Tıp bilimi kanseri can yerinden vurmaya yöneldi

Güncelleme Tarihi:

Tıp bilimi kanseri can yerinden vurmaya yöneldi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 12, 2004 20:05

Bedenimizde çok önemli bir görev gören telomeraz enzimini tümörlerin de kullandığı ve bu sayede hiç ölmeden sonsuz bölünebilme yeteneği kazandıkları görüldü. Şimdi, tümörlerdeki bu telomeraz enzimini durdurmaya yönelik aşı ve ilaç geliştirme yönünde büyük adımlar atıldı.

Tümördeki telomeraz enzimi durdurulursa, kanserin ‘ölümsüzlüğü’ sona erecek. ABD’de geliştirilen bir aşı 7 hasta üzerinde denendi ve ilk olumlu sonuçlar alındı. Bu arada ilaç şirketleri, telomeraz enzimini engelleyecek bir ilaç geliştirme aşamasında.

Kanser hücrelerine sonsuza dek bölünebilme, dolayısıyla yaşamda kalma yeteneğini kazandıran bir enzim saptandı. Aslında uzun süredir bilinen bu enzim, kanser araştırmalarında 12’den vurulduğunda bu amansız hastalığa köklü bir çözüm bulunması mümkün görünüyordu.

Üstelik bu enzim, tüm kanser türlerinin ortak paydaları ve belki de tek ve en güçsüz noktaları mı? Bu enzim, kansere karşı ciddi yan etkileri olmayan evrensel bir çözümün yollarını açabilir mi?

İşte tıp bilimi şimdi bu noktada kanseri vuurmaya çalışıyor.

Telomeraz adındaki bu enzim, 80’li yılların ortalarında bulundu. Ve kanser araştırmacıları arasında büyük bir coşku uyandırdı. Sağlıklı hücrelerde pek tanık olunmayan bu enzim, kanser türlerinin %90’ında bulunuyor. Enzim, kanserli hücrelerin belirli bir zamanda yaşlanıp ölmeleri gerekirken, onları daha çok yaşatıyor.

Telomerazın bulunması kanserli hücrelerin sağlıklı hücrelerden ayırt edilmesi ile, kanserli hücrelerin erken öldürülmesi umutlarını da beraberinde getirdi.

90’lı yılların başlarında telomeraz herkesin umut kaynağı oldu. Ancak, ortaya çıkan ciddi birtakım engeller, ilaç şirketlerinin geri adım atmalarına ve kimi araştırmacıların telomeraza olan inançlarını yitirmelerine yetti.

Çünkü, telomerazın çalışması durdurulduktan sonra, kanserli hücredeki bölünme ancak aylar sonra durdurulabildiği görülmüştü. Bu ise çÇoğu kanserli hasta için hayli uzun bir süreçti.

Şimdi yeni yir boyut

Ne var ki, olay şimdilerde yeni bir boyut kazandı. Telomerazın biyolojik yapısını daha da derinlemesine inceleyen araştırmacılar, enzimin kanser açısından çok daha ciddi bir rol oynadığı yönünde kanıtlar elde etti.

Bu arada, yapılan son deneyler, telomeraz yardımıyla kanserli hücreleri öldüren çok daha etkili yeni yöntemleri gün yüzüne çıkardı; böylece bilim çevreleri yeniden bu enzime ümit bağladılar.

Umut veren ilk yöntem, bağışıklık hücrelerini telomeraz üretmek üzere eğiten bir kanser aşısı oldu. Klinik deneyler şimdiden olumlu sonuçlar vermeye başladı bile.

Sonuçta, kimi araştırmacılar telomerazın kansere karşı güçlü bir silah olabileceği yönünde artık oldukça iyimser bir tavır içindeler.

Telomerazın asıl çekiciliği, kromozom uçlarında bulunan ve telomer olarak bilinen moleküler başlıklar içermesinden kaynaklanıyor.

Kanser hücreleri dışında, çoğu hücre telomeraz üretmiyor ve telomerlerini onarmıyor.

Hayatın garantisi

Telomerler binlerce kez yinelenen altı-çekirdekli bir dizgenin meydana getirdiği tek şeritli bir DNA’nın çevresine öbeklenmiş çok sayıda proteinden oluşuyorlar.

Bunlar can alıcı iki işlevi yerine getiriyor. Bu işlevlerden biri kromozomların uçlarını, hücrenin hasar belirleme düzeneğinden gizlemek.

Genelde hücreler kırık DNA parçalarını bulmada ve bunları ya onarıp, ya da apostosis adı verilen bir süreçle intihara zorlamada oldukça etkilidirler.

Ikinci işlev ise, hücrenin kromozomunu her kopyalayışında, uçtaki DNA parçalarının yok olduğu gerçeğiyle ilintili. Öyle ki telomerler, kendileri giderek aşınırken, çok daha değerli olan DNA’yı zarardan koruyan, kromozom uçlarındaki bir tür fedai başlık görevini görürler.

Telomerleri, bir hücrenin bölünebileceği sayıyı sınırlandıran bir tür sigorta olarak da düşünebilirsiniz.

Bunlar aşına aşına kritik bir uzunluğa geldiklerinde (normalde 20-30 bölünme), hücre bölünmeyi durdurur ve sonunda kendini yok eder.

Bu nedenle, telomerlerin kısalması, bir olasılıkla kanserin önüne geçilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Hücreler yaşlandıkça onları kanserli hücrelere dönüştürebilen genetik yanlışlar, ya da değişinimler de (mutasyonlar) artar. Kanser riskini göze almaktansa, kendilerini yok eden bir bitiş tarihi içermeleri, hücreler için çok daha iyidir.

Can alıcı rol

Başta kök hücreler olmak üzere, kimi hücreler bu yazgıdan kurtulurlar. Bu da, telomer saatinin bir biçimde önüne geçileceğinin bir göstergesidir.

Araştırmacı Carol Greider, 1985 yılında görünürde işlevi telomerlerin kısalmasını önlemek olan bir enzim buldu. Bu enzim telomerazdı.

Genelde, bedendeki hücrelerin yalnızca çok küçük bir bölümü (kök hücreler dahil) telomeraz içerir. Buna bağlı olarak da, telomerlerini onarma yeteneği de yalnızca bu hücrelere özgü bir niteliktir. Çoğu hücre, kanserli bir yapıya dönüşmedikçe, bu yetenekten yoksundur.

Telomerazın kanser açısından can alıcı bir rol oynadığının ortaya konması bu hastalığı kökünden çözecek bir yöntem bulma umudunun giderek azaldığı bir döneme denk geldi.

Kanserin sağaltımı böylesine güç bir hastalık olmasının başlıca nedenlerinden biri, hücrenin normal devresi içindeki birçok kanser-karşıtı düzenekten kurtulabilmesidir.

Bu devrelerin birkaçını değiştirilmesi, kanserli hücrenin mutlak ölümü anlamına gelmiyor. Değişim, kanserin türüne, dahası tek bir kanser türünde tümörlere göre farklılıklar gösteriyor. Tümörlerin, kansere karşı sağaltım yöntemlerine sıklıkla direnç göstermeleri ve kimi yöntemlerin başarısızlığa uğraması bundandır.

Kolay ve ucuz ilaç

Telomeraz kendine özgü yapısıyla kansere karşı çekici bir hedef oluşturuyor. Özellikle HIV olmak üzere, deneylerden elde edilen başarı, telomerazın ‘küçük moleküllü’ ilaçlarla engellenebileceğine işaret etmekteydi.

Telomerazın genellikle bağırsaklarda sindirilmemesi, bunun ilaç olarak alınabileceği anlamına geliyor.

Ayrıca, telomeraz oldukça kolay ve ucuza üretilebiliyor.

90’ların sonlarında yoğunlaşan telomeraz araştırmalarında, Genpath Pharmaceuticals adlı ilaç şirketinden Murray Robinson başı çekenlerden biriydi.

1997 yılında başlattığı kanser araştırma programının belkemiğini telomeraz oluşturmaktaydı.

Gelgelelim, bir süre sonra ciddi bir dizi engelle karşılaşıldı. Bunlardan bir tanesi, yoğun çabalara karşın, telomerazı etkin bir biçimde engelleyen küçük bir molekülün bulunamamasıydı.

İlk düşkırıklığı

Robinson daha karmaşık molekülleri doğrudan kültür hücrelere aktarmak suretiyle telomeraz üretimini durdurmayı başarsa da, hücre bölünmesi, telomeraz tükeninceye dek uzun bir süre devam ediyordu.

Bu da, hastaların sonuca ulaşabilmek için haftalarca çok büyük miktarlarda ilaç içmeleri gerektiği anlamına geliyordu.

Düşkırıklığına uğrayan Robinson sonunda telomeraz araştırmasından vazgeçmek zorunda kaldı.

Tüm bunlara karşın, telomerazdan yararlanma yolundaki öteki yaklaşımlar giderek hiç beklenmedik şaşırtıcı sonuçlar vermeye başladı.

Bilim insanları yıllardır hastanın kendi bağışıklık sistemini kansere karşı savaşmaya yönlendirmenin bir yolunu bulmaya çalışıyorlar.

Bu yolda başvurulan yöntemlerden biri, yalnızca kanser hücrelerine özgü bir protein bulmaktı.

Kanser aşılarının geçmişte başarısızlıkla sonuçlanmasının nedeni, birçok devreli kanser hücrelerinin saldırıya uğrayan molekülden sıyrılıp bağışıklık sisteminden kolayca kaçabilmesiydi.

İlk başarılı sonuç

Aynı şey telomeraz için söz konusu olmamalıydı. Nihayetinde, kanser hücreleri telomerazdan yoksun kaldıklarında, ölümsüzlükleri de sona erip yok olacaklardı.

Ancak bağışıklık hücrelerini devinime geçirmek üzere tasarlanmış bir aşı, bağışıklık sisteminin sağlıklı dokulara saldırmasına neden olan oto-immün tetikleyebilirdi.

Gelgelelim laboratuvar deneylerinde, bu tür bağışıklık hücrelerinin kök hücreleri değil kanser hücrelerini hedef aldıkları görüldü.

Dahası, anti-telomeraz bağışıklık hücrelerinin kanserli sıçanlara enjekte edilmesinden sonra herhangi bir oto-immüne durumuna tanık olunmadı.

Pennsylvania Üniversitesi Abramson Kanser Merkezi araştırmacıları Şubat ayında yedi hasta üzerinde bir ilk çalışma yaptılar.

Sonuçta, yedi hastanın tümünde de telomeraza tepki olarak bağışıklık sisteminin devreye girdiği ve herhangi bir ciddi yan etki meydana gelmediği görüldü. Daha da önemlisi, hastalardan birinin tümörlerinde küçülmeye bile tanık olundu.

Prostata iyi geldi!

Kaliforniya kökenli biyoteknoloji şirketi Geron ile Duke Üniversitesi araştırmacılarının birlikte geliştirdikleri benzer bir aşıyla ilgili klinik sonuçlar da geçtiğimiz Haziran ayında yayınlandı.

Buna göre, deney kapsamındaki prostat kanserli hastaların bağışıklık sistemi aşıya inanılmaz tepkiler göstermekteydi. Hastalara uygulanan kan testleri de dolaşımdaki kanserli hücrelerin gerek sayılarında, gerek prostata-özgü antijen (PSA) düzeylerinde bir azalma meydana geldiğini ortaya koymaktaydı.

Bundan sonraki aşamada aşının gücünün daha da artırılmasına ve daha tutarlı bir bağışıklık sürecinin geliştirilmesine çalışılacağı belirtiliyor.

Geron aşının kanserin en ölümcül ve önüne geçilmesi en güç aşaması olan, hücrelerin ana tümörden ayrışıp bedenin öteki dokularını ele geçirdiği metastaz sürecini de ortadan kaldıracağını ümit ediyor.

Üstelik bu yöntem telomeraz esaslı tek yöntem de olmayabilir. Telomerin kısalmasıyla ilgili sürenin çok uzun olduğu yönündeki görüşün kısmen abartılı olabileceğini gösteren kanıtlar giderek artıyor.

Elde edilen son kanıtlar, hücrenin kendisini-imha etme düğmesine basması için yalnızca tek bir telomerde ciddi bir kısalma meydana gelmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Yeni bir ilaç arayışı

Araştırmacılar, telomerazı engellemek suretiyle etkili olacak bir kanser ilacı peşindeler.

Gerçekten de, çok daha incelikli telomeraz engelleyicileri, kanser hücrelerini çok daha kısa bir sürede yok edebilir.

Bu tür ilaçlar çok daha karmaşık ve üretimi çok daha güç olsa da, araştırmacı Geron, aşıdan daha da etkili olabileceği düşünülen böylesi bir ilacın klinik deneylerini yapmaya hazırlanıyor.

Geron’un CEO’su Thomas Okarma bu ilacın hastanın bağışıklık sistemindeki tepkiye bağımlı olmadığına dikkat çekerek,’Kanserli hücreyi can yerinden vuracak bir ilaç olacak bu,’diyor.

New Scientist dergisindeki araştırmadan derlediğimiz (3 temmuz 04) yazıda şöyle deniyor: Bu yöntemlerin insanlarda işe yarayıp yaramayacağı, güvenli olup olmadığı henüz bilinmiyor.

Yine de, hedefi onikiden vurmanın hiç de kolay olmadığını bilmek yaşamlarını telomeraza adamış araştırmacıları yıldırmaya yetmiyor. Blackburn,’Önceleri bir düş peşinde koşmanın coşkusunu yaşıyorduk. Şimdi ise karşımızda gerçekler var,’diyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!