Sirke gibi keskin sözlük

Güncelleme Tarihi:

Sirke gibi keskin sözlük
Oluşturulma Tarihi: Ocak 01, 2012 00:00

Cesur 4 Yüz ekibi bu hafta yine zorlu bir işe soyundu. Sivri çıkışları ve acımasız yorumlarıyla tanınan yazarlarımız bu kez kendilerini koydu hedef tahtasına; Ekşi Sözlük’e benzer şahsi sözlükler hazırladı.

Haberin Devamı

Dost ve düşmandan kendileriyle ilgili yorumlar toplayan 4 Yüz, gündem yaratacak yepyeni bir dosyayla karşınızda Çekim yapacağımız stüdyoya adımını ilk atan isim Enis Berberoğlu oldu. Başında kasketi ve spor tarzıyla keyifli ama aceleciydi. Şahsi sözlük hazırlama konusunda fikrini sorunca yumuşak bir dille de olsa Ekşi Sözlük’ü eleştirdi: “Sözlük olsun, özgür de olsun. Ama sübjektifliğiyle ilgili bir derdim var benim.

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e57a
Sübjektif olmasın demiyorum ama bir endazesi olsun diyorum. Tamam, benimle ilgili ‘Enis sarışındır’ desinler özgürce. Desinler de ben sarışın değilim ki. O konuda ne yapacağız?”  Tam o sırada Sedat Ergin belirdi kapıda. Her zamanki gibi çekimlerin en çekingeniydi. Ama günlük yazısını yetiştirmesi gerektiği için, “Ne istersen yapıyorum Sebati. Yeter ki bir an önce yazımın başına döneyim” dedi ve ondan istenenleri harfiyen yerine getirdi. Bir ara ellerindeki klavyelerle fotoğraf editörümüz Sebati Karakurt’a saldıran Enis Berberoğlu ve Sedat Ergin gülüşmelere neden oldu. Ama asıl kahkaha Berberoğlu’nun “Aile içi şiddete karşı kampanya yapınca biz de mecburen Sebati’yi dövüyoruz. Bu aile içi şiddet yorumunun resmidir” deyince patladı.Ardından Ertuğrul Özkök katıldı aralarına. Biraz canı sıkkın olan Ertuğrul Bey, mor ve beyaz renklerdeki kıyafetiyle yine en iddialı pozları verdi. Bir önceki gece iyi uyuyamadığı için yorgun olduğunu söyleyen Özkök yine de çekim boyunca ıslık çalmayı ihmal etmedi. Sedat Ergin’in fotoğraflarına bakan Özkök’ün, “Sedat gene mi somurtkan?” sorusu gülüşmelere neden oldu.Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök’ün verdiği poz için “Güzel hareket ama ben asla böyle oturmam” diyerek girdi stüdyoya. Özkök’ün tişörtünü beğendiğini söyleyen Hakan, “En az 20 yaş gençleşmişsiniz” diye iltifat etti Özkök’e. Ama Karakurt’a sorduğu, “Dudaklarıma ironik bir kıvrım kondurayım mı?” sorusuyla günün adamı oldu.

Haberin Devamı

Aşırı iltifatları düzelttirdim
ENİS BERBEROĞLU

Haberin Devamı

“Aslında 100 kişilik bir liste yaptım ama yer durumundan dolayı atmak zorunda kaldım” demek isterdim ama öyle değil... Çünkü konuyu seçince kurumsal kimliğim yani görevim öne çıktı. Her gün bir şekilde temasta bulunduğum siyasilerden, işadamlarından, tanıdığım sanatçılardan talepte bulundum. İki tanesi önemliydi, kısa süre basket oynadığım Beşiktaş’ın başkanıyla, istemeden kırdığım Okan Bayülgen... İkisi de sağolsunlar kırmadılar, yazdılar. Aşırı iltifatları kaynağına düzelttirdim, kalanı bana yetti. Samimiyetle söylüyorum, sinirleneceğim hiçbir giriş yoktu zaten. Kemal Kılıçdaroğlu beni en iyi çalışan siyasetçi olmuş, etkilendim. Ertuğrul Bey için yazmaya kalksam, Hürriyet Sırları’na ihanet olur. Sedat bana, ben Sedat’a yazsam ikimiz de rezil oluruz. Bu yola yeni düşen Ahmet Hakan için tüm samimiyetimle iyi bir şeyler yazarım ama diğerleri kıskanır, umum neşriyat müdürlüğüme yakışmaz diye korkarım.

Haberin Devamı

Mahallemin dışındakilerin kapısını çaldım

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e57c

SEDAT ERGİN

Tanıdıklarınızdan, dostlarınızdan kendinizle ilgili bir şey istediğiniz zaman sanki kendiniz için methiye topluyormuşsunuz gibi bir görüntü doğuyor. Bu nedenle kendi mahallem dışındaki bazı isimlerin de kapısı çaldım. Ekşi Sözlük’ten bazı alıntılara da yer verdim. Bunların çoğu Milliyet’te genel yayın yönetmeni olduğum dönemle ilgili. Ayrıca, daha çok basın dışından konuklar, örneğin müzik çevrelerindeki arkadaşlarım olsun istedim. Beni çok sinirlendiren bir metin olmadı doğrusu. Yalçın Doğan’ın ve Ayça’nınkilere çok güldüm. 1980’lerde Cumhuriyet’te haberleri geç teslim ettiğim doğru. Hatta o dönem Yalçın Bayer, “Sedat taşra baskıları için değil, sadece şehir baskıları için yazar” diye bir laf attı ortaya ve çok tuttu. Şimdi de Hürriyet yazı işlerinde benzer bir ruh hali var. Ekipten herkes için yazacak çok şey var. Örneğin Enis’le ilgili olarak kafasının çalışma tarzının ne kadar değişik olduğuyla ilgili bir not yazardım. Ertuğrul Özkök’e gelince, tek bir yoruma sığmaz. Bence onunla ilgili özel bir sayı yapmamız lazım. İçinde muhtelif kategori ve başlıklar olmalı: ‘Özkök ve Kadınlar’, ‘Özkök’e Göre Basın Etiği Ne Değildir’, ‘Ertuğrul Özkök ve Ertuğrul Özkök’ gibi...  Ahmet için herhalde sürpriz faktörünü vurgulardım. Köşe yazarlığının en önemli becerilerinden biri her gün okurunda, ‘Bugün ne yazdı acaba?’ merakını tetikleyebilmesi, bu merakı canlı tutabilmesidir. Ahmet’in bu yeteneği muazzam. ‘Bonus’ olarak baharat, renk ve polemik de var...

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e57e

Haberin Devamı


Sözlük denen formata hep imrenerek bakmıştım
AHMET HAKAN

Önce Twitter’daki takipçilerimden yorum istemeyi düşündüm fakat önünde sonunda bir ‘seçme’ söz konusu olacağı için vazgeçtim. Dostlarımdan istemeyi düşündüm fakat onları böyle bir emrivakiyle karşı karşıya bırakmak istemedim. Sonra düşündüm: Ben aslında sözlük denilen formata hep imrenerek bakmış biriyim, o halde neden o format içinde kalarak bir şeyler yazmayayım? Ve kendi sözlüğümü yapmaya karar verdim. Konuları seçerken kafama göre takıldım. Sıfır sansür uyguladım. Sansür yapacağım alanlara zaten girmem. Benim hakkımda söylenenleri başkasına sormak yerine bugüne kadar yazılıp çizilenler arasından derledim. Kızdıranları da, gururumu okşayanları da o listeye ekledim. Yaşadığım bol çatışmalı ortamda kendime yeni cepheler açmak istemiyorum.

Haberin Devamı

Şebek kelimesini bile sansürlemedim
Ertuğrul ÖZKÖK

Kimden yorum istediğimi açıklayamam. Çünkü adları gizli kalmak şartıyla yazdılar. Yani ‘hayalet yazar’ bunlar. Ama portrelerini tarif edebilirim. Sekiz kişiler. Yaşları 24-63 arasında. Üçü kadın, beşi erkek. Aralarında bir de ‘HGY’ var. Yani hayalet gay yazar. Kişilikli, esprili, beni seven ama hakkımda düşüncesini serbestçe yazabilecek kadar özgür ve tabii ki, zeki insanlar. Yorumlardan biri ‘kolektif yorum’ olarak değerlendirilebilir. Ekşi Sözlük’te hakkımda 159 sayfa var. Bunlardan küçük bir potpuri yapmışlar. Hiç sansür yapmadım. Bir arkadaşım, “Hiç olmazsa şu ‘şebek’ ifadesini kullanma” dedi. Onu da dinlemedim. Sırrı Süreya Önder, Meclis’te “Biz ana muhalefetin iktidar, iktidarın da ana muhalefet hakkında söylediği her şeye katılıyoruz” demiş. Böyle bir zekayla söylenen hiçbir şeye itiraz etmem. Her yorum yazısı, başkasını yerden yere vururken, zekasıyla kendini yüceltir veya aptallığıyla asıl kendini vurur. Okuyucu benim hakkımda yazılanları okurken onlara da puan verecek. Bir bakarsınız bu sirke küpünden ben çıkarken, onlar boğulmuş. Ben de hepsi hakkında müthiş yorumlar yazabilirim. Sedat’ın araştırmacı gazeteciliği, Ahmet’in dönekliği ve sonradan görmeliği, Enis’in senaryoları... Hepsi iyi malzeme. Ama imkan vereceklerdi, kendi hakkımda yazacaktım.Bak o zaman ne gümbürtü kopardı.

1- Kimlerden yorum isteyeceğinizi neye göre belirlediniz?
2- Yorum yazdığınız kişileri nasıl seçtiniz?
3- Sansür yaptınız mı?
4- Sizi en çok sinirlendiren, en çok hoşunuza giden ve en doğru tespiti yaptığını düşündüğünüz yorumlar hangileri?
5- 4 Yüz ekibinden biri için yorum yazacak olsanız kime, ne yazarsınız?

Her partinin gazetecisiyim

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e580

Türk medyasının en güçlü koltuklarından birisine oturalı tam iki yıl doldu. Bilânço vakti geldi, ‘sirke sözlük’ bahanesi oldu. Her gün haklarında haber/yorum bastığımız bazı isimlerden benimle ilgili kanaatlerini sansürsüz, eldivensiz yazmalarını rica ettim. Gelen yanıtları alt alta sıralamakla yetindim...Ama illa ki özet ve çala kalem silûet isterseniz, buyurun:

Siyasilere göre, her partinin gazetecisiyim.
Meral Akşener, haberciliğimi acil servis doktorluğuna benzetiyor.
Takımım Beşiktaş’ın başkanına göre, gizli Fenerli veya Galatasaraylı olabilirim.
TOBB Başkanı’na göre, telaşsız, ağırkanlı, kaygısızım.
Okan Bayülgen’e göre ‘Hürriyet’in yorgun herifi’yim.
Ama Mahsun Kırmızıgül benden radikal değişim bekliyor.
Yavuz Bingöl, gözlüğümü çıkartıp saç ektirmemi istiyor.
Latif Demirci, ‘Ankara gazetecisi’ diye dalgasını geçiyor.
Metehan Demir benim sayıklamalarımı çözebiliyor.
İtiraf edeyim, galiba ben buyum. Hepsiyim!

Enis Berberoğlu


Keşke daha cesur manşetler atabilse
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU


Enis Berberoğlu, zeki, kıvrak, risk almayı seven bir gazeteci, yazar ve yönetici. Geçmiş yıllarda, Hürriyet’in 20 yıl genel yayın yönetmenliğini yapan Ertuğrul Özkök için, Hürriyet muhabiri ve hatta başka medya organlarında çalışan gazetecilerin dahi kendisinden, ‘genel yayın muhabiri’ diye söz ettiklerini anımsıyorum.
Ertuğrul Bey’den sonra ‘Amiral Gemisi’nin başına geçen Enis Bey de, gazeteciliği iliklerine kadar yaşayan, sindiren, iyi bir gazeteci olarak Türk medyasında öne çıkan seçkin simalarından biri. Kariyerinin zirvesine çıkıp, ‘Babıâli’nin Amiral Gemisi’ diye anılan Türkiye’nin en büyük ve en etkili gazetesi Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olmasına karşın, yeri geldiğinde, mesleğe yeni başlayan cevval stajyer muhabir heyecanıyla habercilik yaptığını ve kıvrak zekâsıyla manşet aradığını fark etmek mümkün. Berberoğlu, Hürriyet’in içinde bulunduğu Doğan Grubu ve özellikle de patronu Sayın Aydın Doğan’ın, AKP iktidarı kaynaklı ‘ekonomik terörün’ zirve yaptığı, 58 milyar liraya ulaşan vergi cezalarıyla kıskaca alındığı çok zor bir dönemde genel yayın yönetmeni koltuğuna oturdu.
Enis Bey için, bu dönemde kolay olmadığını biliyorum ama keşke, baskıcı iktidara karşı daha cesur manşetler atabilse, basın-düşünce-ifade özgürlüklerini savunmada daha etkili ve öncü bir rol üstlenebilse diyorum. ‘Tek parti’ yönetiminin iyice koyulaştığı, ‘İleri Demokrasi’ demagojileri arasında, aydınların ve muhaliflerin büyük çoğunluğunu hapse atmak dâhil, hükümetin baskıcı uygulamalarına karşı daha duyarlı ve ilkeli bir çizgiye geçebilse...

BİR İYİ, BİR DE KÖTÜ NOT

İYİ ÖRNEK Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, baskına uğrayan ve çok sayıda askerimizin şehit olduğu Hakkâri sınırındaki Gediktepe Sınır Karakolu’na sürpriz ziyaretlerini haber alıp, bütün riskleri üstlenerek onlara eşlik eden tek gazeteci ve genel yayın
yönetmeni olmasıydı. Bu başarı Enis Bey’in, kıvrak zekâ, güçlü sezgi, riski göze alabilmesi ile ortaya çıkan bir tabloydu.

KÖTÜ ÖRNEK Enis Bey Hürriyet’in Ankara temsilcisiyken, Başbakan’ın bilgisi ve talimatıyla, o zamanki Hürriyet’in başarılı Başbakanlık muhabirleri Turan Yılmaz ve Hasan Tüfekçi’nin, ‘Başbakanlık Muhabiri’ akreditasyonlarının haksız biçimde feshedilmesi karşısındaki dirençsizliği... Basın özgürlüğüne açık müdahale niteliğindeki bu işleme sessiz kalınmamalıydı. Daha sonra Başbakanlığın işleminin haksızlığı mahkeme kararıyla tescillendi.


Ölçülü, seviyeli ve istikrarlı diyalog
MHP GENEL BAŞKANI DEVLET BAHÇELİ

Sayın Enis Berberoğlu Bey, Türk basın ve yayın hayatının çok önemli bir şahsiyeti ve siması. Uzun yıllara dayanan gazeteciliğini yazarlığıyla da zenginleştirmiş ve bu sayede engin bir tecrübeye kavuşmuş. Yazılı ve görsel medyada yaklaşık 30 yıldır yer tutmak ve sürekli artan bir performansa sahip olmak hakikaten takdir edilecek bir özellik. Sayın Berberoğlu işte bunu başarmış ve yüklendiği görevlerin üstesinden de geldi. Hürriyet Gazetesi’nin Ankara temsilciliğini yaptığı günlerde gayet ölçülü, seviyeli ve istikrarlı bir diyaloğumuz oldu. Zaman zaman yaptığımız görüşmeler ve röportajlarla kendisini daha fazla tanıma imkânı bulmaktan her zaman memnuniyet duydum. Halen Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni sıfatıyla da tarafsız, çalışkan ve gayretli özelliğini görüyor ve kendisini kutluyorum. Bu vesileyle Sayın Enis Berberoğlu’na sağlıklı, huzurlu ve mutluluk dolu bir ömür diliyor, kendisiyle birlikte Hürriyet gazetesinin tüm çalışanlarına sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

İsmiyle müsemma
AK PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN ÇELİK

Enis Berberoğlu denince, aklıma önce vefalı bir dost gelir. İfrat ve tefritten hoşlanmayan, gazetecilik hayatında hep itidali tercih etmiş bir aydın. O, ismiyle müsemmadır, yani ismi gibidir. Enis, cana yakın, dost canlısı demektir.

Bıraksalar gazeteciliğin ne olduğunu herkese gösterecek
BDP EŞ GENEL BAŞKANI SELAHATTİN DEMİRTAŞ

Enis Berberoğlu gazeteciliği gazetecilik yaparak öğrenmiştir, gazeteci olarak bilmesi gereken her şeyi bilir, bildiği her şeyi yazabileceği günleri özler durur. İsyankâr bir şehir gerillası da olabilirdi ama şimdilik amiral gemisinde kaptanlık yapıyor. Bıraksalar gazeteciliğin ne olduğunu herkese gösterecek ama hiçbir zaman bırakmayacaklarını da bilir.


Acilci doktorun sorumluluğunu taşıyor
MHP TBMM BAŞKANVEKİLİ MERAL AKŞENER

Enis Berberoğlu’nu köşe yazılarından ve kitaplarından izlerdim. Soğuk, haksızca yargılayan, önyargılı ve acımasız bir gazeteci izlenimi edinmiştim. Ama bir gün Enis ve sevgili eşi Oya ile tanıştım. İki dünya iyisi insan karşımda duruyordu. Kendisiyle dalga geçebilen, merhametli, hassas, iyi bir eş, mükemmel bir baba, eşi ve kızı hayatının merkezi ve ülkesi için aynı duyguları farklı yerlerde yaşayan insanlardık. Zamanla gazeteciliği nesnel ölçülerle sürdüren, vefalı bir dost, hayatın önceliklerini doğru belirlemiş olduğunu görmekten mutluluk duydum. Enis Berberoğlu için haber, acilci bir doktorun sorumluluğu gibi. Haber sohbeti, hatta geceyi bitirir. Enis o an işinin başındadır. Çünkü o bir gazetecidir.

Bir de Oya’ya sorun
Dikkatinizi çekmiştir, aile üyelerinden eser yok bu sözlükte. Kızım gayet kestirme, “Senin için yazamam, tırsarım” diyerek aile içi demokrasi örneği sergiledi. Eşim Oya’ya gelince... Yazacaklarını basmaya kalksam, aile içi şiddet mağduru olurdum. Ama yine de korktuğum başıma geldi. Eski tanıdıklardan Rıfat Bey, “Bir de Oya’ya sorun” diyerek kapıyı araladı. Basın Müşaviri ve 30 yıllık arkadaşım Azmi; ki evliliğimizin gizli finansörüdür; Oya’nın hislerine tam anlamıyla tercümanlık etti, canı sağolsun...

TOBB BAŞKANI M. RİFAT HİSARCIKLIOĞLU

Enis Berberoğlu, hayatımda gördüğüm en ‘geniş profilli’, relaks insanlardan biri. Ağırkanlı, dünya yıkılsa, telaş etmiyor, adam sanki camdan denizi seyrediyor. Tanımayanlan onu kaygusuz, hiçbir şeyi dert etmeyen bir insan sanır. Tabii, eşine de sormak gerekir... Ancak bunun yanında, her zaman tarafsız kalmaya çalışan, yazılarına büyük bir zevkle katlandığım bir gazeteci tipi de var. Keşke, azalttığı köşe yazılarını sıklaştırabilse. Ülke gündeminin nabzını tutan, gerçekçi analiz ve yorumlarını da özledim. Son olarak, hiçbir zaman objektifliğini ve sağduyusunu kaybetmiyor.Bence onun bu özelliği de, Türk basınının seçkin mensuplarının bulunduğu zirvede yer almasında önemli etkenlerden birisi oldu.

TOBB BASIN MÜŞAVİRİ AZMİ ÖZGÜR HİSARCIKLIOĞLU
30 yıldır tanıdığım bu adamın karısı Oya kardeşim, hala bana küfrediyor. Neymiş efendim, bunların maddi zorluklar yüzünden evlenme imkânı yokken, (ben Cumhuriyet Ankara Bürosu idari müdürü sıfatıyla) maaş avansı vererek evlenmelerine vesile olmuşum. Bence kız, yerden göğe kadar haklı! Oya’nın hayatını karartmışım meğer...

CEVAP HAKKI...
4 Yüz yazılarında istemeden kırdıklarımız oldu.
Okan Bayülgen’e neden ‘gıcık’ dediğimi anlatmayı beceremedim mesela...
Fırsat çıkınca, “Haydi, siz de benim için istediğinizi yazın” ricasında bulundum.
Kırmadı, yazdı, hoşgörü ve terbiyesini bir kez daha sergiledi.
Sinan Çetin aynı öneriyi geri çevirdi ama ‘pas geçtiğini’ yazmamı istedi.
Sinan Çetin sebepsiz istemez diyerek sizlerle paylaşıyorum.

Babalar arasında 1 numara
OKAN BAYÜLGEN

Enis Berberoğlu, Hürriyet’in ‘Babaları’ arasında zarafet ve profesyonellik açısından benim bir numaramdır. Aslında ben, tek tek bu yorgun heriflerin hepsini çok seviyorum. Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin, Ahmet Hakan, onların sözlüğüne yazmamı henüz talep etmedikleri için kaybettiler. Bir de bir araya gelip ‘gıcık’laşmasalardı...

PRESS BEY

Enis 4 Yüz’ün glatzköpfig (Avusturya Lisesi!) elemanıdır. Boğaziçi’nde iktisat okumasına rağmen, daha sonra ‘dışardan bitirerek’ sosyal demokrat olmuştur. Ben Cumhuriyet gazetesindeyken tanıdım, gazete koridorlarında “Ekonomi tıkırında” diye mırıldanarak dolanırdı. Hey gidi günler! Susurluk (1996) kazasının 52’si dolmadan ‘Susurluk’ kitabı yayınlaması benim için hâlâ soru işaretidir. Odasının (şimdiki) duvarlarında paleolitik dönem mağara resimlerinin bulunması, Berberi olabileceği tezini güçlendirmektedir. Ancak, Berberiler göçebe yaşam sürdürmelerine rağmen, Enis yerleşik (genel yayın yönetmeni) bir yaşamı tercih etmiştir... Selefi E. Özkök’ten (bir başka yüz) kendisine kalan çok  değerli manşetler varken, yeni manşet arayışları takdire değer... Basın burcuna göre ‘sit’ olan Enis’in yükseleni ‘com’dur. Yerimiz (sütun) dar olduğundan ‘başkent gazeteciliği’ konusuna hiç bulaşmıyorum. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırını iyi bildiğinden (ekonomist) kendisine üç kişilik (hanım, kız) bir aile kurmuştur

Zekâsı iletişim problemi yaratır
HÜRRİYET ANKARA TEMSİLCİSİ METEHAN DEMİR

Diyanet İşleri Başkanı’na İslam tarihini, Genelkurmay Başkanı’na askeri harekât usullerini anlatacak kadar insanı delirtme noktasında bilgiye sahip kişi. Fotoğraf ve kalem tutkunu. Bazen zekâsı nedeniyle iletişim problemi yaratır. Ama geri kalmamak için durumu çaktırmayarak anlamak zorundasınızdır. Mesela, telefon açtığında birden, “Tamam, 14 ve 6 gayet iyi. 1 ama. O zaman 10” diyebilir. Bu aslında; ”Ben bakanlarla yemekli toplantı yaptım. Saat 14’te oturduk, 6 kişiydik. Sayfa 1’den haberi girdik ama kısa verdik. Ben yarın 10 uçağıyla geliyorum. Seninle büroda buluşuruz” demektir. Köşe yazmadan da çok güçlü olunur mu üzerine gazetecilik tezlerine örnek olabilecek kişi. Sohbet ederken önce soru sorar, konuşur, sonra birden sessizliğe bürünürse dikkat edin bir problem vardır. Nedeni mi? O da sır kalsın...

MİNİ SÖZLÜK

BJK BAŞKANI YILDIRIM DEMİRÖREN: Fenerbahçe forması giyip, Galatasaray topuyla poz veren Hürriyet’in gizli Beşiktaşlı yayın yönetmeni.

MAHSUN KIRMIZIGÜL: Bir okur olarak gazetesinde benim beklentide olduğum radikal değişimleri yapacak olan genç, vizyoner, efendi, dost ve ilkeli insan.

YAVUZ BİNGÖL: Sayın Berberoğlu bir berbere gidip saç ektirsen, şu gözlükleri çıkarıp da gözleri çizdirsen, gazetedeki yazılarında daha uzun cümleler kurarsın. Bu, beni de okurlarını da mutlu eder.

Marangoz hatası bir şebek

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e582

Aşağıdaki maddelerde yazılanlar, yazan kişilerin kendi görüşleridir. Beni bağlamaz.
Yazan kişiler, kendi istekleriyle, kod isimleri kullandılar. Çünkü bu kendilerine, daha acımasız ve insafsız olma imkanı veriyormuş. Öyle dediler ben de hak verdim...
Ekşi Sözlük’te hakkımda yazılmış 159 sayfa var. Üç-beş tanesi dışında hepsi mümkün olan en ağır biçimde yazmışlar. Burada da böyle oldu. Memlekette demokrasi var. Canları sağolsun.
Hakkımda iki-üç kişi iyi bir şey yazdı. Onlar bile korka korka yazdı. Sordum, “İyi yazarsak, Twitter’da ve liberal köşelerde bizi mahvederler” dediler. Ben de “Haklısınız” dedim. Ama içlerinden sapına kadar mert bir çocuk da çıktı. Helal olsun, onca teröre, mahalle baskısına, muhbire, çeteleciye rağmen çıktı, takır takır kendi adıyla yazdı (son madde).

ERTUĞRUL ÖZKÖK

HINCINI TÜRKİYE’DEN ALMAYA ÇALIŞAN GAZETECİ
İzmir’de belediye otobüsünde bir kız tarafından ‘tacizcilikle’ suçlanmasının acısını bütün Türkiye’den çıkartmaya çalışan, bir türlü de çıkaramayan genel yayın yönetmeni. (FEHİM ORMAN)


TAVŞAN KARDEŞ OLMAK İSTEDİ TARASSUT KÖPEĞİ OLDU
Kendini yazar zanneder ama aslında basit bir yazar mukallitidir. Kendini bonobo maymunu zanneder; aslında bir şebek hatta makaktır. Hayatı boyunca tavşan kardeş olmak istemiştir ama tarassut köpeğinden başka bir şey olamamıştır. Kendini sosyolog zanneder, aslında sabun köpüğünden bile hafif pop bir sosyologdur. Kendini samuray zanneder ama aslında sümsük bir zavallıdır. (FATİH  ALTINORDULU)

LIGHT YAZARDI ZERO YAZAR OLDU
Bir zamanlar ‘light yazar’dı. Şimdi korktu, suya sabuna dokunmayan tatil yazıları yazmaya başladı, yeni modaya uyup ‘zero yazar’ oldu. Ama yine de okuyun. Sıfır kaloridir, beyin obezitesine yol açmaz. (DOKTORMHMT)

BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASI, BABASI, DANASI
Ahmet Kaya’nın katili, Hrant Dink’in katilinin azmettiricisi, ‘411 el kaosa kalktı’ manşetinin mucidi, Tansu Çiller’i iktidara getiren manşetlerin imalatçısı, Türk sinemasının kötü oluşunun müsebbibi, 27 Mayıs darbesinin, 12 Mart rejiminin, 12 Eylül darbesinin, 28 Şubat döneminin plancısı, uygulayıcısı, azmettiricisi, Cumhuriyet mitinglerinin Tayyipçisi, ‘Bir Tayyip alana bir Özkök de bedava’ sloganın konu mankeni, 1990’ların Özköşk’ü, 1990’ların 28 Şubatçısı, 2000’lerin Tayyipçisi, 2000’lerin anti Tayyipçisi, Mustafa Balbay günlüklerinde Şener Uygur’un ‘güvenilmez adam’ dediği gazeteci, Hahambaşı Tuncay Güney’in Ergenekon şemasında Hüseyin Gülerce’nin çete arkadaşı, Türk basınındaki bütün kötülüklerin anası, babası ve danası, 1999 Gölcük depreminin azmettiricisi, Van depreminin planlayıcısı, baklava satışlarındaki düşüşe yol açan gazeteci, geçirdiği andropoz krizlerinin faturasını okuyucuya çıkaran gazeteci, hain, liboş, yalaka, darbeci, pop sosyolog, ‘Türkiye’de kötü giden ne varsa, sebebi mutlaka odur’ önermesinin tek faili... (EDİBÜDÜ)

PARAŞÜTLE KAPTAN KÖŞKÜNDEN ATLAYAN GAZETECİ
Türk basının amiral gemisinin kaptan köşküne paraşütle inen, indiği yerde paraşütleri bir türlü toparlayamadığı için, ayağına, diline, beline dolaştıran, sonra işin içinden çıkamayıp, kaptan köşkünden paraşütle denize atlamaya kalkan, paraşütü açılmayınca Okyanus’un abisisine saplanıp kalan, sırılsıklam olunca işi sululuğa vurup göz boyamaya çalışan, bunu da bir türlü beceremeyen tuhaf adam. (KAPTANIDERYA)

GÜCÜN KARANLIK TARAFINI SEÇEN BİR ANAKIN SKYWALKER
Dünyanın en seksi erkekleri listesinde Antonio Banderas’tan sonra gelen, Kenya’da Amboseli bozkırında garsondan beyaz omlet isteyen, gücün karanlık tarafını tercih eden Anakin Skywalker’a benzeyen adam, bukalemun gibi adam, hatalarına iyi ayar verilmiş kişi, Ertuğrul Özkök sakal gibidir, kestikçe daha gür çıkar, döneklere yeni yeni kapılar açan kişi... (EKŞİPOTPURİ)

HALEN BÜYÜK BİR GAZETEDE KÖŞE YAZARLIĞI YAPAN ADAM

1947’de İzmir Kahramanlar’da doğmuş. Gazi İlkokulu’nda okumuş. Namık Kemal Lisesi’nden mezun olmuş. Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan diploma almış. TRT’de muhabirlik yapmış. Devlet bursuyla Paris’te okumuş, doktora yapmış. Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmış. Doçent olmuş. Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olmuş. Adam olamamış. Halen büyük bir gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır. Özgeçmişi buna mani değildir.
(CURRICULUMCANAVARI)

TÜRKİYE’NİN EN ÜNLÜ HAMAMCISI AMA
Türkiye’nin en ünlü hamamcısı, Almanya’da bile hamama gitmeyi bilir; ama kir atmayı bir türlü beceremez. (MAMAFİH)

 “Güzin Abla; içimdeki bitmeyen gençlik ateşi beni mahvediyor. Erken aşık olma sorunum var. Flörtün tadını çıkarmak istiyorum ama hemen oluyorum. Sizce bu problemimi nasıl çözebilirim.” (KÖŞKÖŞK)

En büyük hayali araştırmacı gazeteci olmaktı ama olamadı. Kader utansın (ÜÇKARDEŞ)

Sonra dürüst gazeteci olmak istedi. Onu da başaramadı. Meslek utansın. (EMİNOL)

Maalesef o da bir marangoz hatası. (CARPENTER12)


DURMADAN ISKALAYAN, ISKALADIKÇA DURMAYAN ADAM

Can Bartu olmak istemiş, ıskalamış;
Peter Pan olmak istemiş ıskalamış;
Mick Jagger olmak istemiş ıskalamış;
Albert Camus olmak istemiş ıskalamış;
Gazeteci olmak istemiş ıskalamış;
Antonioni olmak istemiş ıskalamış;
Michelin yıldızlı şef olmak istemiş ıskalamış;
Güneri Cıvaoğlu olmak istemiş ıskalamış;
Jacques Attali olmak istemiş ıskalamış;
Kendi olmak istemiş, onu da ıskalamış... (CUPERTİNOAYARI)


BİRKAÇ İYİ İNSAN
İNSAFINIZ BATSIN HİÇ OLMAZSA HER GÜN POLİTİKA YAZMIYOR
Ya hepiniz bir olup üstüne yüklenmeyin. Bu adamın içinde bir çocuk var. Hiç olmazsa eğlendirmeye çalışıyor. Kızıyor, küsüyor, gülüyor, özür diliyor, yalvarıyor, dikleniyor, maraza çıkarıyor, geri çekiliyor, şarap içiyor, saçmalıyor, deliriyor, fıttırıyor, dönmeyi biliyor, sere serpiyor, spermden korkmuyor, üstüne üstüne gidiyor. Hiç olmazsa her gün politika yazmıyor. (AHTAPOT503)

BİR TÜRLÜ KENDİNİ ANLATAMAZ
Ya aslında o çok iyi bir insandır. Erdemlidir, kendi halindedir. Mazbuttur. Ama bir türlü kendini anlatamaz. (ERTUĞRUL TAHSİN ÖZKÖK)

TÜRKİYE’NİN YETİŞTİRDİĞİ EN BÜYÜK GAZETECİ ODUR
Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük gazeteci. Ne Uğur Mumcu, ne Abdi İpekçi, ne Emin Çölaşan, ne Uğur Dündar, hiçbiri onun yanına bile yaklaşamadı. Her zaman öncüydü. Mesleğe yepyeni bir soluk getirdi. Kalemini kırdı, bildiğini yazdı. Boyun eğmedi, bükemediği bileği dahi asla öpmedi. Ertuğrul Özkök bu toprakların yetiştirdiği en büyük gazetecidir. (Küçükkuyu Şarap Dostları Derneği ’nin ‘en büyük Arap gazetecileri’ özel sayısından.)

NOT: BONOBO NEDİR
Facebook’ta, ‘Bonobo Fun Clup’  adıyla açılan sayfada şu bilgiler veriliyor: “Bonobo, primatlar takımının büyük insansı maymunlar familyasına dahil şempanze cinsini oluşturan iki türden biridir ve yakın geçmişe dek daha çok pigme şempanze adlarıyla anılmıştır. Bir de ‘sekse düşkün maymunlar’ diye bir ifade kullanmışlar ki, onu hiç anlamadım. Çünkü bende öyle bir şey katiyen yok.

Sözlüklerde hakkımda yazılanlar

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e584

 Her gün bir başkasına sataşarak kabarttığı kara listesiyle tam bir polemik üstadı. Ayrıca fikirlerini beğendiği bir insan bulunduğunu düşünmüyorum şu koskoca yeryüzünde. (EKŞİ SÖZLÜK - BREATH)

Zaman zaman yazdıklarına gönülden katıldığım, zaman zamansa kendisiyle ters düştüğüm yazardır kendileri. Ama demokrasinin de gereği bu değil mi zaten? (ULUDAĞ SÖZLÜK - BEN DOKTORUM AÇILIN LÜTFEN)

Kokoreç gibidir: Ya seversin ya nefret edersin. (İHL SÖZLÜK - REGULUS)

Yatağının başucunda “Bugün Allah için hangi polemiğe girdin” yazdığını düşündüğüm köşe yazarı. Yani bir insan bu kadar seri şekilde birileriyle polemiğe girip ayar üstüne ayar alır da hâlâ mı uslanmaz be kardeşim. (EKŞİ SÖZLÜK - SALOMON)

Dünya döndükçe, Ahmet Hakan da dönecektir. (ULUDAĞ SÖZLÜK - OPUS DEI).

Başıma bir iş gelmeyecekse ben bu adamın free hallerini, öylesine takılmasını seviyorum. Herkesin hızla yandaş safa geçip olanca iştanla kesesini doldurduğu rüzgardan çok iyi nemalanabilecekken dönek suçlamalarına maruz kalacağını bile bile sivil ve alternatif takılmayı seçebilen muzur karakter... (EKŞİ SÖZLÜK - FIRLATTIĞIKEPEĞİNDÜŞMESİNİBEKLEYENMEZUN)

EN OBJEKTİF KALEMLERDEN
Hem İsa’ya, hem de Musa’ya yaranmaya çalışırken ortada pinpon topuna dönen, karakter olarak hazzetmediğim ama yazılarını okuduğum köşe yazarı. (ULUDAĞ SÖZLÜK - LA MAISON BLEU)

Ne sağcısı, ne solcusu, ne dindarı, ne laikçisi... Kimsenin sevmediği adam... Bugüne kadar bu adamı seven kimseyi duymadım. (EKŞİ SÖZLÜK - WHEN THE WILD WIND BLOWS)

 İslami cemaatlerde yetişip Nişantaşı cemaatine yatay geçiş yapmıştır. (ULUDAĞ SÖZLÜK - EL CIELO)

Adam olan biteni çatır çatır söylüyor. Yazdıkları dincilerin işine geliyor göklere çıkartılıyor, dincilerin işine gelmiyorsa yerin dibine sokuluyor. Batır çıkar adamı şaşkına çevirdiniz. Yarın öbür gün dincileri yine yerin dibine sokacak, sonra bir gün yine göklere çıkartacak. Neyse, severiz kendisini. Olan biteni en objektif yazabilen nadir kalemlerden. Kalemine sağlık. (EKŞİ SÖZLÜK - DECKARD)

Mao baskılı siyah tişört giyer, Rixos Bodrum’da tatil yapar, kandillerde camiden Tweet atar, renkli bir arkadaştır kendisi... (İTÜ SÖZLÜK - HAL YAMANCI)

Seda Sayan kendisine “Ben en azından senin gibi dönek değilim” demiş. Evet, ne söylerse söylesin, nereye giderse gitsin bu ithamı değiştiremeyecek sanırım.
(EKŞİ SÖZLÜK - SİYAH TÜRK)

 Hakkında yapılabilecek herhangi bir tanımın olmadığı biri... (EKŞİ SÖZLÜK - AYRIKOTU)

ÇARŞAMBA’DAN NİŞANTAŞI’NA

“Bir öylesin bir böyle / Neyin var bana söyle” şarkısını hediye ettiğim şahsiyet. (İTÜ SÖZLÜK - ALUSEQ)

 Gelişen, geliştikçe güzelleşen bir insan. Okuduğum nadir köşe yazarlarındandır. (EKŞİ SÖZLÜK - NOSTRUM)

Yıllardır ne olduğunu anlamaya çalıştığım insan. (EKŞİ SÖZLÜK - MARLAMATARAZZİ)

Türkiye’deki en büyük soru işaretlerinden biridir zat-ı muhteremleri... Kim ne derse desin hepsi uyuyor adama. (İTÜ SÖZLÜK - DODODAN)

Bu adamla Emre Belözoğlu’nun kaderi birbirine çok benziyor. İkisi de ne geldikleri yerde seviliyorlar ne de şimdi bulundukları yerde. (EKŞİ SÖZLÜK - CEMETRY GATE)

Belli mahallelere yakın algılanmayı en korktuğu şey gibi sunsa da mahallelerle ilişkisinden beslenerek bugünkü ününe kavuşan yazar. Şöyle ki: Zamanında buraya yakın durmasa bu mahallede, bu mahalleyi terk etmemiş olsa o mahallede sevilmezdi. (İHL SÖZLÜK - ZERDABİ)

‘Çarşamba’dan Nişantaşı’na’ adlı kitabı yakında piyasaya çıkacak olan tecrübe erbabı. (EKŞİ SÖZLÜK - TURCOPOLIS).

 Madde bağımlısı insan. “Bir yazını da maddelemeden, şık koymadan yaz be adam” dememek için şu an kendimi zor tuttum. (EKŞİ SÖZLÜK - THEOS EK MEKHANES)

AHMET HAKAN

KENDİ SÖZLÜĞÜMÜ KENDİM YAPTIM

JUDO: Bir Uzakdoğu sporudur. Yaşayan en büyük iki Türk temsilcisinden biri Abdurrahman Dilipak, diğeri Yaşar Nuri Öztürk’tür. İkisini sahalarda karşı karşıya görmekse en büyük emelimizdir.

CİP: Bir kara taşıtıdır. Jeep yazılır ama cip okunur. BMW’nin türban karşısında sergilediği olumsuz tavırdan sonra türbanlıların BMW yerine neden cip’i tercih ettikleri anlaşılmıştır.

FEHMİ KORU: Yeni dönemin ‘Özköşk’üdür.
YILBAŞI: Bütün alanlarda sona eren ‘laik-anti laik’ çatışmasının yaşandığı tek alandır.
BÜLENT ARINÇ: Gözyaşları bitti sandığımızdır. Uzun süredir ağlamıyor da...
MODERATÖR: İki siyasetçi tartışırken kabak hep onun kafasında patlar. Bkz: ‘Tepkim moderatöreydi’.
ATİYE SOKAK: Modern hayatın direniş odağı... ‘Anti-eğlence’ yaklaşımların her defasında mağlubiyete uğradığı yer. Bkz: ‘Ahmet Misbah’ı Atiye Sokak’ta yakalamak’.

ERTUĞRUL ÖZKÖK: Ancak yakından tanındığında sevilebilecek biri. Yaşsız... Sıfır kapris... Yanında istediğin gibi konuş... Kin tutamaz çünkü çabuk unutuyor.
BİR TÜRKÜDE GEÇEN MÜKEMMEL BİR SÖZ: “Yatalım mı, yatalım mı / Senin için üç beş sene yatalım mı?”.
EGEMEN BAĞIŞ: “Kaçın, espri yapıyor” uyarısına ihtiyaç duyuran iki kişiden biri. Diğeri için bkz: ‘Selami Şahin’.

CHP: Onunla olmuyor. Onsuz da olmuyor.
UÇAK: Bir İclal Aydın şiirinde geçen etkileyici metafor. Bkz: ‘Uçak selam söyle babama’.
CİHANGİR: Sinan Çetin’in kedi katliamına imza attığı iddiasının ortaya atıldığı günden beri üzerindeki pis elektriği atamayan sempatik semtimiz. 
İDRİS NAİM ŞAHİN: Her gafında “Herhalde bu son olur” duygusu yaratıp, çok geçmeden yeni gafını ortaya sürme başarısını gösterebilen büyük siyaset ve devlet adamı...

MANA: Elif Şafak’ın aramaktan hiç bıkmadığı şey...
İSTANBUL: Güzel ama zabitleri pek yaman...

O bir ciddiyet abidesi

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e586

Benimle inatlaşması yersiz MISTY

Şu resim her şeyi anlatmıyor mu? Ahh Sedat!!! Hep elinde şu gazeteler, durmadan onlara bakıyor. Sabah sabah beni fark etmesi için en az beş kere seslenmem gerekiyor. Ya da eve gelir gelmez enstrümanlarına koşuyor, beni yine ihmal ediyor. Bazen yanına gidip dikkatle dinliyorum, ilerleme var gibi... Ama ne olursa olsun önce beni selamlaması lazım. Bazen, beni görüp aşkının depreştiği anlar da oluyor. Beni seveyim derken bütün güzel tüylerimi karıştırıyor. Bazen de evet, ‘Kim en son sözü söyleyecek’ kavgası yapıyoruz. Böyle anlarda benimle inatlaşmasına hiçbir anlam veremiyorum. Ancak benim her lafa bir cevabım vardır baylar ve bayanlar, haberiniz olsun hep ben kazanıyorum!


Edip Cansever’den bir-iki dize
HÜRRİYET YAZARI DOĞAN HIZLAN
Hatadan münezzeh bir yazı nasıl yazılır?
En eksiksiz, en mükemmel yanıtını Sedat Ergin’den alırsınız.
Ama acele etmeyeceksiniz...
Hemen sözlük taramasına girişir, Birleşmiş Milletler arşivi taranır, liderlerin hata çizelgesi incelenir, bir kelime üzerine birtakım uzmanlarla görüşülür.
O sırada, odanın kapısı kilitlenir, gözü ekranda, kulağı cep telefonunda bir Rodin kahramanı görüntüsü verir. Hatasız bir iş istediğinize göre, sakın süre vermeyin.
Bakın, bu portrede alaycı bazı unsurlar aramaya kalkmayın.Her zaman bilinen sözü tekrarlarım: Kafasında kötülük olan utansın. Az daha unutacaktım, bütün bu telaş içinde Edip Cansever’den de bir-iki dize okumayı ihmal etmez.

Sayemde hanımlar arasında süksesi arttı

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e588

KÖŞE YAZARI NAZLI ILICAK
Sedat Ergin sanatkâr ruhlu bir gazeteci; basgitar çalıyor. Sanırım beyefendiliği, bu özelliğinden kaynaklanıyor. İşinde ayrıntıya önem verir, ince eleyip sık dokur, sonra konuşur ya da yazar. Objektif olmaya çalışır ama gene de hepimiz gibi kendi dünyasının ‘kırmızı çizgileri’ vardır. O çizgilere dokunduğunuzda sertleşebilir fakat hiçbir zaman acımasız olmaz. Sedat Ergin ile birlikte, NTV’de, ‘Basın Odası’ programını yaptık. Benim sayemde (!) çok tebrik aldı. Neden mi? Özellikle bazı hanımlar, “Nazlı Ilıcak’a tahammül ediyorsunuz ya” diye onu kutluyorlarmış. Sayemde, hanımlar arasında süksesi arttı. Şimdi, yerini Altan Öymen’e bıraktı. Tabii bu işin şakası! Lâkin, ciddiye alan ‘yeminli’ Nazlı Ilıcak düşmanları da çıkabilir.

Off the record beyanı yazmaz
BÜYÜKELÇİ MURAT SUNGAR
Sedat’ı ilk olarak, gazeteci sıfatıyla, Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü yaptığım sırada tanıdım. Özal’lı yıllardı. Sedat bu dönemde Washington’daydı. Oradan verdiği haberler, yaptığı tahliller dikkatimizi çekmekteydi. Sedat’ı bilahare Ankara’da Başbakanlık’ta benim dışişleri danışmanı olduğum dönemde daha yakından tanıdım. O, Hürriyet’in Ankara temsilcisiyken ben de sırasıyla Çiller, Erbakan ve Yılmaz’a büyükelçi sıfatıyla danışmanlık yapıyordum. Sedat bizim dışımızda, Ankara’daki Batılı büyükelçiliklerin de en çok itimat ettikleri basın mensuplarından biriydi. İmzasını taşıyan haberler gerçekleri yansıtır, muhtelif kaynaklarla teyit edilmiş olur ve kendisine off the record verilmiş olan hiçbir bilgi bu haberlerde yer almazdı. O zaman bile titizliliğiyle bilinir, kimse onu başka çıkarlar için yönlendirmeye kalkışamazdı. Yıllar sonra Sedat’la bu defa bambaşka bir çerçevede bir araya geldik. Müziğe olan merakını biliyor, birçok enstrüman arasında basgitarı çok ilerlettiğini görüyor ve zaman zaman bir araya gelerek müzik yapıyorduk. Nihayet Mayıs 2010’da, İstanbul’da, Gürer Aykal yönetiminde İstanbul Orkestrası’yla benim bir bestem olan ‘Pop Sinfonietta’ adlı parçayı beraber çaldık. Altı ay süreyle bu konserin provalarını tam bir ciddiyetle gerçekleştirdiğini ve konseri hiçbir hata yapmadan tamamladığını hiçbirimiz unutmadık.

Köşesindeki ciddiyet müziğine de yansır
DAVULCU DURUL GENCE

TV programlarında sözünün kesilmesi, konuşmasının aralarına girilmesi gibi durumlarda gösterdiği hoşgörülü, anlayışlı ve sabırlı tavrını, eski dostlarının, özellikle gazeteci arkadaşlarının bazen ağırlaşan şakalarına karşı da aynen sürdürmesi, Sedat’ın olgun kişiliğinin ve özgüveninin göstergesi. Müziğe olan ilgisi ve sevgisinin ciddi boyutlarda olduğunu görmem onu, Murat Sungar ve Burak Gürsel’in de yer aldığı amatör ekibimizde basgitar çalmaya ikna etmem için yeterliydi. Birlikte çalmaya başladığımızda Sedat Ergin’in köşe yazılarındaki samimiyet, ciddiyet ve dürüstlüğün, müzikteki performansına da yansıdığının farkına vardım. Evet, o bir Stanley Clark veya Jaco Pastorius değildi, Murat Sungar’ın Dave Brubeck, Burak Gürsel’in Herb Ellis, benim de Joe Morello olmadığımız gibi. Ancak, bir araya gelip çaldığımızda mutluyduk o Ankara’dayken. Dinleyenlerimiz de vardı. İstanbul’a kızgınım onu bizden aldığı için...

Aslında müzisyen gazetecilere ihtiyaç var

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e58a

CAZ PİYANİSTİ KEREM GÖRSEV


Sedat ile 1994’te tanıştık. Hürriyet Ankara Temsilcisi’ydi ancak bir gün köşesini benim ilk albümüm olan ‘Hands and Lips’e ayırmıştı. Arayıp kendisine teşekkür ettim. Sonra Ankara Caz Derne?i’nin başkanı oldu ve düzenledikleri ilk konsere beni davet etti. 1996 yılında 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’e Slovenya gezisi sırasında benim caz konseri vermemi teklif edip, resmi gezinin parçası olarak orada konser vermemi sa?ladı. Sedat Türkiye’de caz müzi?ini, caz müzisyenlerini hep destekledi. Müzi?e olan tutkusu zaman zaman gazetecili?inin önüne geçer gibi. Evinde çeşit çeşit gitarlar, kontrabas ve musikiye olan sevgisinden dolayı ud var. Hayata başka bir bakış açısı, dingin bir yapısı var, bunu etrafına da yayar. Müzikal yapısı gazetecili?ine de yansır. Araştırır, inceler, emin olmadan hiçbir konuyu yazmaz; araştırmadan, çalışmadan, prova yapmadan bir notaya basmadı?ı gibi... 15 senedir Durul Gence önderli?inde bir grupları var ara sıra konserler yaparlar.  Evvelki sene CRR’de yaylı orkestra eşli?inde konser bile verdiler. Türkiye’de Sedat Ergin gibi müzikle yatıp kalkan, konserlere giden CD’leri takip eden, enstrüman çalan gazetecilere ihtiyacımız var. Çünkü müzik insan beyninde bambaşka yaratıcılıklara yol açıyor.

Yazıları gecikir yazı işleri gerilir
HÜRRİYET EDİTÖRÜ AYÇA AKTAN 

/images/100/0x0/55eb4ef1f018fbb8f8b8e58c

Gündüz gazetecidir ama aynı zamanda diplomattır. Kripto yazar gibi inceden inceye kelimelerle uğraşıp köşe yazılarını kotaran, elçileri, bilim adamlarını ağırlayıp, uzun uzun incelemeler arasında yazısını birinci sayfa bile bittikten sonra, gazetenin dönmesine beş dakika kala yollayıp, yazı işlerine ‘Sedat Ergin, sinirler gergin’ sloganını tekrarlatan ‘Sınır Tanımaz Gazeteci’dir... Ama Annan Planı’nı günlerce okuyup anlayıp, herkese anlatabilen, Balyoz İddianamesi’ni eve kapanıp son kelimesine kadar inceleyip 30 kısım tekmili birden köşesinde yazan da odur. Geceyse içindeki müzisyenin ortalık yere fırladığı bambaşka bir adam! Cazsever bir gece kurdu oluverir. Bir bakarsınız Yakup’ta, bir dönersiniz Nardis’te... Ancak geceyle gündüz arasında Sedat’ta değişmeyen tek şey vardır: Kadınlara karşı her daim nazik ve centilmen bir beyefendidir.

İnsanı deli eder
HÜRRİYET YAZARI YALÇIN DOĞAN
Yazıyor, olmadı bir daha yazıyor, bir daha... Yazısını tam gönderecek, bu kez herkesin tamam olduğunu sandığı yazı üzerinde düzeltmelere başlıyor. O kelime senin, bu rakam benim. “Olmadı, olmadı, hay Allah, tam hangi kelimeyi kullansam acaba, dur, bir defa daha işin uzmanına soralım”... Herkesin şaşkın bakışları arasında Sedat yeniden telefona uzanıyor. Onun bu titizliği mesleki açıdan yerinde görülebilir ama zamana karşı yarışılan bir ortamda insanı deli eder. Sedat bir yazıyı bitirinceye kadar bazen bir mevsim geçer.

Kızsa da dostluklarını koparmaz
ÇİZER SELÇUK DEMİREL
İlk tanıştığınızda kendisinin bir büyükelçi olduğunu sanabilirsiniz. Yazılarını The Washington Post’ta yayınlanıyormuş gibi yazar. Sedat g’Ergin olunca, yanındaysanız siz de g’erilirsiniz. Ciddi, dikkatli ve kibardır. Şarap sever, ben hep kırmızı içerken gördüm. Dostlarına ve dostluklarına bağlıdır, bazılarına kızsa da, küsse de, düşüncelerine katılmasa da, dostluk bağlarını koparmaz. Yakın dostlarıyla beraberken dalgacıdır, gülmeyi sever. Benim dostum, arkadaşımdır.
Bu satırları yazarken onu iğneli bir fıçıya koyup acı vermek gelmedi elimden.

Mum eder adamı
YAKUP-2 RESTORAN’DAN YILDIRIM KILINÇ
Yakup 2’nin müdavimlerindendir. Genelde esprili bir kişiliği var ama ciddiyet söz konusu olunca da karşısında mum eder adamı. Bakışları sert ama bir o kadar da anlatıcıdır. O bizim Sedat Abimiz!Aslında müzisyen gazetecilere ihtiyaç varSedat ile 1994’te tanıştık. Hürriyet Ankara Temsilcisi’ydi ancak bir gün köşesini benim ilk albümüm olan ‘Hands and Lips’e ayırmıştı. Arayıp kendisine teşekkür ettim. Sonra Ankara Caz Derneği’nin başkanı oldu ve düzenledikleri ilk konsere beni davet etti. 1996 yılında 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’e Slovenya gezisi sırasında benim caz konseri vermemi teklif edip, resmi gezinin parçası olarak orada konser vermemi sağladı. Sedat Türkiye’de caz müziğini, caz müzisyenlerini hep destekledi. Müziğe olan tutkusu zaman zaman gazeteciliğinin önüne geçer gibi. Evinde çeşit çeşit gitarlar, kontrabas ve musikiye olan sevgisinden dolayı ud var. Hayata başka bir bakış açısı, dingin bir yapısı var, bunu etrafına da yayar. Müzikal yapısı gazeteciliğine de yansır. Araştırır, inceler, emin olmadan hiçbir konuyu yazmaz; araştırmadan, çalışmadan, prova yapmadan bir notaya basmadığı gibi... 15 senedir Durul Gence önderliğinde bir grupları var ara sıra konserler yaparlar.  Evvelki sene CRR’de yaylı orkestra eşliğinde konser bile verdiler. Türkiye’de Sedat Ergin gibi müzikle yatıp kalkan, konserlere giden CD’leri takip eden, enstrüman çalan gazetecilere ihtiyacımız var. Çünkü müzik insan beyninde bambaşka yaratıcılıklara yol açıyor.

EKŞİ SÖZLÜK’TE SEDAT ERGİN

* Milliyet gazetesinin başına getirildiği günden beri gazeteyi daha silik ve okunamaz hale getiren ne varsa yaptı. Bir gazetenin okunması gerekir tek manşeti olması gerekirken bazı zamanlar üç ayrı manşet attığı oldu. İyi bir Ankara temsilcisiydi ancak İstanbul’un dinamizmini kaldıramadı. (MOROCCOM)

* Sıkıcı kelimesiyle özdeşleşmiş gazeteci yazar. Daha bir tane yazısını bitirdiğimi hatırlamıyorum. Sorun bende de olabilir.(KWİSATZ HADERACH)

* Çok severim kendisini ama bu adam gittiği yerin tirajını düşürüyor! (ANDY KAUFMAN)

* Milliyet’teki genel yayın yönetmenliği sırasında bir haberin ayrıntısıyla bütün gün uğraşmaktan gazetenin defalarca geç basılmasına ve dolayısıyla geç dağıtılmasına neden olmuş kişidir. (ALMADOVAR)

* Sedat Ergin diyorum hep arkadaşlarıma, şayet Alfred Hitchcock Sedat Ergin’i görme şerefine nail olsaydı, bugün psycho karakterinin sureti Anthony Perkins değil, Sedat Ergin olurdu. Alfred Hitchcock’a her şeyiyle ilham verebilirdi; konuşması, tekinsiz sakinliği, hobileri, tekinsiz kibarlığıyla... (NERDETAKORDABİRAK)

* Yazıları da güzel, ses tonu da... Lakin bir insan bu kadar mı konuşma özürlü olur be arkadaş? Eee, eee, eeee demeden bir cümle kuramaz mı bir insan yahuu? Konuşurken resmen kanser ediyor insanı... Ciddi ciddi sıkıyor ve bıktırıyor. (ETOMCUK)

 

 

 

 

 

 


 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!