Soyadına bakmayın o pek uysal sayılmaz

Güncelleme Tarihi:

Soyadına bakmayın o pek uysal sayılmaz
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 09, 2002 00:00

EmekliliÄŸi geldiÄŸinde, tiyatro yöneticilerini karşısına alıp ‘‘Tamam ama siz kapıdan gönderirsiniz, ben bacadan girerim. Çünkü ben tiyatromdan ay-rıııl-maaam’’ diyen Suna Pekuysal, dediÄŸini yaptı. Åžimdi Hasır Åžapka adlı oyundaki rolünün yanısıra bir de atv'de Yeter Anne adlı dizide milleti gülmekten kırıp geçiriyor. Ama Yeter Anne'de ‘‘oynadığı’’ söylenemez, çünkü o kendisi! Yine de dizideki oÄŸlu Özkan UÄŸur'a yaptıklarını, gerçek hayattaki oÄŸlu Ali Said Köknar'a yapmıyor. Belki röportaj randevusu isteyen gazetecilere, aptalca konuÅŸanlara, yolda kafasını bozanlara ya da Türkiye'deki gidiÅŸata... Kireçlenmenin mahvettiÄŸi bedenine raÄŸmen sahnede koÅŸturmayı bırakmayan Pekuysal, aÄŸrılarını da eÄŸitmiÅŸ; oynarken ortaya çıkmalarına izin vermiyor! Onlarla oyundan sonra tek başına boÄŸuÅŸuyor. 13 yaşından beri 500'den fazla oyunda, 100 civarında filmde, birçok televizyon dizisinde rol alan Pekuysal, bugün 69 yaşında. ‘‘Allah tiyatromdan ayırmasın’’ diyor.Babası Ä°lhami bey, o 1933'te doÄŸduktan sadece yedi ay sonra, henüz 27 yaşındayken ölür. Onlarınki hazin bir hikayedir: Harbiye'de okuyan Ä°lhami bey bir gün attan düşer. Kalçası kırılır. Ancak dönemin tıp koÅŸulları, kırığın yanlış kaynamasına neden olur ve 20 yaşında hayatını koltuk deÄŸnekleriyle sürdüremeyeceÄŸine karar veren Ä°lhami bey, kendini yataÄŸa mahkum eder. Son yedi yılını yatakta geçirecek ve konak komÅŸularının kızı Hadiye ile ölmeden birbuçuk sene önce, yatakta evlenecektir. Yedi aylıkken terketmek zorunda kalacağı kızının adını o koyar: Adile Suna. Adile annesinin, Suna çok sevdiÄŸi bir tangonun adıdır. Soyadı kanunu çıkmadan önce vefat ettiÄŸi için, Suna annesinin kızlık soyadı olan Pekuysal'ı alır.Suna Pekuysal CaÄŸaloÄŸlu'nda, daha doÄŸrusu CaÄŸaloÄŸlu Halkevi'nde büyür. Çünkü ‘‘sahneye hevesli’’ annesi, profesyonel tiyatronun olmadığı yıllarda Halkevi'nde amatör tiyatroculuk yapmakta; Suna da okul dışındaki zamanını, annesinin yanında geçirmektedir. O zamanlar Halkevi'ndeki oyunların dekorunu yapan ReÅŸat Bulaner, Suna'nın ‘‘ikinci babası’’ olur. Yani o dekor yapmakta, annesi ‘‘içinde’’ oynamaktadır, ki yıllar sonra Suna da aynı kaderi paylaÅŸacak, kocası Ergun Köknar dekor yapar, sahneye oyun koyarken, o da bu oyunların içinde oynayacaktır yıllarca. Darülbedayi kurulduÄŸunda, annesi ikinci evliliÄŸinden olan iki kızı nedeniyle oraya geçemez. Ama tiyatro ile iliÅŸkisi hayatının sonuna kadar tüm oyunları seyrederek sürecektir, ki çoÄŸunda kızı olacak, ona hep ‘‘Beni sen tamamladın yavrum, sende gerçekleÅŸtirdim yapamadıklarımı’’ diyecektir.Suna Pekuysal'a hayat, doÄŸrusu tiyatrodan baÅŸka seçenek sunmaz. Darülbedayi çocuk tiyatrosunun kurucularından Ferih Egemen bir gün Halkevi'ne gelir ve annesinin provasının bitmesini bekleyen küçük Suna'yı ‘‘alır.’’ Henüz 13 yaşında olmasına raÄŸmen, Efe Ali adlı oyunda masal anlatan Ä°nci Abla rolüyle Darülbedayi'ye adım atar Suna. Ardından Sihirli Pabuçlar, Külkedileri, Pollyanna'lar, Kırmızı Kediler gelir. Ki o çocuk oyunlarına çocukları bahane ederek büyükler gelmektedir o zaman.AY ÖLÃœ YIKAYICI GELDÄ°!Eh Ankara'da konservatuvara gitmek farz olmuÅŸtur, ama nasip olmaz. BaÅŸvuru tarihini kaçırırlar çünkü. Zaten Dram Tiyatrosu'ndan küçük roller gelmeye baÅŸlamıştır. Ä°lk önemli rolü, Gelin adlı oyundaki bulaşıkçı kızdır. Tek cümlesi vardır, ikinci perdenin sonunda ‘‘afedersiniz efendim geçiyordum da...’’ der. O zamanlar en iyi rolleri, bugünkü gibi ‘‘hemen’’ kapmak mümkün deÄŸildir, sahneye ‘‘had bilinerek’’ çıkılmaktadır, alt yapı saÄŸlanacak, iyice piÅŸilecektir önce. Az üzülmezler, aÄŸlamazlar bu yüzden; bize niye rol verilmiyor diye. Bu durum, dönemin starlarıyla arasında hoÅŸ bir anekdota da neden olacaktır:Yer Tepebaşı Dram Tiyatrosu. Cahide Sonku, Åžaziye Moral, Bedia Muvahhit ve Şükriye Atav, sohbet etmektedirler ki içeri Suna Pekuysal girer, ‘‘Yahu ne zaman öleceksiniz de bir rol oynayabileceÄŸiz?’’ der. ‘‘Ay bu da kim?’’ diye sorar, sonradan aynı sahneyi paylaÅŸacağı Cahide Sonku. ‘‘O ne biçim laf’’ diye karşı çıkarlar ama hepsi gülerler. Aradan zaman geçer. Yeni Sahne'de Çöpçatan adlı oyun sahnelenmektedir. Bir gün Şükriye Atav ‘‘yerime birini bulun, sesim çok kötü, galiba oynayamayacağım’’ der. Bundan haberi olmayan Suna Pekuysal, her zamanki gibi uÄŸramış, kulisi kolaçan etmektedir. Onu gören Atav'ın rengi atar, ‘‘Ölü yıkayıcı geldi!’’ diye bağırır. Sonradan şöyle anlatacaktır Pekuysal: ‘‘Onun için geldiÄŸimi zannetti herhalde, o anda sesi açıldı.’’Yıllar sonra Bedia Muvahhit'in ona yaptığı, belki de o günün intikamından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir: Bir Ziyaret adlı oyunda, rolü küçüktür ama olsun, Bedia Muvahhit'le aynı sahneyi paylaÅŸacağı için bir ay uyumaz. Muvahhit ‘‘dünya muzibi’’ bir kadındır. Oyunda gofret yiyip onu çekiÅŸtiriyorlardır. Bir gün oyuna erken gelir Muvahhit. Bir tahta parçasını kahverengiye boyatmış, gofret diye rafa koydurtmuÅŸtur. Pekuysal'ın sahnesi gelir, her zamanki gibi gofretin paketini sıyırıp, hızla ısırır, tahta... Arkasını döner, sahnedeki balkona oturmuÅŸ gofretini yemektedir Muvahhit.KULÄ°S FARESÄ°, PROVA CADISI Bu rol ‘‘kapamadığı’’ günlerde, yasak olmasına raÄŸmen sürekli kulistedir. Bütün replikleri ezbere bilir. Bir gün yine dalmış provayı izlerken, Muhsin ErtuÄŸrul tarafından kulağı çekilir, adı ‘‘kulis faresi’’ konur. Bir baÅŸka oyunda yakalanmamak için perdeye sarınmış izlerken perde kapanınca sahnenin ortasına kadar perdeyle birlikte gider, gelir. Sonraki yıllarında ise Haldun Dormen tarafından ‘‘prova cadısı’’ ilan edilir. Çünkü bir an önce oyuna çıkmak istediÄŸi için, provalardan nefret eder, oyun çıkıncaya kadar ‘‘cadı’’ kesilir, oyun çıkınca ise keyfine diyecek olmaz. Dormen, anılarında ise ‘‘sahne canavarı’’ diye bahseder Pekuysal'dan: ‘‘Oraya çıkınca her ÅŸeyi unutturuyor, sanki dimdikmiÅŸ gibi görünüyor ve 18 yaşındaki bir gencin enerjisiyle seyircisini mest ediyordu.’’‘‘Haddini bilerek’’ sayısız oyunda rol alır. YeÅŸilçam döneminde sinemada, televizyon döneminde dizilerdedir. Oyunculuk aÅŸkı yüzünden, evlilik ve çocuk aÅŸkını geç yaÅŸar. 1963'te Cevat Fehmi'nin Küçük Åžehir adlı oyununda tanışır, dekorcu ve rejisör Ergun Köknar'la. Köknar, ‘‘40 güne kalmaz bu kızı alacağım’’ demiÅŸ, 1964'te evlenmiÅŸlerdir. Bir yıl sonra Köknar, Romeo ve Jüliet'i koyar sahneye, Suna Pekuysal'a da dadı rolünü verir. ‘‘Bu çok dramatik bir rol, seyirci güler bana Ergun’’ deyince, ÅŸu cevabı verir: ‘‘Unutma sen bir komedyensin, komik deÄŸil.’’ Mahçup olmamak için deliler gibi çalışır Cüneyt Türel'in Romeo, Tijen Par'ın Jüliet olduÄŸu oyun için, aÄŸlatır seyirciyi. Ä°talya'da Romeo ve Jüliet'i henüz izlemiÅŸ olan Altan Erbulak, ‘‘Gelsin Ä°talyanlar dadı nasıl oynanırmış görsün’’ der. SAÄžLIÄžINI VERDÄ°, ANNELİĞİ ALDIOÄŸlu Ali Said Köknar'ı, 39 yaşında, doktorların ve eÅŸinin tüm itirazlarına raÄŸmen inat edip doÄŸurur. Ä°tiraz ederler çünkü bir film çekimi sırasında düştükten sonra saÄŸlığına olan olmuÅŸtur. Dokuz ay boyunca o ağırlığı taşıması çok risklidir. Kimseyi dinlemez. DoÄŸumdan soru iÅŸareti ÅŸeklinde çıkar. Omurgasını iyice zedelemiÅŸtir. PeÅŸpeÅŸe ameliyatlar geçirir, birinde de bir böbreÄŸini verir. Ama ‘‘iki büklüm’’ halinin oyunculuÄŸuna engel olmasına asla izin vermez. 50'den fazla yılını verdiÄŸi tiyatro da ‘‘malulen’’ emekli etmez onu, ne zaman ki yaÅŸ haddi dolar, emekliliÄŸi gelir. Gelir de...‘‘Bakın’’ der. ‘‘Tamam beni emekli ettiniz, güzel. Ama beni siz bu kapıdan gönderirsiniz, ben bacadan yine girerim. Tiyatromdan ay-rıııl-maaam. Sanatçının emeklisi olmaz, ben ancak sahnede ölebilirim. Bu iÅŸ bu kadar!’’ Nitekim dediÄŸi gibi olur. Artık kulis faresi, ölü yıkayıcı, prova cadısı deÄŸildir (hatta artık provaları sever, sık unuttuÄŸundan) ama sahne cadılığı aynen devam etmektedir. EÅŸiyle kurduÄŸu Ãœsküdar Oyuncuları nedeniyle bir, Egemen Bostancı'nın Åžan Tiyatrosu nedeniyle iki yıl ayrı kalması dışında, 1955 yılında kadrolandığından beri Åžehir Tiyatroları'ndadır. Ee canım, hakikaten sanatçının emeklisi olmaz; anneanneyi, babaanneyi, yaÅŸlı komÅŸuyu kim oynayacaktır ki!KomÅŸu deyince... Sahici bir komÅŸu teyzedir Suna Pekuysal. Daha doÄŸrusu mahallenin muhtarı. ‘‘Hani dizi var ya, o benim’’ der. Çünkü sokakta adres arayan birini görünce pencereyi kapayıp içeri girmez, uzun uzun tarif eder, kendi deyimiyle ‘‘etrafçıdır’’, olan biten her ÅŸeyden haberdardır. Ãœsküdar'da, ÅžiÅŸli'deki evlerinden ayrılırken komÅŸuları aÄŸlamıştır arkasından. Çünkü ‘‘burnu havada tiyatrocu’’ deÄŸil, onlar gibidir gerçekten de. Dizi de olsa, oyun da, çarÅŸamba günü, pazara gitme günüdür. Suna Pekuysal'dan röportaj randevusu almak kolay olmadı. Üç-dört hafta kadar, arada bir telefonda azarlayarak beni süründürdü. Azarların nedeni, kimi zaman ‘‘Ne soracaksın? Ben yeni çıkmadım ki. Beni diÄŸerleriyle karıştırmayın’’dı, kimi zaman, ‘‘Ama ben her yere çıkmam, eksiteceksiniz beni!’’ Peki ben ne yaptım? Sonunda görüştüğümüzde, ona gerçeÄŸi ‘‘itiraf ettirdim.’’ Korka korka da olsa sorduÄŸum soru ÅŸuydu: ‘‘Siz pek uysal deÄŸilsiniz ama deÄŸil mi?’’ Hemen ‘‘hayır’’ dedi. ‘‘Hiç deÄŸilim. Yeter Anne'deki rol, sanki benim için yazılmış. Ben oynamıyorum ki. Öyleyim. Sağım solum belli olmaz, birden parlarım. Ama bak insan olarak uysalımdır, her ÅŸeye uyarım. Parlasam da saman alevi gibi hemen sönerim, hiç kin tutmam.’’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!