Tarih beni beraat ettirir

Güncelleme Tarihi:

Tarih beni beraat ettirir
Oluşturulma Tarihi: Haziran 13, 2008 00:00

Cezaevi günlerini "Bedel" adlı kitabında anlatan Tuğba Özay, yine çok konuşulacak açıklamalarda bulundu.

Haberin Devamı

Tuğba Özay fotoğrafları

Cezaevinde geçirdiği 167 günü "Bedel" adlı kitabında anlatan Tuğba Özay, yine çok konuşulacak açıklamalarda bulundu. Cezaevine girmesinin ardında bambaşka sebepler olduğunu ileri süren Özay, "Şu an Fidel Castro'nun 'Tarih Beni Beraat Ettirecektir' kitabını okuyorum. Neden cezaevine girdiğimle ilgili gerçekler zamanı geldiğinde ortaya çıkacak, tarih beni beraat ettirecektir" dedi. Ünlü manken, cezaevindeyken üyesi olduğu CHP'den hiç kimsenin kendisini arayıp sormamasına çok üzüldüğünü de sözlerine ekledi.

- "Bedel" adlı kitabınızdan söz edeceğiz, ama öncesinde bir şey sormak istiyorum. Cezaevindeyken süt ve ekmekle yaptığınız o güzellik maskesi gerçekten cildinize iyi geldi mi?
Ayy, o çok kötü kokuyordu Sema! Fakat müthiş bir maskeydi. Meğer biz bugüne kadar dünya kadar parayı boşu boşuna kozmetiğe yatırmışız! En güzeli su, sabun, doğal yöntemlermiş meğer. Orada birçok doğal maske denedim. Tabii yapılanlar çok kötüydü ama olaya hep iyi pencereden bakmaya çalıştım. Dolayısıyla bunun pozitif etkisini de gördüm.

- Bu anlamda cezaevinde öğrendiğiniz en ilginç şey ne oldu?
Çişin saça iyi geldiği öğrendim mesela! Özellikle de bebek çişinin... 2 tane bebeğimiz vardı. Ben hiç denemedim ama deneyenler oldu. Bebek çişi saçı gürleştiriyor ve canlandırıyormuş. Farklı dinlerin, kültürlerin, dillerin bir arada olduğu bir koğuştu benim yattığım... Dolayısıyla herkes kendi kültüründen bir şeyler yapıyordu. İçeri girdiğim günden itibaren hep şunu telkin ettim kendime: "Tuğba yurtdışında yatılı bir okuldasın. Dünyanın birçok yerinden öğrenciler var ve sen onlarla aynı havayı teneffüs ediyorsun. İngilizceni ilerleteceksin, çok şey öğreneceksin." Öyle de oldu...

Haberin Devamı

- Cezaevine girdiğiniz ilk günlerde menajeriniz vasıtasıyla İbrahim Tatlıses'ten bir türkü istediniz. "Dertlerim türlü türlü, nice dertler çektim, bu başka türlü" diyordu türkü... Cezaevi hiçbir şeye benzemiyor değil mi?
Evet, orası bambaşka. Görmeden anlamazsın, bilemezsin. Allah kimseyi düşürmesin. Ben orada şunu yaşadım: Dibe vurduğunuzu hissettiğiniz an, tekrar yukarı çıkmak için büyük bir mücadele içine giriyorsunuz. Bu arada dibe vururken de sağınızda, solunuzda çok şey kırılıp dökülüyor. Yıpranıyorsunuz ama temizleniyorsunuz da. Ve yukarıya her şeyi geride bırakıp çıkıyorsunuz. Yani kazanarak çıkıyorsunuz. Ben de bunu yaşadım. Sabrettim, başardım ve işte karşınızdayım...

- Peki içeride sizi en çok ne kızdırdı?
Hakkımda yazılanlar ve yapılan yorumlar.

- Kitabınızda bu konuyla ilgili bir bölüm de var. TV sunucularına, köşe yazarlarına olan kızgınlığınızı dile getirmişsiniz.
Beni eleştirenler kadar savunanlar da oldu. Sonuçta ben ne yapmıştım da cezaevine girmiştim? Bunun altını bir deşmek gerek. Ama şimdi zamanı değil. Zamanı gelince tüm gerçekler ortaya çıkacaktır. Kitabımı okuyanlar ne demek istediğimi anlayacak. Birçok cümlem, neden cezaevine girdiğimin ifadesidir. Şunun altını bir kez daha çizmek istiyorum, benim yaşadıklarım, özgürlüğümü altı ay elimden alacak bir şey değildi. Ortada hiçbir şey yoktu. Ama her şey çok güzel sunuldu, çok güzel köpürtüldü, güzel bir şekilde arz edildi ve sonucunu da en kötü şekilde yaşadım. Bundan sonra her şeyin güzel olması gerekiyor. Kimseye bir kırgınlığım yok aslında. Bu kitapta içimden ne geçiyorsa yazdım. Yanımda olanları da yazdım, reyting kaygısı yüzünden beni yerden yere vuranları da... Aslında hepimiz onların da neler yaşadığını gördük, duyduk. O kişi benimle ilgili ekranda atıp tutarken, bir anda polis tarafından götürüldü, sorgulandı, savcılığa çıkarıldı. O da ona yetti herhalde. Demek ki ne varmış; bilip bilmeden atıp tutmak, insanları yaralamak, ağır şekilde eleştirip de kendini aklamaya çalışmak doğru değilmiş! Çünkü hepimiz insanız. Hele ki böyle bir sistemde her an her şey başımıza gelebilir. O yüzden yaralamak, karalamak yerine, anlamaya çalışmak gerek... O sunucu hanım işte bunu yapmalıydı.

- Elif Güvendik'ten mi söz ediyorsunuz?
Evet... Allah korusun ama o da içeri girmiş olsaydı, ben kendisine orada kucak açardım. Allah kimseyi düşürmesin. Ben Elif'i daha sonra gördüğümde yanıma geldi, sarıldı, "çok geçmiş olsun" dedi.

- Peki siz bir köşe yazarı ya da gazeteci olsaydınız, Tuğba Özay için ne yazardınız?
Tuğba Özay'ı eleştirirdim. Ama onun açık yürekliliğini, duygularıyla hareket etmesini, böyle bir dünyada bu kadar insani düşünmesini eleştirirdim. Tuğba Özay, altı ay hapis cezası almasını gerektirecek ne yapmış ki? Ben açıksözlülüğümün kurbanı oldum. Bu sadece benim değil, benimle konuşan herkesin düşüncesi...

- Siz her zaman CHP'li olduğunuzu, partiye sonuna kadar destek vereceğinizi söylerdiniz. Kitabınızda bu konuyla ilgili olarak da "çok konuştum" diyor ve üstü kapalı şekilde politik sistemi sorguluyorsunuz. Ne anlatmaya çalışıyorsunuz?
Önce şunu söylemek istiyorum. Ben Cumhuriyet Halk Partisi'nde görev alan insanları savunmuyorum. Parti başkanının, yardımcılarının falan savunucusu değilim. Ben, Atatürk'ün kurmuş olduğu partiyi, sosyal demokrasiyi savunan bir gencim. Ben bunları savunurken öyle çelişkili bir şekilde gündeme getirildim ve benimle ilgili öyle çelişkili bir gündem yaratıldı ki, savunduklarım ile yansıtılan Tuğba Özay görüntüsü çok tezattı. Bu tezat, bilinçli bir şekilde yaratılmak istendi, başarılı da olundu!

- Peki cezaevinde yatmanız sizi fikirlerinizi savunmaktan vazgeçirdi mi?
Asla! Duyarsız bir insan olamam. Her devrin kadını asla olamam! Bugün sağcısı, solcusu, islamcısı fark etmez, toplumun huzuru, iyiliği için kim ne yapıyorsa, herkese saygılıyım. Bugün beni bakımlı, güzel ve şık halde görüyorsunuz. Benim bir de iç dünyam, bir fikrim, bir görüşüm var. Bana göre bu ikisini harmanlamak çok güzel. Ben çirkin değilim, çok güzel bir kadınım. Çok güzel oluşumun yanında da çok duyarlı, kafası çalışan biriyim. Toprağım için canını verecek insanlardanım. Dolayısıyla gerekçe gösterilen suçtan dolayı cezaevine girdiğim için çok büyük rahatsızlık duyuyorum. Ben bir inanç uğruna, bir mücadele uğruna girseydim, asla ve asla gocunmazdım. Bu ülkede orman yangınları oldu, ben çıkıp "Bu topraklar satılıyor, vatan elden gidiyor" dedim. Ben çok konuştum, anlıyor musunuz? Çok konuştum diye bana uyarılar bile geldi.

Haberin Devamı

- Kim uyardı sizi?
Tabii öyle direkt söylenmedi ama çaktırmadan "çok konuşma"yı ima edenler oldu. Ben orman yangınlarından söz ettikçe, eleştirildim. Ama içeri girdiğim zaman gazete manşetlerinde yangınlarla ilgili olarak "Tuğba Özay haklı çıktı" diye haberler vardı. Umarım bu yaz orman yangını falan olmaz. Artık yanmayalım. Hiçbirimiz yanmayalım. Ben de yanmayayım! Bu kadar...

Bende hayatı keşfedenler bana hayatı zindan ettiler
Bir çiçeği sevmişsen, sevmişsindir. Yakana takmışsan, takmışsındır. Sen zaten o çiçeği eline almışsan, ona ilgi duyduğun, sevdiğin için almışsındır. Ve sen onun kokusunu içine çekip, güzelliklerini keşfedip ondan sonra o çiçeği soldurup atarsan, olmaz! O çiçek ölebilir, yok olabilir, o ayrı. Ama izi, kokusu kalır. Ve sen o çiçeği atmadan önce hayata döndürmelisin. Bana göre herkesin yaşadığı şeylerin arkasında durması gerekiyor. Sonucu ne olursa olsun... Bir kadın kalkıp ishal ağızlı olmuyorsa, sen hiç olmamalısın. Bir erkek böyle bir şeyi kendine yakıştırmamalı. O yüzden kimsenin ismini zikretmiyorum. İnsanlara geçmişi anımsatırsam, kendi söylediklerinin içerisinde boğulurlar. Ben çok sevildim. Çünkü sevilmeyi hak eden biriyim. Her şeyden önce bende doğallığı, dostluğu gördüler. Benimle hayatlarındaki birçok ilki yaşadılar. Hayatı keşfettiler benimle. Ama bana hayatı da zindan ettiler. Artık yok! Bundan sonra hayat beni yönlendiremez. Ben hayatı yönlendireceğim...

- Peki cezaevindeyken CHP'den birileri sizi ziyarete geldi mi, moral verenler oldu mu?
Dışarı çıktıktan sonra Cumhuriyet Halk Partisi'nden telefonlar aldım. Kadın kollarından, milletvekillerinden çok telefon geldi. Ama içerideyken destek gördüğümü söyleyemem. Kimse arayıp sormadı. Aslında hak veriyorum. Çünkü herkes gibi onlar da neyin ne olduğunu bilmiyor olabilirler.

Haberin Devamı

- Şu an parti üyeliğiniz devam ediyor mu, çünkü üye olmadığınız da söylendi?
Bir üyeliğim var mı yok mu hiç ilgilenmedim. İlgilenmeyi de düşünmüyorum. Ama gelecekle ilgili planım, programım var.

- Yine yolunuza CHP ile mi devam edeceksiniz?
Sonuçta bu yönetim gidicidir, partinin başına başkası gelir. Onlarla yoluma devam ederim... Ben bu kitapta kafama takılan her şeyi sordum, yazdım. Okuyanlar ne demek istediğimi anlayacak. Ve gerçekler zamanı geldiğinde ortaya çıkacak.

- Peki, kendiniz için, kime ne sormak isterdiniz?
"Gerçekten suçlu muydum?" diye sormak isterim mesela. Olay sadece özgürlükten mahrum kalmak değil. Kamuoyuna bu şekilde yansıtılacak kadar kötü müyüm, gerçekten bu cezayı hak ettim mi? Bu soruları kime mi soruyorum, onlar kendilerini bilirler... Savcılıktan serbest bırakılma kararım çıkmıştı. Ama akşamında tutuklandım. O arada ne oldu, kim düğmeye bastı? Dediğim gibi çok yakında gerçekler çıkacak ortaya. Ben şu an Fidel Castro'nun bir kitabını okuyorum. Kitabın adı "Tarih Beni Beraat Ettirecektir"... Onun olayları çok farklı ama özüne baktığımda sistemin aynı olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla tarih beni beraat ettirecektir. Kamuoyuna yansıtılmak istenen Tuğba değilim ben. Üzülüyorum, çünkü önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan daha zor. Ben zoru severim. Bunu da başaracağım, göreceksiniz. Gerçekler ortaya çıkacak!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!