Vampirlerin en ciddisi

Güncelleme Tarihi:

Vampirlerin en ciddisi
Oluşturulma Tarihi: Şubat 02, 2000 00:00

Haberin Devamı

Erkan Taşdöğen'i aslında Zaga'daki tiplemelerden tanıyoruz. Tam kimseyi bir türlü ısıramayan huysuz ve şaşı vampir rolüyle ona alışmıştık ki, o Zafer Algöz ve Güven Kıraç'la beraber ‘‘Evdeki Hesap’’ dizisiyle mirasyedi vatandaş olarak hayatımıza girdi.

Ekranın huysuz vampiri Erkan Taşdöğen'le karlı bir günde bir kafede buluştuk. Niyetim komik adamla komik bir röportaj yapmaktı. Karlar üzerinde düşe kalka, bir yerlerimi kırmadan kafeye doğru ilerlerken eğlenceli bir iki saat geçireceğimi düşünüyordum. Heyhat! Hayatımın en sıkıcı iki saatini geçirdim.

Erkan Taşdöğen, ya hayatının ilk uzun röportajını yapıyordu ve 23 yıllık oyunculuk hayatında içine attığı, biriktirdiği ne varsa bana anlatıyordu, ya da röportaja gelmeden önce birisiyle sıkı bir kavga etmişti ve acısını benden çıkarıyordu. Hangisi katiyen bilmiyorum. ‘‘Kısa bir özgeçmiş alalım’’ şeklindeki ilk sorumu sordum. Ondan sonra yemin ederim tek kelime edemedim...

Her ne olduysa, karşısında kilitlenip kaldım. O anlatıyor ben kafa sallıyordum, o dertleniyor, ben sigara üstüne sigara içiyordum. Bir ara içim geçmiş, kasetin ‘‘bittim ben’’ tıklamasıyla kendime geldim. Her neyse. Röportaj yapılmıştı...

Erkan Taşdöğen, 36 yaşında olup, 23 yıldır oyunculuk yapıyor. Yedi kardeşli, Erzurumlu bir aileden geliyor. Oyuncu ağbisi Selahattin Taşdöğen (Çılgın Bediş dizisindeki dedeyi oynayan) sayesinde tiyatroya başlamış. 14 yaşında. Sonra konservatuara gidip oyunculuk eğitimi almış. Çeşitli özel tiyatrolarda yer aldıktan sonra da 13 yıldır Devlet Tiyatrosu'nda oynuyor. Televizyonla ilk tanışıklığı 1979'da TRT için çekilen bir çocuk oyununda başlamış. İkinci televizyon deneyimi Okan Bayülgen'in ‘‘Televizyon Çocuğu’’ ile olmuş. Ve şimdi de ‘‘Zaga’’ da.

Nasıl gidiyor vampirlik diye soruyorum. Derinden ve en davudi sesiyle ‘‘İyi’’ diyor. Ben Zaga'yı sadece skeçleri, özelliklede de vampir skeci için seyrediyorum diyorum. Hiç gülümsemeden, ‘‘evet fanatikleri varmış’’ diyor. Nasıl çıktı o tip diye devam ediyorum, tesadüfen diyor. Vampir homoseksüel öyle değil mi? diye soruyorum ‘‘O vampirin cinsel tercihi, ben karışmıyorum’’ diyor.

Layt terminatör

‘Homoseksüel, şaşı, diksiyonu bozuk, tikleri olan bir vampir. Gelen metinde vampir vardı. Dişi takınca bir hava geldi, gözü şaşı yaptım falan. Ama yaratıcılık o değil. Bir karakteri oynamaya başladıktan sonra gelen reaksiyonlara göre yaratırsınız. Çünkü gözden kaçırdığınız bir yer vardır, sonradan tamamalanır. Bir karakter beş kere televizyonda oynadıktan sonra oturuyor. Sahnede de öyle. Oyun dört beş defa oynadıktan sonra karakterim oluşuyor.’’

‘‘Evdeki Hesap’’ dizisindeki kapıcı Hürrem rolü onun yeni oyuncağı. Saf, köyden gelen, entellektüel olmaya çalışan, ama okuduğu kitaplardan kafası karışmış bir tipi canlandırıyor. Rolünü seviyor. ‘‘Hepimizin içinde biraz Hürrem'lik var diye düşünüyorum’’.

‘‘Ailenizin görüşü çok değişti. Benim ordada oynadığım karakter evrim geçirdi. Haşarı biri haline gelmeye başladı. Terminatör haline geldi. Fakat ben ciddi yaralar almaya başlayınca biraz yumuşattım. Layt terminatör oldu. Bir tiple beraber yolculuğa çıkmayı seviyorum. Benim bile kontrolümden çıktı. Şimdi biraz makyaj yapmaya başladım.

Görmeye alıştığınız adamdan farklı şeyler çıkarmak. Sahnede de öyle. İşi zorlaştırmayı seviyorum. Bildiğim şeyleri oynamak hoşuma gitmiyor’’. Tepkileri ise sokaktan almaya çalıştığını söylüyor. ‘‘İddialı değilim ama iyi bir şey olsun istiyorum. Yapacağım şey bana keyif veriyorsa, başkasına da verir. Şu an benim bir seyircim olduğunu biliyorum. Direkt onlar izlesin diye bir şey yapmış değilim ama onlarla karşılaştığım zaman, yaptığım şeyin sağlamasını yapmıyor değilim. En azından nasıl insanlar ilgileniyor benimle onu anlıyorum’’.

Erkan Taşdöğen kafayı çizgi dışı şeyler yapmaya takmış. ‘‘Ben çizgi dışı, sıra dışı şeyler yapmayı seviyorum. Bunu yapmak için de ortaya çıkmış değilim. Ama sanata bakışım da öyle. Bütün gayem kendime ait çizgimi oluşturmak’’ Sonra bodoslama dalıyor. ‘‘Oyunculuk’’ diyor ‘‘benim hayatı görüş biçimim. 23 yıldır oyunculuk yapıyorum ve her rölümden bir şeyler öğrendim. Tiyatroyu asla bırakmam ama şunu da biliyorum ki bu ülkede sanata hiç bir zaman önem verilmiyor. Sanatçı var ama sanat yok. Ben çok iyi oyuncu olduğumu biliyorum. Kimsenin söylemesine gerek yok. Zaten insanların bana dair olumlu yada olumsuz düşünceleri beni ilgilendirmiyor. Bir sürü iyi oyuncu var. Neredeyiz ve ne yapıyoruz? Hiç bir şey yapamıyoruz. Devlet tiyatrosundayım, gurur duyuyorum. Bazı oyunlar çok çok iyi, ama bazıları için aynı şeyi söyleyemem. İdealleriniz var, ama takılıp kalıyorsunuz.’’

Çok ciddisin, içim bayıldı ciddiyetten diyorum ‘‘Mizah, ciddi insanların işidir’’ diyor. Önemli olan fikir düzeyinin yüksekliğimiş. Ancak o zaman üretirmiş. Sabaha kadar oturur düşünürmüş. Ne var bu kadar düşünecek diyorum, hiç tınmıyor. ‘‘Oyun yazıyorum, hem de iki tane.’’ On yıldır yazıyormuş. Öyküler yazıyormuş. Ama ‘o geldi, bu gitti’ gibi öyküler değil. Fantastik’’ diyor. ‘‘Sanatçının işi kendini çoğaltmaktır’’ diyor. Ben böyle şeylerden anlamam, kafam basmaz diyeceğim buna bile takatım kalmıyor.

Rahatsız biriyim

Devam ediyor. ‘‘Ünlü olma derdim yok. İnsan bir yerlerden enerjisini alıyor. Evinde, müzik dinlerken. Televolelere mümkünse çıkmam mesela. Çekime geldiklerinde arkadan uzar giderim. Halbuki biliyorum ki on kere çıksam, ünlü de olurum, fiyatım da artar. Ama bir yerlere öyle gelmek istemiyorum. Şimdiye kadar yaptığım bütün işlerini altını gururla imzalarım. Şimdiye kadar kimse bu rolü de kötü oynadın demedi. İyi oyuncu olduğumu biliyorum. Ukala değilim ama biliyorum. Ayrıca ukala desinler umurumda bile değil.’’

Allahım şimdi ‘‘at sınaa’’ diyip boynundan ısıracağım! Şu an hangi oyunda oynadığını soruyorum, ‘‘Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi’’ diyor. E bir yerde haklı tabii. Oyunun ismi bile içimi kıyıyor. Ama onun ciddi oyunlarda oynamaktan yana herhangi bir şikayeti yok. Zaten komik olmak derdinde değilmiş. Başkaları diyorsa, iyi. Ama onun derdi değilmiş. ‘‘Aslında çok da sıkıcı bir hayat yaşıyorum’’ diyor. ‘‘Ben biraz rahatsızım. Vitrine çıkmak istemiyorum. Çünkü bir gün işin bitince ordan kaldırıverirler seni. Hayatım bildiğim şekilde gezinmeli, kucağıma birşeyler bırakıp ‘hadi bakalım şimdi şöyle yaşa’ desinler istemiyorum. Yırtık değilim. Olsam şu güne kadar beklemek zorunda kalmayabilirdim. Ama ne yapayim yani? Bir düğmem yok ki değişeyim.’’

Hobilerin adamı

Çiziyor, fotoğraf çekiyor, gitar çalıyor, yazıyor, dalgıçlık yapıyor, paraşütle atlıyor. Minik bir Cem Boyner... Hobilerin adamı. ‘‘Hobiler iyi bir şey ama. Yoksa eline rakı kadehi alıp boş boş konuşuyorsun. Herkes konuşuyor ama birşey diyen yok. İçki de içmem zaten.’’

Boş vakitlerinin büyük bir kısmını evinde geçiriyor. ‘‘Özel hayatımda dışarda değilim. Çok boy göstermiyorum. Bundan sonra sakin, huzurlu bir hayat yaşamak istiyorum. Evimi seviyorum, ordayım genelde. Bir sevgilim var. Bu kadar. Çok bir şey değişmeyecek bundan sonra’’ diyor. ‘‘Ama henüz bir Okan Bayülgen, Beyaz kadar ünlü değilsin. Ün insanı çok değiştirebilir’’ diyorum, yok diyor, görürüz diyorum, tabii o zaman gel gene konuşuruz diyor. Hadi bakalım, göreceğiz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!