Var!

Güncelleme Tarihi:

Var
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 21, 2005 17:23

Orhan Veli’nin GÜN OLUR şiirini yayımladım ya, Gülin soruyor bana: “hayırdır???? tatile çıkmak gibi bir düşünceniz var galiba :)))

Var!

Aşağıda, izin satırında okuyacağınız gibi, abbas bir 10-12 gün kadar yolcu...

İhtiyarlarımı görmedim çoktandır. Sevgili kayınbiraderimi, ‘yengemi’, çocukları da...

Sonra, okumam gereken kitaplar var, hanidir bekleyen yahut da alıp okumaya heves ettiğim:

- Alberto Manguel’in ‘Okumanın Tarihi’ (Adam gibi tekrar okuyacağım.)
- İbrahim El-Koni’den ‘Altın tozu’
- Aleksander İkonnikov’dan ‘Çirkeften son öyküler’
- Simon Leys’ten ‘Batavia’dan sağ kurtulanlar’
- ‘Buenos Aires Sohbetleri - Jorge-Louis Borges / Ernesto Sabato’
- Yeşua Kenaz’dan ‘Kayıp Aşkların Dönüşü’

(Bu arada, tatile yetişirse NİNESİNDEN DİNLEDİKLERİYLE HAFIZADAN ECEVİT TARİHİ de tabii ki kaçmaz! J)

Bu okuma listesini görünce ‘Serdar 6 aylığına gidiyor’ diyeceksiniz. Değil!

Aküyü şarj etmek istiyorum tekrar.

İstek, heyecan, şevk... bizim gibi rutin işçiler için o kadar önemli ki!

Yazmak - şikayet gibi olmasın - öldüresiye rutin ama aynı ters oranda yaratıcılık isteyen bir uğraş.

(Uğraş’ı meslek, meşguliyet anlamında değil, Orta Asya Türkleri’nin kullandığı manada anlayın: mücadele, hatta savaş!)

Galiçyalı yazar Ramón Chao’nun ‘Priscillien de Compostelle’ adlı kitabında, yolun sonuna doğru bezgin bir hacı adayı sorar:

- Finisterre daha çok mu uzak?

Tecrübeli bir hacı gülümseyerek cevaplar:

- İçindeki şevke bağlı...

Yürüdükçe Finisterre uzaklaşır oldu.

Bu araba bu yokuşu sarmaz.

Yeni bir iş, yeni bir ben bulamayacağıma göre, yeni bir hevesle başlamalı tekrar çalışmaya.

Çünkü... burası Türkiye, burada Türkler yaşar.

Türkler’le yaşamak, Türkler’le çalışmak zordur.

(‘Kuzularla yaşadığınız için övünmeyin, kurtlarla yaşamayı öğrenin’ der Nâsıralı Yehoşua. Hâşâ İstanbullu Serdar da der ki ‘Kurdu, kuzuyu boş verin, Türkler’le yaşamayı öğrenin! - Bu ‘Türkler’in yerine farklı sıfatlar veya cins isimler gelebilir...)

Özür dileyerek tekrarlıyorum:

Okulu bitirip kıtaya sevk edildiğimizde, rahmetli Şadi Albay bizi bir iki ‘veciz’ uyarıyla uğurlamıştı.

Birincisi astlarla ilgiliydi, içine karışacağımız rütbesiz, rütbe önemli değil de eğitimsiz askerlerle ilgiliydi. Yüz vermeyin tepenize çıkarlar demeye getiriyordu Alay Komutanı. Cümleyi söyleyemeyeceğim.

İkincisi üstlerle ilgiliydi, bugün üniformanızı giyip heyecanla birliklerinize dağılıyorsunuz, yarın karşılaşacağınız güçlükler, tatsızlıklar sizin hevesinizi kırmasın, demek istiyordu. Yaptığı benzetmeyi örtülü de olsa söylemek zorundayım, yazımı anlaşılır kılmak için:

‘Şevk ile çalışanı zevk ile becerirler!’

*

Ben yokken çok çalışmayın!

Bir kahve hazırlayın kendinize, radyonun sesini az bir şey açın ve arkanıza yaslanıp... okumadığınız, sonra ağız tadıyla okurum diye sakladığınız (J) eski yazılarımı okuyun, ‘Bizim köşeye nasıl katkı yapabilirim, Serdar’ın okurları olarak hep birlikte neler yapabiliriz?’ diye düşünün!

1 Ağustos sabahı buluşmak ümidiyle...

Bu arada, başka köşeleri okuyup bana ihanet etmeyin ha!

Yoksa bu konuda da bir ‘askerlik hatırası’ anlatırım!!! J

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!