reklam çok uzun (hatta kabız), tekrar tekrar izlemekten alıkoyan bir sıkıcılığı var. Eğer izleyen filmlerde de aynı kabızlık devam ederse hedeflere ulaşılamayabilir.

Öyküye gelecek olursak. Yeni bir şey değil. Hatta hemen Cem Yılmaz’ın son stand-up’ını ve Gora filmini anımsattı. Avrupa Yakası ile farkındalığını artıran Ata Demirer çok fazla bir şey katamıyor beğenilirliğe. Açılış filmiyle Arçelik’in Çelik’i kadar herkesin sevgili olduğunu söylemek zor. Sorun biraz burada galiba.. Ata’nın güldürmesi, biraz ‘abartması’ gerekiyor. Bu yola gidildiğinde de markanın önüne geçme olasılığı yüksek. Çözüm daha zeki, mesajla ilgili komik reklam metni yazmakta.

Veysel ve Vestel ismi arasındaki bağlantıyı ise markayı ucuzlattığı için çok sevmedim. Biz markayı daha üste çekmeyi çalışmıyor muyuz? O halde ne bu çelişki? Bu konuda son karara varmak için erken ama... Bakalım devam filmleri Veysel’i nasıl bir karaktere bürüyecek. Vestel’in daha görünülür, konuşulur olacağı ortada da, bakalım Veysel çocuklardan başlayarak Türklerin sevgilisi olacak mı? Veysel oyuncakları çocuklar arasında prim yapacak mı?

(Reklam Ajansı: Marka Rating: * *)

Vizyonuna sağlık Ülkü Bayındır Hoca

GEÇEN
hafta Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne küçük bir ziyaret yaptım.. Kampusta da şöyle bir tur attım. O sırada öğrenci panayırı vardı, gördüğüm aydınlık manzara karşısında çok mutlu oldum. Her fikirden öğrenci didişmeden, kakışmadan hem kendini ifade ediyor, hem de panayırın keyfini çıkarıyordu. Kampusu gezdikçe öğrendiklerim mutluluğumu iki kat arttırdı. Ege Üniversitesi, TÜBİTAK’la birlikte Tekstil Araştırma Merkezi kurmuş, Türkiye’den tekstil sektöründe dünya markaları çıkarmak için proje üzerine proje yapıyormuş. Avrupa Birliği (AB) ile ortaklaşa Teknoloji Aktarım Merkezi oluşturmuş, dünyanın teknolojisi kısa sürede Türkiye’deki sanayicilere aktarılıyormuş.

Dinlediklerim ve gördüklerim karşısında dayanamadım, rektör Ülkü Bayındır Hoca’yı aradım ’Hocam’ dedim, ‘Vallahi heyecanlandırdınız beni. Popstar, Türkstar, Asmalı Konak derken çocuklar Türkiye’de olan güzel şeyleri duymuyor galiba.

Ülkü Hoca çok tonton, çok güven veren bir sesle ve de kibarca gördüklerimin devede kulak olduğunu söylemeye çalıştı. 2002 Mayıs’ında bu yana her yıl Ege Ünivesitesi içinde ‘proje pazarı’ kuruluyormuş. Geçen yıl bu proje pazarına 18 üniversiteden, 200 proje katılmış. Oluşturulan ‘Çöpçatan Odaları’nda bu projeler sektörlere pazarlanıyormuş. KOSGEB’le birlikte genç girişimciler yetiştirmek için yeni de bir proje başlatılmış. Mühendislik dallarından yaklaşık 40 son sınıf öğrencisi girişimcilik eğitimine alınmış. Bu öğrencilere KOSGEB, 10 bin Euro sermaye verecek ve önlerini açacakmış. İşe yaramaz haldeki MÖTBE, 750 kişilik kültür sanat merkezine dönüştürülmüş ve her gece sanatsal ve kültürel bir etkinlikle yaşayan bir yer haline gelmiş.

Bir ara durdu Ülkü Hoca, ‘Yanlış anlama Atıf Hoca’ dedi. ‘Tek başına yapılacak işler değil bunlar. Üniversite çapında ‘Değişim ve Sürekli Gelişim Projesini’ başlattım. 32 ayrı komite Ege Üniversitesi’ne yeni projeler kazandırmak için çalıyor. Her Egeli’nin bu projelerde alın teri var yani..’ Ben de yanlış anlamamıştım zaten. Bu kadar projeyi üretmesi için bir insanın superman olması lazım. Ya da süper bir lider.. Türkiye’nin Ülkü Hoca gibi vizyonu olan liderlere gereksinimi var.. Teşekkürler Ülkü Hoca... Sayende aklım Ege’de kaldı!

HSBC, Twigy’nin terlik adamlarına talip!

26
-27 Mayıs tarihleri arasında Retailing Institute’un düzenlediği, ‘Bilgi Fırtınası Konferansı’sının konuşmacılarından biri de Twigy markasını oluşturan Sinan Öncel’di. Öncel, Twigy terliklerini nasıl markalaştırdığını, Twigy özüne, ‘canlılık ve enerjiyi’ nasıl koyduğunu, ‘canlı ve enerjik’ bir şekilde anlattı. Konuşmasının sonunda da Twigy’nin maçlarda gördüğünüz terlik adamlarını salona sokup, onlara küçük bir gösteri yaptırdı. Hemen söyleyeyim, salondakiler bu gösteriden büyük keyif aldılar. ‘Taraf’ olmanın Twigy markasına ne kattığını, ne götürdüğünü başka bir yazıda tartışırız ama Twigy’nin, ‘Taraftar’ alt başlığı altında markalaştırdığı takım terliklerinin ‘tutunmasında’ terlik adamların payının büyük olduğunu düşünüyorum.

Kim düşünmüşse, kim bulmuşsa iyi bulmuş, zekasına sağlık. Hep demiyor muyuz, reklam mesajları değişik ‘etkinliklerle’ pekiştirilirse çok daha iyi sonuç alınır diye.. Hep demiyor muyuz, insanlara farklı şekillerde ‘dokunursanız’ onları ‘savunucu’ yaparsınız diye.. ’Nasıl?’ diye sormayın. Yaratıcı olun, deneyin. Öncel’e, HSBC’den gelen bir e-posta sanırım ne demek istediğimi çok daha iyi anlatır:

Merhabalar. Bizler HSBC çalışanları olarak, HSBC bünyesinde 30.05.2004 Pazar günü Kalamış Parkı’nda Streetball ve Brunch’dan oluşan büyük bir eğlence organize etmeyi planlıyoruz. ‘Organizasyonumuza nasıl renk ve eğlence katabiliriz’ üzerine yaptığımız toplantılarımızda yoğunluklu olarak sizlerden söz edildi. ‘Terlik Kostümlü Maskotlarınızı’ hepimiz çok eğlenceli buluyoruz. Maskotlarınızla bize destek olmanızı rica ediyoruz. Organizasyonumuza 500 kişi gelecek. Buna semt sakinleri de eklenirse toplam izleyici sayısı artar. Yani reklam yapmanız için iyi bir ortam olacak. Maskot talebimizi değerlendirmeniz dileğiyle. HSBC People Yönetim Kurulu Adına Engin Güven’..

Siz veto ededurun adamlar işi biliyor

CUMHURBAŞKANI
Ahmet Necdet Sezer yeni YÖK yasasını, ‘İmam Hatiplilerin’ önünü kesmek için veto ededursun, Eskişehir’deki Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü yaptığı reklam kampanyası ile çoktan işi bitirmiş.

İlk broşürün başlığı şöyle:

Okulumuza Kayıt Yaptıracak Öğrencilerimize Müjde’... Sonra çekicilikler sıralanmış: ‘Devlet Parasız Yatılılık imkanı, aile yuvasını aratmayacak sıcak yatakhaneler, 3 öğün yemek, elbise ve kırtasiye yardımları, 24 saat sıcak su (abdest almak için mi acaba?), nöbetçi ve belletici öğretmenlerimiz kontrolünde etüdler, bilgisayar ve teknoloji imkanlarından faydalanma, her türlü sosyal kültürel ve sportif faaliyetler.. Sizin için..

Ve sonda da bir not: ‘Kız öğrencilerimiz müftülüğümüz ile işbirliğine gidilerek kız Kur’an kurslarında yatılı olarak barındırılabileceklerdir’.

Kampanyanın ikinci broşürü daha güdüleyici, daha kaşıyıcı ve daha kapsayıcı metin içeriyor: ‘Eğitimde Güven ve Hamle’ üst başlık.

Sonra doğrudan hedefi bulan başlık var: ‘Sayın Veli’.

Ve alt metin: ‘Yakınlarınızdan, komşularınızdan, köyünüzden, ilçenizden ilköğretim okulunu bitiren çocuklarınızı disiplinli ve kaliteli bir eğitim almalarını istiyorsanız 2004-2005 öğretim yılı başında Eskişehir İmam Hatip Lisesi’ne kaydettiriniz...

Bravo Müdür Bey’e. Çözmüş Türkiye’yi. Ne uğraşacaksın öyle Anayasa’ya aykırı YÖK Yasası’yla falan. Yapacaksın reklamını, alacaksın öğrencini bileğinin hakkıyla söke söke. Vetosuz, muhtırasız, acısız, kansız. 24 saat sıcak sulu..

Yanıt yok Bayülgen!

MUYA
terlikleri reklamını eleştirdim, reklamın yaratıcıları arasındaki Okan Bayülgen çok bozuldu, hakkımda yalan yanlış çok sayıda açıklamada bulundu. Sustum, bu köşeye taşımayı uygun bulmadım. Nerdeyse bu olayın üzerinden bir yıl geçti, Bayülgen hálá kan davasını sürdürüyor, programından bana saldırmaktan zevk alıyor. Ben, Muya analizini yaptım, benim için o iş orada bitti. Bayülgen’i de seviyorum. İnatla yanıt vermeyeceğim. Nereye kadar mı? Bekleyelim, görelim..

Ayıp ediyorsunuz

BAZILARI
çok ayıp ediyor. Gerçekten ayıp ediyor. Savunduğum düşüncelere tabii ki karşı çıkılabilir. Köşe yazısı özünde ikna içerir, karşı argüman geliştirmek her zaman mümkündür. Ancak karalama yapmak, iftira atmak, küçük düşürmeye çalışmak çok ayıp. Uğraşmayın başarılı olamazsınız. Ben gücümü bilgiden alıyorum. Bilgiyle karşıma çıkan herkesin önünde saygıyla eğilirim. İftira atanlarla ise mahkemede hesaplaşacağım..

Çekirgelik

Küçük olduğunuz için etkili olamayacağınızı sanıyorsanız yatağınızı bir sivrisinekle paylaşmamışsınız demektir.

(Betty Reese)
Yazarın Tüm Yazıları