Televizyon yöneticileri beni tınmıyor

Güncelleme Tarihi:

Televizyon yöneticileri beni tınmıyor
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 20, 2011 12:07

Rol aldığı ‘Pir Sultan Abdal’ tiyatro oyunuyla 21 Mayıs’ta bir ay sürecek Avrupa Turnesi’ne çıkacak olan Cem Özer’i turne öncesi yakaladım. Sohbet sırasındaki samimiyeti ve esprilerine ortak olurken; yıllar önce keyifle, ilgiyle takip ettiğim ‘Laf Lafı Açıyor’u özlediğimi fark ettim. E, doğal olarak laf lafı açtı, ve neler konuştuk neler… Tiyatro, sistemler, ilişkiler, kadınlar, hayat ve daha birçok…

Haberin Devamı

Onu 90’lı yıllarda, Adana’dayken ‘Laf Lafı Açıyor’ programıyla tanıdım. Sonra sevdiği kadına yaptığı ilan-ı aşk ve sürpriziyle ‘Vay beeeee’ dedirtmişti. ‘Laf Lafı Açıyor’un tiryakisiydim. Çünkü doğruları ince esprilerle insanlara ulaştırıyor, programında da konuklarıyla kaliteli sohbetleriyle fark yaratıyordu.

O yıllarda adeta her gün çıkan albümlerin nereye gideceğini anlamak zordu. Bunu Cem Özer de fark etmiş ki, bir programında; ‘Bu nasıl bir şeydir, her gün albümler çıkıyor. Kitap yazın, resim yapın, heykel yapın. Söz, sizi programıma çıkaracağım.’ demişti. Ben o yıllarda Adana’dayken ‘Bir gün kitap çıkaracağım ve ‘Laf Lafı Açıyor’ programına çıkacağım’ demiştim içimden. Yıllar geçti, İstanbul’a geldim, kitaplar çıkardım, Cem Özer’in programına çıkamadım. Ama başka şekilde, çok sevdiğim mesleğim aracılığıyla yani röportajımla laf lafı açtırdım. Ve ortaya bu sohbet…

Haberin Devamı


“Pir Sultan Abdal teklifini aldığımda, önce sevindim, sonra ürktüm, ardından şaşırdım’ diyorsunuz. Neden ürktünüz, neden şaşırdınız? Ve de neden sevindiniz?
Şaşırdım; çünkü daha az medyatik birinin oynaması gerektiğini düşünüyordum. Ahmet Hakan eleştirisinde haklıydı. Bu arada Ahmet Hakan’ın eleştirisinde katılmadığım nokta izlemeden bu kaygıyı dillendirmiş olmasıydı. İnsanlar benim gündelik yaşamımı, yani Cem Özer’i öylesine yakından biliyorlardı ki Pir Sultan Abdal gibi bir rolde inandırıcı olacağımı düşünmek her yönetmen ve yapımcı için risktir. Genellikle yapımcı ve yönetmenler bu tarz roller için bilinmeyen ya da daha az yani yalnızca isim olarak bilinen oyuncuları tercih ederler.

Ürktüm; az önceki bahsettiğim aynı nedenlerden dolayı ürktüm. Ya beceremez ve sahnede Pir Sultan Abdal gibi önemli bir kişiliğin hakkını veremez ve inandırıcı olamazsam diye.

Sevindim; demek ki hâlâ oyunculuğun ismi, ünü ve özel hayatı silebilecek bir şey olduğunu, bana ve oyunculuğuma güvenen birileri olduğunu gördüm. Ayrıca Pir gibi bana yön vermiş Anadolu bilgelerinden bir büyük kişiliği canlandıracaktım.
 
OYUNDA, SEYİRCİLERLE GÜZEL AROMALI DEMLİ BİR ÇAY İÇİYORUZ!

Haberin Devamı

Birçok tiyatro oyununda rol aldınız. Hatta bir önceki rol aldığınız oyun ‘Sen Olmasaydın’ komediydi. Bu kez farklı bir tarzda… Hem de bir ilkle… Bunun yani farklı bir tarzda oynayacak olmanın kaygıları ve düşündürdükleri ne oldu peki ilk başta?

Ne yalan söyleyeyim; az önce söylediğim kaygılarımın dışında kendimle ilgili kaygım daha önce yaptıklarımdan duyduğum kaygıdan daha fazla olmadı. Her teklif geldiğinde bir ince kaygı duyar oyuncu ‘Acaba bu kez de becerebilecek miyim’ diye. Tabii eğer Yunus Emre ile Hamlet’i aynı oynayan, rollerinizde fark yaratmayan oyunculardan değilseniz. Ben zaten her seferinde farklı bir şey yapma peşinde koşan bir oyuncuyum. Zorda kaldığımda eğitim, zeka ve çalışma üçlüsünden oluşan yetenek dediğimiz şeye sığınıyorum. Zaten oyunun içinde de farklı sahneleri farklı tarzda oynuyorum. Epik, Stanislavskici, Cekhovien ve Shakespeareian tarzların harmanlaması diyebiliriz. Oyunun kendisi de göstermesi biçim olarak halk tiyatrosunun köy seyirlikleri tadında sahnelendiğine göre bu harmandan güzel aromalı demli bir çay içiyoruz seyirciyle birlikte.

Haberin Devamı

HALKTAN KORKULDU HEP! BİLİNÇLENMESİ İSTENMEDİ Kİ İKTİDAR EBEDİ OLSUN!

Ülkede ortalık bu kadar karışıkken siz ve Üstün Akmen bu oyunun sahnelenme zamanının gayet uygun olduğunu belirttiniz. Yüzyıllardır öncesinde ve süregelen bazı durumların günümüzde devam etmesini gerçeklerin ısrarla görülmemesini, görülmemek istenmemesini neye bağlıyorsunuz?

Egemenlerin korkusuna! Halktan korkuldu hep. Bilinçlenmesi istenmedi ki iktidar ebedi olsun. Aydınlansaydı insanlar ve kulluktan vatandaşlığa geçselerdi, birey olsalardı onlarca sene süren iktidarlar olamazdı. Bu topraklarda zenginlik üreterek değil yoksulu sömürerek elde edilmiştir çoklukla. Her köklü servetin temelinde yatan acı gerçektir bu. Yoksulu sömürmek için hep yapay problemler yaratıldı. Hayali düşmanlar ki dikkatler ekonomik sorundan, haksızlık ve yolsuzluktan yana dönmesin.

Haberin Devamı

Oyununuz Türkiye’nin güney bölgelerinde sahnelenmedi. ‘Bu rolün sorumluluğu çok yüksek. Sıkı durmak ve hataya yer vermemek gerek. O yüzden güney bölgelerimizde yusufçuklar uçuşuyor.’ diyorsunuz. O bölgelerde bu oyunun malum konu yüzünden ters tepmemesi nasıl sağlanabilirdi?

Yüzyıllar öncesinden başlayan ötekileştirme, ayrıştırma politikalarının yok olması, birleşme, kaynaşma, kucaklaşma ve kabullenmeyle.

Okuduklarınız, inceledikleriniz ve oyunculuğunuzla onu canlandırmanızın paralelinde Pir Sultan Abdal’ın hangi özellikleri etkiledi sizi?

“Kişi gözünün önünde haksızlık, yolsuzluk gökyüzüne akıp gitmekteyken, kendi kaygısına uslu durabilir mi” Pir’i anlatan en önemli laftır oyundaki. Uslanmaz oluşu, anarşist, isyankar oluşu, insana, ezilene sevgisi… Kendisi için değil ama başkaları için başkaldırması ve ölümü göze alması. Yoksa Hızır’ın da dediği gibi çekilip dergahına gayet keyifli ve rahat bir hayat sürebilirdi. Yine anılırdı ama halkın kalbinde böylesi yer eder, böylesi kutsal ve ulu olabilir miydi?

Haberin Devamı

Peki ünlü ozanın yaşamındakilerden, yaşadıklarından hangi konular, hayat tecrübelerinize eklendi? Ve neler defterinize eklendi, zaman zaman size kılavuzluk yapmak üzere?

Yalnız Pir Sultan değil Ulu Yedi’ler olarak bilinen tüm Anadolu ozan ve filozoflarının hayranıyım liseden bu yana. Yaşamımı ona göre geçirmeye çalıştım. Elbette ki nefsime yenildiğim zamanlar da oldu, olmakta ve olacak. Ama saptığımda yine dönüp o yola giriyorum bir şekilde.

KARİYERİ OYUNCULUK OLMAYAN İNSANLARA BAŞTA KUŞKUYLA YAKLAŞIRIM!

Oyunda Melike Öcalan’la iyi bir ikili olduğunuz görülüyor. Siz de ‘İyi bir ikili olduk, Melike beni şaşırttı açıkçası’ diyorsunuz zaten. Neden şaşırttı Melike sizi?

E çok basit. Kariyeri oyunculuk olmayan insanlara başta kuşkuyla yaklaşırım. Melike’nin oyunculuğu hakkında fikrim yoktu, ama rolünün altından kalktı.

İzleyenlerin tepkisi nasıl ve neler diyorlar?

Açıkçası neler dediklerini çok fazla bilmiyorum. Ancak her oyunun sonunda on dakikaya yakın, hemen hemen tüm salon ayakta alkışlıyor. 35 yıllık kariyerimde böyle bir şeyi çok az, bir iki kere yaşadım. Bu da ne dedikleri ve tepkileri konusunda yeterlidir sanırım.

Oyunda rol alan Sadık Gürbüz, Yusuf Atala, Mehmet Çepiç, Ergün Demir gibi diğer deneyimli oyuncular ve genç oyuncularla sahnede paslaşmalarınız oyunun gidişatını ve temposunu etkiliyordur. Paslaşmalar ve sahne arkasında ekip arasındaki uyum nasıl?

Tenis mesela. İki taraf da iyi oyuncuysa keyifli olur ya da başka sporlardan da örnek verebiliriz. O yüzden iyi oyuncularla oynamak her zaman kişinin kendi oyununu da oyunu da yükseltir. Uyumumuz hem gençler ve yeniler hem de deneyimliler olarak mükemmel denebilir. Kocaman bir aile olduk.

Geçtiğimiz ay Londra’da Charlie Chaplin’in de rol aldığı büyük sahnelerden birinde Hackney Empire’de sahne aldınız. Nasıldı orda sahne almak, neler hissettirdi?

Nasıl anlatayım; bir futbolcunun Wembley ya da Maracana’da oynaması, senin Times ya da Washington Post’a röportaj yapman gibiydi.

21 Mayıs’ta da 1 ay sürecek olan Avrupa Turnesine çıkıp 12 oyun sahneleyeceksiniz. Oradaki insanlara da Pir Sultan’ı ulaştıracak olmak şimdiden sahne heyecanınızı arttırmıştır düşüncesindeyim. Sahnede özünü bulanlardansınız siz de. Yanılıyor muyum?

Evet ben sahne ve sette hayat buluyorum. Onun dışındaki zamanlarda daralıyorum. Oyunculuk benim için bir meslek yani para kazanmak için bir araç değil, amaç yani yaşam biçimim.

‘Beni zorlayacak bir işse oynuyorum’ diyorsunuz. Bundan sonrası için nasıl bir rol sizi zorlar? Ya da şöyle sorayım; ‘Şu rolün altından başarıyla kalkarım’ dediğiniz nelerdir mesela?

Rolün sıfatı önemli değildir. Yani sarhoş, deli falan. Önemli olan rol yazılırken satır aralarında derinliği var mı yoksa sığ mı olduğudur.

ADLİYEDE HUKUKSUZLUĞU GÖRÜNCE O SİSTEMİN PARÇASI OLMAK İSTEMEDİM!

İstanbul Hukuk Fakültesi’ndeki eğitiminizi yarım bırakmanızın nedeni…

Adliyeye gidip de yargı ve adalet sistemini ve hukuk eğitimi alan biri olarak o sistemdeki hukuksuzluğu görünce sistemin parçası olmak istemedim. Diyor ya Pir “Bozuk bir çark içinde sağlam kalınmaz, kalınsa da barınılmaz” Ben de oyunculuğa yöneldim ve herhangi dar zamanımda istemediğim bir sisteme istemeden dahil olmayayım diye diplomamı almadım.

Tiyatroyla tanışmanız ve kanınıza girmesi nasıl ve ne şekilde oldu peki?

İlkokulda şiirleri dramatize ederek başladı. Lisede ‘Tiyatro Kolu’ kurarak şekillendi ve aynı yıllarda eğitim alarak devam etti.

BEN DİYE, KENDİM DİYE BİR ŞEY VAR MI, ONU BİLMİYORUM!

Şimdiye kadar canlandırdığınız rollere baktığınızda her role mutlaka kendinizden kattığınız neler olmuş?

Bilmem. Ben diye kendim diye bir şey var mı, kaldı mı onu bile bilmiyorum.

Sizi en etkileyen tiyatro eseri?

Tüm oynadıklarım. Emeğim oldu için. Oynamadıklarıma da hiç takılmam. Hani öyle idealimde şunu oynamak falan... Yok öyle bir takıntım. Ha ama bazen iyi bir rolün kötü oynandığını görünce de keşke ben oynasaymışım diyorum.

TELEVİZYON YÖNETİCİLERİ BENİ TINMIYOR!

Sadri Alışık Ödül Töreni’nde ödül verirken yaptığınız esprilerle programınızdaki Cem Özer’i anımsadım. Laf Lafı Açıyor’ programınızla bir çığır açtınız. Talk-show eşittir Cem Özer diye anılıyorsunuz. Oradaki dobralığınız, konuklarla samimi ve seviyeli sohbetleriniz, yastık altı hikayeleriniz… Özleyenler için af Lafı Açıyor’ programı müjdesi verecek misiniz?

Vermek istiyorum ama televizyon yöneticileri tınmıyor. Özlememişler seyirci kadar.

Yıllarca Laf Lafı Açıyor programınızda anlattığınız ‘Yastık altı hikayeleriniz hâlâ birçok kişinin yastık altında saklı. Neydi o anlattıklarınızdaki sır, ki insanları etkilemişti?

Laf ola beri gele seçmiyordum bana dokunan hikayeleri inanarak anlatıyordum. Ses tonum etkileyicidir üfleyerek konuşursam seyirci de etkilenir tavrında değildim. Samimiydim.

YAZILARIMDAN BASILMAYANLAR, BASILIP BİLİNENLERDEN ÇOK!

Sizin yazarlık yönünüz de var. Yirmidört Saat, A-Cemi Yazılar ve Yastık Altı Hikayeleri’ adlı 3 kitabınız da var. Yazmak oyunculuğunuzu ve hayatınızı nasıl besliyor? Neler hissedersiniz bir yazıyı yazıp bitirdikten sonra?

Ben kendime yazıyorum. Seviyorum yazdıklarımı ama başkası o kadar sevmez diye düşünüyorum. O yüzden basılmayanlar bilinmeyenler basılıp bilinenlerden çok.

‘Aile düzenini seviyorum. Bir ailede büyümediğim için bu benim eksikliğim. Ama aile kurmayı beceremedim.’ diyorsunuz. Evliliğin yürümesi için özellikle hangi taşların yerine oturması gerekiyor?

Bu sorunun cevabını bilseydim dört evliliğimden biri yürürdü en azından.

EVLİLİĞİ DÖRT KEZ BAŞARAMADIYSAM HEP KADINLAR MI KABAHATLI!

‘Dört evliliğimden edindiğim tecrübe; kadının erkeğe hayran olması gerekiyor.’ diyorsunuz. Nasıl yani?

E, işte benimkinde tersi olunca yürümüyor. Ama yürüyenlere bakınca böyle bir saptamam oldu. Elbette ki tek başına yeterli neden değil ama önemli nedenlerden biri. Dört kere de beceremediysem hep mi kadınlar kabahatli? Demek ki bende de var rahatsız bir taraf. Kadın ya da erkek, bir tarafın ötekine hayran olması gerekiyor. Bu erkek olursa denge bozuluyor, kadının erkeğe hayran olması, kadının erkeği baş tacı etmesi gerekiyor, o zaman yürüyor.

EVLİLİK ERKEĞİN OTORİTE OLMASINI GEREKTİREN BİR MÜESSESE!

‘Evlilik çok klasik, eski bir müessese. Evde erkeğin egemen olması şart.’ cümleniz dikkatimi çekti. Belki de kadın-erkek evlilikte eşit olmamalı.’ diyorsunuz. Eşit olmamalı derken…

Soyadı vermekten anlaşılacağı üzere; evlilik tüm dünyada erkek egemen bir müessese. Erkeğe kadın tarafından incelik verilmesi gerekiyor, ekonomik olarak evlilik müessesini taşıyan tarafın erkek olması gerekiyor. Demokratik değil erkeğin otorite olmasını gerektiren bir müessese ve bu ayrı bir roman konusu. Bak iyi fikir ben bu romanı yazayım yahu.

BİRİYLE BİR ÇATI ALTINDA YAŞAMAK METROPOL İŞİ DEĞİL!

Günümüzde modern evliliklerin bir süre sonra bitmesini siz neye bağlıyorsunuz peki?

Az önce söylediğim gibi modern evlilik diye bir şey yok biz var etmeye çalışıyoruz. Evlilik ya da arkadaş, eş, anne baba, biriyle bir çatı altında yaşamak metropol işi değil. Kasabada bile zor artık. Belki köyde falan…

MUTLULUK VE HUZUR KIÇIMA BATINCA AŞIK OLUYORUM!

İhtiyaç halinde aşık oluyorum’ diyorsunuz. Nasıl yani ihtiyaç halinde…

Sergüzeştten sıkılıp, yorulup da canım aşık olup aşk acısı çekmek isteyince... Yani mutluluk ve huzur kıçıma batınca! (Gülüyor)

Benim bildiğim, aşk öyle ihtiyaç filan dinlemez. Ummadığınız anda pat diye girer hayatınıza. Siz de böyle olmadı mı hiç?

İşte o pat diye girdiğini sandığın an ihtiyacın olan andır. Bilinçaltı bunu bilir. Hani hamile hiç yemediği bir şeye aşerer ya aslında bebeğin o gıdaya ihtiyacı vardır ya da bünyenin. Hani durup dururken ya da kadınlar mesela aylık dönemlerinde canı tatlı çeker insanın. Ya da tatlıdan sonra su içmek isteriz sebepsiz. Aslında sebebi tatlının bağırsaklardaki suyu emmesidir.

Aşk kapınızı çaldığında neler değişir sizde?

Bedenimde bir genleşme, ruhumda bir daralma oluyor. (Gülüyor)

HAYATIMI FİLM GİBİ YAŞAMAK İSTEDİM!

Yıllar önce Esin Maraşlıoğlu’na yaptığınız aşk ilanı ve evlilik sürpriziniz birçok kadının hafızasında. Bu tür incelikler hangi duygu yoğunlukları ya da hangi düşünceler sonucunda çıktı sizden? Çünkü milyonlarca erkeğin düşünemediği, çok özel ve çok farklı inceliklerdi bunlar.

Hayatımı film gibi yaşamak istememden ve anılarımı oluşturma çabamdan. Kendimi mutlu etmek için.

Peki neler devreye girdiğinde aşk pılısını pırtısını toplayıp gidiyor?

Sevgi ve arkadaşlık… Yakınlık, içiçelik…

SEVEN DEĞİL SEVİLEN, AŞIK DEĞİL MAŞUK OLMALI!

Kadınların size öğrettiği ve kattığı tecrübeler neler?

Aslında seven değil sevilen, aşık değil maşuk, erkek değil kadın olmalı.

Peki ya çocuklarınızın size yaşattıkları?

Onlar benim her şeyim. Mutluluk ve huzuru sonsuz ve karşılıksız olarak verenler onlar.

İnsanları çok iyi tahlil ettiğinizi gözlemliyorum. İnsanları çözebilmeniz neleri görüp yaşamakla ya da nelerle alakalı?

Doğru cevabın değil doğru sorunun peşinde olmakla ilgili. Deneyim, bilgi vs. İnsanın olduğu her yerde ürün vardır, felsefe vardır. İyi ve doğru bir gözle doğayı gözlemeye başladığında; içinde insanı, insan davranışlarını izlemeye başladığında, yaşamı seyretmeye başlarsın. Ben kendimin ve başkalarının yaşamını seyretmeyi, bu yaşamlardan etkilenmeyi tercih ediyorum. Bakışlarım sert, keskindir, tepeden tırnağa süzerim insanları. Onların şablonlarını çıkartırım; bu ister istemez yaptığım bir gözlemdir.

BAŞARI ÖNEMLİ DEĞİLDİR!

Cem Özer için başarı kıstasları nelerde gizli?

Yaptığım şeyin amacıyla ilgili. Amaç para kazanmaksa; o iş para kazandığında başarılıdır. Amaç güldürmekse; güldürdüğünde başarılıdır. Amaç bir dert anlatmaksa; anlatabildiğinde başarılıdır. Başarı önemli değildir. Amaç önemlidir. Ulaşmak istediğiniz amacın başarısından kimlere ne düşecek? Ne kadar insana yarayacak ve hayatlarını bir nebze de olsa olumlu anlamda değiştirecek? Başarıyı önemli, kalıcı kılan budur. Kalibrasyonu böyle ölçülür.

Ya mutluluğun anahtarları…

Bir tek Cem olsa cevap kolay. Ama birini mutlu eden şey diğerini mutsuz ediyor. Genel olarak yapmak istediğimi yapabilmek, ideallerime yakın olmak.

UKALALIK YAPILACAKSA, BUNUN EN İYİSİNİ BEN YAPARIM!

Ukalalığa tahammülünüzün olmadığını biliyorum. Böyle davrananlara verdiğiniz cevap nasıl oluyor? İnceden dokundurarak mı yoksa direk mi…

Hayır, o zaman içimden bir ses ‘Burada ukalalık yapacak biri varsa o da benim’ diyor ve karşımdakinden daha ukala bir Cem devreye giriyor. Gerek iş hayatında gerek özel hayatta ukalalığa tahammülüm yok. Ukalalık yapılacaksa, bunun en iyisini ben yaparım. Ben yapmadığıma göre başkasının yapmasına da tahammülüm olmaz.

Yalın ama dikkat çekici giyinmeyi seviyorsunuz. Çok sevdiğiniz bir şeyi sürekli giymek istemenizin nedenini ne peki?

Bilmem. Elim hep ona gidiyor. Hep aynı şeyleri giyerim çünkü sevdiğim bir şeyi sürekli giymek istiyorum. Renk ve kumaş uyumunda hassasımdır.

PARAYI YÖNETEMEDİĞİM İÇİN ÇOK ŞEY KAYBETTİM!

Bilmediğimiz bir özelliğiniz var mı, duymadığımız ya da duyunca şaşıracağımız?

Burada muzip Cem cevap veriyor. Evet aslında çatal bir kuyruğum var ve ben bir seri katilim. Aynı zamanda da Ergenekon’un gizli lideriyim. (Kahkahalar…) Kin, intikam duygusu ve kibir yoktur bende. Yalan söylemem. Bazen cezalandırılacağımdan korktuğum için doğruyu gizlerim. Bir de parayı yönetemiyorum bir türlü. Bugüne kadar parayı yönetemediğim için çok şey kaybettim.

Dönüp baktığınızda çocukluğunuzdan size kalanlar…

Zor bir çocukluk… Çocukken keyifliydi ama büyüyüp de baktığımda, kendi çocuklarıma olan ilgimi gördüğümde aile anlamında çok yalnız bir çocukluk geçirmişim. Kendim çözerdim problemlerimi. Bu da beni güçlü kıldı.

BİR GAZETEDE YENİDEN KÖŞE KAPMAK İSTİYORUM!

Stand up gösterilerinize tekrar başladınız ve devamı da gelecek. Bundan sonra yapmak istedikleriniz arasında başka…

Sinema ve tiyatroda yönetmenlik ve senaryo ya da genel anlamda yazmak... Bir gazetede yeniden köşe kapmak… Yazanlara bakınca yazdığım dönemlerde uğradığım sözlü saldırılar geliyor aklıma ve o insanlar nerede şimdi diye düşünüyorum. Herhalde nedamet getiriyorlardır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!