Sevdiğim adam olmasa Amerika’da kalırdım

Güncelleme Tarihi:

Sevdiğim adam olmasa Amerika’da kalırdım
Oluşturulma Tarihi: Ocak 17, 2006 00:00

Dünyanın en önemli model ajanslarından "Elite"in kataloğunu edinmek zor ama internetten girebiliyorsunuz. Girdiğiniz anda da karşınıza Güzide Duran çıkıyor. Amerika’da başarılı işlere imza atan, ama Moris Kohen aşkı uğruna dayanamayıpTürkiye’ye dönen manken, Elle dergisinin sorularını yanıtladı.

- Artık nerede yaşıyorsunuz ve nerede çalışıyorsunuz?

Türkiye’ye geleli beş-altı ay oldu ama bu süre içinde iki kez New York’a, birer kere de Paris’e ve Milano’ya gittim. Önümüzdeki günlerde de iş için bir Londra yapacağım. Ancak artık merkez üssüm İstanbul. Zaten New York’taki son bir yılımda da "Burada kalmalı mıyım" diye çok düşündüm. O kadar pahalı bir yer ki, açıkçası para biriktiremiyordum. Ama çok güzel, orada yaşadığım dört-dört buçuk senede inanılmaz güzel günler geçirdim. Benim senede üç defa filan bir New York yapmam lazım, çünkü çok seviyorum. İnşallah Ocak’ta bir iş için tekrar gideceğim. Oradan vazgeçemem. Yaşarım dediğim tek yerdi, orada çok mutluydum.

- Peki neden hayatınızı İstanbul’a taşımaya karar verdiniz?

Dürüstçe söylemem gerekirse hakikaten para biriktiremiyordum. Kazanıyordum ama bir türlü istediğim parayı yapamıyordum. Bir kere inanılmaz vergi alıyorlar, aldığın paranın yarısı ajansa ve vergiye gidiyor. Ayrıca benim hayatımda da değişiklikler oldu. Türkiye’de ailemle, arkadaşlarımla ve sevdiklerimle vakit geçirmek istiyorum. İnsan büyüdükçe, "Hayat çok kısa, sevdiğin insanları daha çok görmek gerek" duygusuna kapılıyor. Şu an İstanbul’da çok mutluyum ve keyifliyim. Hayatım düzene girdi, kötü giden hiçbir şey yok.

RESTORANDA KEŞFEDİLDİ

- Üç tane bavulun içinde yaşayıp, o ülkeden bu ülkeye koşturmak zor olmuyor muydu?

İnanılmaz zor. İlk gittiğimde "Burada yapamam, kesinlikle dönmem lazım" demiştim. Ancak, Amerikan ELLE dergisinde Gilles Bensimon ile çalıştıktan sonra yapabileceğime iyice emin oldum. Bu çekimden sonra arka arkaya iş almaya başladım. Ama orası Türkiye gibi kolay değil. Milyonlarca rakibin var. Allah kahretsin, o kadar da güzeller ki... Mesela ben Brezilyalı kızlardan gözlerimi alamıyordum ve lezbiyen zannedecekler diye korkuyordum. Brezilyalı kızlar bambaşka, milyon tane Angelina Jolie’nin toplamı gibiler. "Bunların arasında hiç şansım yok" diye düşünüyorsun ama öyle bir şey oluyor ki, sen seçiliyorsun. Katya diye 15 yaşında Rus bir oda arkadaşım vardı, ev tutacak parası yoktu. Hep "model apartmanları"nda kalıyordu. Şimdi bütün defilelerde görüyorum, hatta Dolce&Gabbana kampanyasında da vardı.

- Siz Replay kampanyasına nasıl seçildiniz?

Bir restoranda oturuyordum, üstümde mini bir Replay jean etek ve kovboy çizmeleri vardı. Bir beyefendi geldi ve "Bu etek size çok yakışmış, ben Replay’in sahibiyim" dedi. Ertesi gün de ajansım arayıp "Replay’i aldın" dedi. Üç gün sonra Los Angeles’ta çölde çekim yaptık.

PARTİ KIZI OLMAYI SEVDİM

- Peki bir kastinge gittiniz ve yüzlerce kız arasından seçildiniz. Sizi farklı kılan nedir?

Bir görüşmede, fotoğrafçı portfolyoma bakmadan sadece beni inceledi ve teşekkür ederek gönderdi. "Herhalde beğenmedi" diye düşünerek moralim bozuldu. Ertesi gün işi aldığımı söylediler, inanamadım. Adam daha sonra çekim sırasında, "Kafamdaki tipe çok uyuyordun, o yüzden şaşırmıştım" dedi. "Neden ben" diye de sordum, egzotik, karakterli ve değişik bir tip arıyormuş. "Burnuna bayıldım ve ağız yapını da beğendim" dedi. Halbuki ben daha küçükken para biriktirip burnumu yaptırmayı düşünüyordum. İşleri değişik olduğum için alıyordum, sonuçta çok klasik bir güzelliğim yok. Bir de çok değişken bir tipim var, her fotoğrafta başka bir havaya bürünebiliyordum.

- 10 yıl sonra nasıl hatırlayacaksınız Amerika tecrübenizi?

Yapmayı çok istediğim bir şeyi denedim, hiçbir şekilde pişman değilim. Bana çok şey öğretti, çok olgunlaştırdı, kendimi bulmama yardımcı oldu.

- Orada olmanın en güzel tarafı neydi?

Özgürdüm. Bunu geldiğimden beri çok düşündüm. Ünlü olmakla da alakası yok, orada bir özgürlük vardı. Minicik şortumla sokakta yürüyordum, kimse de dönüp "Aa ne yapıyorsun" demedi. Gecenin bir vakti bir arkadaşımla kaldırımda oturup sohbet edebiliyordum. Bunların hiçbirini burada normal bir insan olarak bile yapamam. Bu beni biraz kasıyor. Oradaki ünlüler de çok mütavazı ve normal insanlar.

- Orada gece alemine katılan bir parti kızı mıydınız?

New York bence gece hayatının en güzel olduğu şehirlerden biri. Zaman zaman parti kızı olmaya bayıldığım oluyordu. Çünkü o kadar büyük bir stres yaşıyorsun ki, enerjini boşaltacağın bir yer arıyorsun. Miami’de de New York’ta da dışarıya çok çıktım aslında.

ASLA DÖNMEM DİYORDUM

- Meşhur Puff Daddy partilerine filan da gittiniz mi?

Bir tanesine katılmıştım. Bizim o tür partilere girmemiz çok kolay. "Ben Elite Moel Ajansı’nın modeliyim" dediğin an zaten her yere sokuyorlar. Ya da söylemene bile gerek yok, model gibi görünüyorsan direkt giriyorsun. Bir gün bir model arkadaşım aradı, "Christina Aguilera’nın doğum günündeyiz, gelsene" dedi. Atladım gittim. Sohbet ettik. Türkiye’ye gelmek istediğini söylemişti. Özel parti denince insanların aklına uçuk şeyler gelebilir ama hiç de öyle değil. Sizin doğum günü partiniz nasılsa Christina Aguilera’nınki de öyle.

- Sex and the City hayatını bırakıp geldiniz yani...

Şu an pişman değilim ama zaman ne gösterir bilmiyorum. Çok özlüyorum, her gün aklıma geliyor New York, ama burada hayatım ve sevdiğim adam olmasaydı ben zaten Amerika’daydım. "Kesinlikle Türkiye’ye dönmem artık" diye zamanında o kadar da büyük konuşmuştum ki... İş çıktıkça gideceğim, bir ayağım hep orada olacak. Amerika’da vergi ödemeye meraklı değilim, tamamen bitirmiş olsaydım, ajansımla bağlantımı koparırdım. Onlar da beni bırakmak istemiyor.

- Şu anda gündeminizde neler var?

Oradayken de Türkiye’den iş teklifleri alıyordum ama artık seçici davranıyorum, her işe evet demiyorum. Amerika’daki mantalitemi ve profesyonelliğimi burada da devam ettireceğim. Ben şimdi hangi iş kaliteli, hangisi ucuz biliyorum. Bu kadar emeğimin boşa gitmesini istemiyorum.

- Bütün kariyerinizi modellik üzerine mi kuracaksınız?

Herhalde bir 30 yaşına kadar modellik yaparım. İleride benim tarzımı yansıtan kendi markamı yaratmak istiyorum.

- 30 yaşında nasıl bir hayat hayal ediyorsunuz?

Kesinlikle anne olmak istiyorum. Yanımda küçük bir çocuğum olsun, geç anne olmak istemiyorum. Çocuğumla aramda yaş farkı olmasın. Onu hissedebileyim, arkadaş olayım, anne gibi yüklenmeyeyim. Ben 25 yaşındayım, annemse 42 yaşında mesela...

- Yani bir aile kurmak istiyorsunuz?

Her zaman. Ben hiçbir ilişkime flört edeyim diye girmedim, zaten hepsi de uzun süreli oldu. Belki de çocukluğum düzenli bir aile ortamında geçmediği için bunu istiyor olabilirim. Aile benim için çok önemli ve bir ailem olduktan sonra hayatımdaki tek önemli şey o olacak gibi geliyor.

- Bu uğurda kariyerinizi de bırakabilir misiniz?

Çocuk olduktan sonra herhalde çok seçici davranırım. Ya da ara verebilirim ama hiçbir zaman oturan kadın olmak istemiyorum. Üreten, çalışan ve öğrenmeye açık bir kadın olmalıyım. Çalışan bir anne olmak istiyorum. Nişantaşı’nda kafelerde boş boş oturan ve alışveriş yaparak vakit geçiren bir kadın olmak benim tarzım değil.

- Hırslı mısınız azimli mi?

Hırslı değilim. Olsaydım, şu anda çok farklı bir yerde olurdum. Hayatımda beni hırslandırması gereken bir sürü şey oldu.

Bazen görünmez olmak istiyorum

- Nasıl bir duygu bu kadar güzel ve dikkat çekici olmak?

Bazen kötü bir duygu... İster istemez rahatsız oluyor, "Allah’ım bir kere de bakmayın" diyorsunuz. Ama bakıştan bakışa da fark var. Kimi beğenerek, kimi kıskançlıkla bakıyor. Türkiye’de daha çok kıskançlıkla ve negatif bir şekilde bakılıyor gibi geliyor. İnan bana, kendimi kötü hissediyorum ve etkileniyorum. "Acaba ne düşündü? Ne iğrenç, ne çirkin mi dedi?" Bazen insan görünmez olmak ister ya, öyle... Ama benim öyle bir şansım olmuyor. Bir kere boydan (1.83) ele veriyorum kendimi.

Kız yurdunda zor yaşam

- Amerika’da bir süre model apartmanlarında kaldınız. Nasıl yerlerdi bunlar?

Ben çok uzun süre kalmadım ama pansiyon gibi bir yer düşün. Bir odada iki yatak var ve iki kız kalıyorsun. Bunun dörtlü, beşli versiyonu da var. Ben iki kişilik odada Katya ile kalmıştım. Kız yurdu gibi bir yer, yaşamak zor. Küçücük bir banyo ve mutfak var, bütün gün meyveli yoğurt ve meyve yemek zorundasın. Tava filan da yok, öyle yağlı yemek yemen filan mümkün değil. Her şey bağlı olduğun ajansın kontrolünde. Mesela, daha ben farkına varmadan onlar hemen kilo alıp almadığımı görüyordu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!