Sinema aşkım televizyon sevgilim

Güncelleme Tarihi:

Sinema aşkım televizyon sevgilim
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 15, 2012 09:30

Nilüfer Açıkalın, uzun süredir uzak kaldığı ekranlara Kanal D’nin yeni dizisi “Kötü Yol”la döndü.

Haberin Devamı

Ünlü oyuncu, dizide kendi deyimiyle ‘yüzü ve kalbi yaralı’ Ayten rolünü üstlendi. Oyunculuk yapmadığı dönemde kalemine sarılan Açıkalın’la kitaplarını ve onu setlere döndüren bu yeni rolü konuştuk.
 
Nilüfer Hanım, setten çıkıp geldiniz buraya. Nasıl geçiyor çekimler? 
- İyi geçiyor, keyfim çok yerinde. Çalışmak beni çok mutlu ediyor. Sette olmaktan dolayı çok heyecanlıyım.

“Kötü Yol”daki Ayten nasıl bir kadın? Onunla henüz tanışmadı izleyici...
- Hem yüzü hem de kalbi yaralı, ayrıca kıvrak ve gizemli bir kadın... Kıvraklığı dansözlüğünden. Bir gazinoda çalışıyor.

Her rol birbirinden farklıdır mutlaka ama yüzü ve kalbi yaralı bir kadını oynamanın ekstra bir farkı var mıdır?
- Elimizdeki bütün malzemeler rolü çıkarırken bize yardımcı oluyor. Yüzü yaralı olmayan bir karakteri oynadığınız zaman da onun derdini veya sevincini bir şekilde ifade etmek zorundasınız. Ama yara izi, karakter açısından çok belirleyici bir şey ve biraz avantaj sağlıyor. Öte yandan benim açımdan rollerde kolay diye bir şey yok. Ben zoru severim, kolay olanı da zorlaştırırım. Çünkü zordan aldığım keyif, kolaydan alacağım keyiften daha fazladır her zaman. O yüzden çok çalışır ve hazırlanırım, çalışmaya çok değer veririm.

AYTEN BİR HATA YAPIYOR TÜM HAYATI DEĞİŞİYOR
Oyunculuğun büyük bir kısmı oynadığınız karakterle empati yapmakla alakalı sanırım. Siz kendinizi Ayten’in yerine koyduğunuzda neler hissettiniz?
- Söylediğiniz gibi, karakterle aranda bir bağ kurarsan, çok daha verimli bir çalışma olur. Ben de oynadığım bütün karakterlere kendi içimden bir parça katmayı ve onda olan bir parçayı kendime katmayı seviyorum. Gözlemler benim için çok önemli. Yazarlığımda da zaten gözlemlerimden yararlanıyorum. Ayrıca okulda da bize öğretilen oydu, hep gözlemden yola çıkardık. Aslında bu kadar dikkatli olmak çok da iyi bir şey değil. Çünkü herkesi, her şeyi gözlemlediğimiz için biraz fazla acı çektiğimiz de olur...

“Rolüm için çok çalışırım” dediniz, Ayten için nasıl bir çalışma yaptınız? Ayten gibi bir kadını gözlemleme şansınız oldu mu?
- Ayten, çok hayatın içinden, her an karşınıza çıkabilecek bir kadın. Çok iyi ve dürüst. Kucaklayan, kollayan ve kavrayan biri. Bu açıdan benim için özel bir karakter. Ayten’in bir hatası var ve o hata tüm hayatının değişmesine neden oluyor, bu da beni çok yaraladı. Güzel bir hayat sürerken bir tek hata yapıp dönülmez bir yola giriyor. Bu çok dramatik...

Bu hatanın ne olduğunu soracağım ama sanırım söylemeyeceksiniz...
- Evet, dizide öğreneceksiniz.

ARTIK ÇOK FAZLA PLAN PROGRAM YAPMIYORUM
Peki... Sizi ekranda çok sık görmüyoruz. Bilinçli bir geri çekilme mi var?
- Ben artık çok fazla plan, program yapmıyorum. “Hayat bana şunları getirsin” gibi bir beklentim yok. Bana getirdiklerini kabullenmekle meşgulüm. Çünkü yazarlık gibi çok özel bir şey yapıyorum. Yazarlık, hayatımın çok önemli bir kısmını kaplıyor. Dokuz öykü kitabım var. Sanatçı olmak, yaratıcılığını ortaya koymak, tam bana göre. Sinema filmi konusunda ise çok hassasım, çünkü ben bir sinema oyuncusuyum. Çok nadiren dizilerde oynuyorum ve bir dizide oynamam için de çok özel koşulların bir araya gelmesi gerekiyor.

Yazarlık oyuncuğun önüne mi geçti sizin için?
- Benim yazarlığım oyunculuğuma göre daha eskidir ve bana göre daha ileridir. Ama oyunculuk benim mesleğim. Yazarlık içe dönük, oyunculuksa dışa dönük bir iş. Hayatınızın büyük bir kısmını masa başında kağıt kalemle geçiriyorsanız, oyunculuk yapmak için gereken koşulları büyük ölçüde yerine getiremiyorsunuz.

Nedir o koşullar?
- Görünmek, oraya buraya gitmek, “Ben varım” demek... Ama ben bütün bunları yapmayıp masa başında öykülerimi yazıyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor.

Bu sizin tercihiniz o halde?
- Ben artık bazı şeylerin şansla, kaderle çok bağlantılı olduğuna inanıyorum. Bir işin denk düşmesiyle alakalı olduğuna inanıyorum. Zamanında çok oynamak istediğim ama son anda olmayan işler oldu. Ne üzüldüğüne, ne beklediğine ne de zaman harcadığına değiyor.

YAZARLIKTA İDDİALIYIM ÇOK İYİ ÖYKÜLER YAZIYORUM
Geçmişte çok üzülmüşsünüz, o zamanlar daha duygusalmışsınız gibi konuştunuz...
- Sen bana bir bakar mısın? Geçmişte üzülmemiş olabileceğimi düşünebiliyor musun? (Gülüyor) 18 yaşımda ilk filmimi çektim, aynı zamanda televizyona çıktım ve bir anda şöhret oldum. Şöhret olma kâbusuyla tanıştıktan sonra bir anda her şeyi elimin tersiyle itip halkın içinde kendi başına ayakta durmaya çalışan bir insan, bir sanatçı olarak var olmayı seçtim. Ben işçi çocuğuyum, farkındalığım yüksek. İnsanın önünde birçok yol açılıyor, bu yollardan istediğini seçebilirsin. Eğer sen kendi bildiğin yolun doğru olduğuna inanıyorsan, o yoldan gittiğinde zaman zaman üzülmen de mümkün. Ben de bu üzüntüleri beni besleyen, beni ileriye götüren şeyler olarak aldım. Çalışmadığım zamanları çok daha verimli olabildiğim bir alanda değerlendirdim ve yazar kimliğim ortaya çıktı. Ben yazarlık konusundaki iddiamı ortaya koymayı tercih ettim. Bu konuda çok iddialıyım. Çok iyi ve sinematografik öyküler yazıyorum. Yazarlık ölene kadar sürdüreceğim bir iş, oyunculuksa rol gelince yapacağım...
 
Kendi öykülerinizin sinemaya ya da TV’ye uyarlanmasını ister misiniz?
- Ben sinematografik öyküler yazıyorum. Okurken izleyebilirsiniz benim öykülerimi... Öykümü yazıp son noktayı koyduktan sonra düşündüğüm tek şey, bir sonraki öyküye geçmektir. “Sinema yapsınlar, dizi yapsınlar” gibi düşüncelerim olmuyor, o zaman aklım çok karışır.

Peki olsa, kim çeksin istersiniz?
- Ben insan ayıramam, önyargılarım da yoktur. Her türlü önyargı elimin kiridir. 

İLK FİLMİMDE TÜRKAN ŞORAY’LA ANNE-KIZ GİBİYDİK
Siz hem tiyatro yaptınız hem de dizilerde rol alıyorsunuz ama üstüne basa basa “Ben sinema oyuncusuyum” dediniz. Neden?
- Çünkü sinema benim aşkım.

Ya diğerleri?
- Tiyatro evim, televizyon da sevgilim. Tiyatroda evimde gibi rahatımdır... Hepsinin yeri çok farklı. Ben Mimar Sinan’ın Tiyatro bölümünden mezun olduğum için tiyatro adabıyla büyüdüm ama sinema filminde de oynadım o dönem. Bu yüzden hem alaylıyım hem okullu.

Sinema neden aşkınız?
- Sinema oyunculuğu yapmak çok farklı. Şimdi iyice anladım aşkım olduğunu...

İlk filminizde Türkan Şoray’ın kızını oynamışsınız. Hatırlıyor musunuz çekimleri, o dönem neler hissettiğinizi?
- “Ada” filmindeydi. Türkan Şoray’ın kızını oynamıştım ve gerçekten kendimi onun kızı gibi hissetmiştim. Çünkü bana öyle hissettirmişti. Sürekli yanaklarımı okşar, benim için dualar ederdi. 18 yaşındaydım, anne-kız gibiydik. Ben biraz kelebek gibiydim o dönem, çok saf, sade bir kızdım. O da bunu hemen anladı, benden çok umutlu olduğunu söyledi. İkinci filmim “Zengin Mutfağı”nda Şener Şen’le oynadım. Aynı şekilde Şener Şen de çok şey öğretti bana.

KUAFÖRE GİTMEM MAKYAJ YAPMAM
“Kötü Yol”da hikâye 60’lı yıllarda geçiyor...
- Kaç sayfa yapacaksın kızım bu röportajı, de bakayım bana! (Gülüyor) Ne merak ne merak, sor...

Modaya ilginizi soracaktım. Dizi 60’larda geçiyor ya, bu elbiseler içinde çok şıksınız. Meraklı mısınızdır giyim kuşama?
- Yok, ben mümkünse hayatımı bir formayla geçirebilirim. “Giyineyim kuşanayım” hevesi, öyle bir artist durumu yok bende. Sahiden yok. Ben kuaföre gitmeyi de sevmem, saçtı makyajdı zaten sette yeterince yapılıyor. Dış görüntüme dair hiçbir takıntım yoktur benim. Makyaj da yapmam, göze batmayı sevmem.

Haberin Devamı

YENİ KİTABIM 2013’TE ÇIKACAK
10’uncu kitabınızı yazmaya başladınız mı? Çıkış tarihi belli mi?
- Yaa yaa... Oldu... Sana söyleyeceğim... (Gülüyor) En son “Çakır Zamanlar” çıktı. Yeni kitabım da herhalde 2013 yılında çıkar.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!