Türk tarihinin mukadderatı Avrupa’ya Avrupa’nınki de bize bağlı

Güncelleme Tarihi:

Türk tarihinin mukadderatı Avrupa’ya Avrupa’nınki de bize bağlı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 09, 2005 00:00

Prof. Dr. Halil İnalcık, birkaç ay sonra 90 yaşına girecek. Onlarca kitap yazan, binlerce makaleye imza atan, sayısız öğrenci yetiştiren, hocaların hocası, dünyada yaşayan en önemli beş tarihçiden biri olarak kabul ediliyor. Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ve eski öğrencisi Prof. Dr. İlber Ortaylı için o, ‘şeyhül müverrihin’ (tarihçilerin şeyhi). Prof. Dr. Bernard Lewis için ise tüm zamanların en büyük alimi.

Yaptığı çalışmalar Prof. Dr. Mark L. Stein için ise o kadar kıymetli ki, Stein’a göre İnalcık’ın çalışmalarını çıkarırsanız Osmanlı tarihinden geriye hiçbir şey kalmaz. İnalcık sadece Osmanlı tarihiyle ilgilenenler açısından referans noktası değil, Avrupa, tüm Akdeniz ve kültürler tarihi açısından da uçsuz bucaksız bir bilgi denizi. Gazeteci-yazar Emine Çaykara, Halil İnalcık’la yaklaşık iki yıl süren bir nehir söyleşi yaptı. İstanbul’da başladı konuşmaya, Ankara ve Boston’da devam etti. Türkiye İş Bankası Yayınları’nca basılan, ‘Tarihçilerin Kutbu, Halil İnalcık kitabı’ adlı eser, önümüzdeki hafta okuyucusuyla buluşacak. İşte kitaptan ilginç paragraflar.

OSMANLI OLMADAN AVRUPA’YI ANLAYAMAZSINIZ

Mesele şu: Türkiye Avrupa’nın eşiğindedir, bugün de öyle. Avrupa’daki büyük değişiklikler bizim geleceğimizi tayin eder. Bugün de AB var, şimdi biz buna nasıl uyum sağlayacağız. Kopenhag Kriterleri vb. var, daima Avrupa’nın meydan okuması karşısında bulunuyoruz. Ya ona itibar edeceksiniz, yahut silineceksiniz. Atatürk mutlak Batılılışma kararına böyle gelmiştir. Türk tarihinin gelişimi, mukadderatı Avrupa’ya bağlıdır. Ama Avrupa da bize bağlıdır. Bunu Avrupa da anlamıyor. Tarihte Avrupa’nın siyasi coğrafyasını, hatta kültürünü, Osmanlı etkisini hesaba katmadan anlayamazsınız. Bir misal vereyim: Avrupa’da Protestanlığın yerleşmesi Osmanlı baskısı neticesidir. Habsburglar, Osmanlı ile savaşmak için Alman Protestan prenslerine daima taviz vermişlerdir.

AKP NASIL İKTİDARA GELDİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Demokrat Parti zamanında başlayan halk tepkisi bu. Demokratik Sol Parti (DSP) de Halk Partisi’nin (CHP) devamı bir reçete ile idare etmeyi denedi; halk ne yaptı bu sefer? AKP’yi iktidara getirdi. ‘Senin için en iyisini biz biliriz’ zihniyetine karşı. Şunu size tatbik edeceğiz, ama ilacı istemiyor hasta değil mi? Burada esas mesele, benim tarihçi olarak gördüğüm şey, halkın artık bu vesayet idaresinden kurtulma isteği...

BİZDE LAİSİZMİN TARİHİ ÇOK ESKİDİR

Osmanlı’da iki türlü hukuk vardı. ‘Din ve Devlet’, ‘Şeriat ve Kanun’ terimleri bu ikiliği yansıtır. Türk tarihinde, çok eskiden beri şeriatın içermediği durumlara karşı devletin koyduğu kurallar vardı; görüyorsunuz, bizde laisizmin tarihi çok eskidir aslında.

NİÇİN MEDENİ KANUN KABUL EDİLDİ?

Lozan konuşmalarında Lord Curzon, mütemadiyen İnönü’ye hücum ediyor, ‘Siz Müslümansınız, sizin hukukunuz Müslüman hukuku, o yüzden modern bir devlete uygun değil ve şahsın hukuku yok, siz geri bir memleketsiniz’ diye... İnönü Lozan’dan telgrafla bildiriyor, Atatürk de hemen hukukçularla bir komisyon topluyor. Esat Bey’in başkanlığındaki bu komisyon iki sene çalışıyor, ilk medeni kanunumuzu hazırlıyorlar.

HÁLÁ TANZİMAT’TAN KALMA KANUNLAR VAR

6-7 Eylül 1955’te İstiklal Caddesi’nde dükkanların kepenkleri ve camları yere indirilmiş, o perişan hali gördüm. Varlık Vergisi Kanunu, Osmanlı devrindeki Avarız vergisine benzer. Cumhuriyet devrinde birçok Osmanlı adet ve politikaları devam etmiştir. Tanzimat devrinden kanunlar halen devam ediyor. İşte 2004’te onları değiştirmeye çalışıyoruz.

MARKSİST SOSYOLOJİ VE GAZA İDEOLOJİSİ

Tarihçiyim ben, tarafsız olmaya çalışırım. Benim için tarihsel analiz esastır; onun için eserlerim yabancı dillere çevriliyor. Tarihte sosyal çatışmalar benim araştırma sahamdır; tahlillerimde, yorumlarımda, tabii ki Marksist sosyolojiden faydalanıyorum, buna bakarak bana Marksist damgası vurabilirsiniz. Öbür taraftan, Osmanlı Devleti’nin doğuşunda gaza ideolojisinin, tarihi-sosyal dinamizmin itici gücü olduğunu savunuyorum; ona bakarsanız başka bir taraftayım. Benim için belgeleri objektif bir metotla tahlil ederek, tarihi gerçeği formüle etmek esastır.

TARİH AHLAK DERSİ VERMEZ DEĞER YARGILARI DEĞİŞİR

Öncelikle söylenmesi gereken şu: Tarih ahlak dersi vermez. Bizim bugünkü değer yargılarımızla okumayacaksınız tarihi. Eşcinsellik, Osmanlı döneminde o zaman toplumca kabul edilmiş bir adetti.

İLBER KENDİNİ MEDYAYA FAZLA KAPTIRDI

İlber (Ortaylı), bu kadar koşturmaca arasında okumaya da fırsat buluyor. Şair ve Patron kitabım üzerine en vukuflu yazıyı o yazdı. İlber’in medyaya kendini fazla kaptırmasını eleştiriyorum. Kendisi birkaç önemli kitap yazdı, ama ötesinde yapabileceği çok şeyler var.

KONSTANTİN ÇARPIŞIRKEN DEĞİL KAÇARKEN ÖLDÜRÜLDÜ

İstanbul fethedilirken, Bizans İmparatoru Konstantin, askeri müdafaanın başındaki Cenevizli Justiniani ismindeki kumandanın yaralanıp kaçtığını görünce çöküş olduğunu anladı, hemen sarayına koştu. Kasalarındaki mücevheratı aldı ve birkaç adamıyla, Haliç’te kaçması için bekleyen gemiye doğru yöneldi. Azap Yokuşu’ndan aşağı doğru inerken gemilerden çıkan deniz erleri de aynı yoldan yukarı çıkıyordu, saldırdılar. İmparatoru öldürüp elindeki kasaları aldılar. Ama bütün Rum ve Batı kaynakları, İmparator Konstantin, Cenevizli Komutan Justiniani kaçtıktan sonra surların üzerine çıktı ve son nefesine kadar elinde bayrak kahramanca çarpışarak öldü, der.

İmparatorlar o zaman kırmızı çizme giyerlerdi. Ölüsünü çizmelerinden teşhis ediyor, getiriyorlar...

SULTANLAR ÖNCE SAVAŞIRLAR SONRA EĞLENİRLERDİ

Osmanlı’da sultanların iki büyük işi vardır: Bezm ü rezm (eğlence ve savaş). Savaşırlar ve saraya dönüp işret meclisi (içkili eğlence) yaparlar. Hayatları bununla geçer. Savaşa gidip at sırtında büyük zahmetlere katlanıyor; tehlikeler içinde, bir ok gelip kendisini öldürebilir, saraya dönüp acısını çıkarıyor. Sabahlara kadar sürer bu zevk ü sefa. Kadın toplum hayatının dışında tutulduğundan erkeklerin hakim olduğu eğlencedir. Şairler şiirlerini okurlar, hükümdar sanatkara caize bağışlar. Hatta afyon mubahtı. Çünkü insan mest olunca, ruhun daha yüksek hakikatlere eriştiği inancı vardı. Zihni daha keskin bir hale getirir, deniyordu. Efendim Türk İslam’ı Arap’ın İslam’ından farklıdır, Anadolu’da İslam tasavvufla buluşmuştur.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!