Setin ilk günleri tam bir komediydim!

Güncelleme Tarihi:

Setin ilk günleri tam bir komediydim
Oluşturulma Tarihi: Nisan 26, 2012 08:56

O, ‘Adını Feriha Koydum’ dizisiyle ismini milyonlarca kişiye duyuran... Dizinin kötü, fesat gelini Seher’in aksine adı gibi neşeli, esprili ve samimi biri var karşımızda. Seher’e hayat veren Neşem Akhan’la yaptığımız keyifli sohbete buyurmaz mısınız?

Haberin Devamı

NEŞEM AKHAN FOTOĞRAFLARI         

Canlandırdığınız ‘Seher’ karakteriyle ‘Adını Feriha Koydum’ dizisinde geniş kitleler adınızı duydu. Birkaç yıl önce, azınlığın takip ettiği kaliteli dizilerden ‘Hayat Türküsü’nde rol aldınız.

Aaaa! Ne hoş bunu söylemeniz, diziyi anımsamanız, dile getirmeniz… Hayat Türküsü… Buradan o dizideki tüm oyunculara özellikle de muhteşem yönetmen Hakan Gürtop’a selam olsun. 21 yaşında yeni mezun bir oyuncu olarak şanslı azınlığın içindeydim, ne mutlu bana, o projede rol aldığım için.

ARMAĞAN ÇAĞLAYAN, BENİ HEP KOMEDİ OYNARKEN GÖRDÜ! O, HERŞEYİ 360 NDERECE GÖRÜYOR!

‘Adını Feriha Koydum’ dizisinin kötü gelini Seher. Milyonların sizi tanıdığı diziye dahil oluşunuz…
Bir sabah Armağan Çağlayan’ın telefonuyla uyandım. “Hemen koş gel” dedi. O olunca ne ikilettim ne de sebebini sordum. Koştum Medyapım’a. Seher karakterinden bahsetti bana. “Çok keyifli bir rol tam senlik” dedi. Castı ben yapsam Seher’i bana oynatmak aklımın ucuna gelmezdi. Kaldı ki o beni hep komedi oynarken gördü. Ama 360 derece görebilmek bu sanırım. Benim kendimden beklemediğimi Armağan Bey benden beklemişti.

TİYATROCU OLMAYA 5 - 6 YAŞLARINDAYKEN METİN SEREZLİ SAYESİNDE KARAR VERDİM!

Dizi öncesinde özel tiyatrolarda ve başka projelerde de yer aldınız. Onlara da birazdan değineceğim. Öncesinde şunu sormak istiyorum. Fatih Aksoy ve Armağan Çağlayan’la tanışmanız nasıl oldu? Onlarla çalışmak nasıl ve neler kazandırdı, adınızı milyonlara duyurmaktan başka?
Ben özel bir tiyatroda çalışırken tanıştım Armağan Çağlayan’la. Tanışmamızdan neredeyse 1 yıl sonra Medyapım’dan bir telefon geldi bana, “Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Nevra Serezli ile Devekuşu Kabare’nin skeçlerinden bir program yapılacak. Armağan Bey sizin de seçmelere katılmanızı istiyor’ diye. Ne kadar sevindiğimi anlatamam. Üç efsane isim. Şaka gibi… Onları tanımayı bir kenara bıraktım, onlarla çalışacağım. Ben zaten tiyatrocu olmaya 5 - 6 yaşlarında Metin Serezli sayesinde karar verdim! İzmir’e oyunlar gelirdi. Benim harika ailem sağolsunlar her oyuna götürürlerdi beni. Babam özellikle Metin Serezli ve Suat Sungur varsa hayatta kaçırmazdı. Metin Bey’i izledim ve “Ben de istiyorum” dedim. (Gülüyor) Kabare Atölyesi programının yemeğinde kendisiyle 1 saat konuşup oyunculuk adına olağanüstü övgüler alınca bahçeye kaçıp 2 saat ağladım kimse bilmez.

FATİH AKSOY’U DİZİDE GÜLDÜRDÜĞÜM ZAMAN MUTLU OLUYORUM!

Fatih Aksoy’a gelirsek…
Fatih Bey’e gelince… Kızmasın bana, ben onu sert ama her zaman yanımda olmasını istediğim bir baba gibi seviyorum. Onu sahnede ya da dizide güldürdüğüm zaman fazladan mutlu oluyorum. Kısacası onları tanımanın verdiği manevi taraflarındayım ben. Balık burcu olduğumu söylemiş miydim? (Gülüyor)

Dizide fesat, her türlü durumdan kendi lehine çıkar sağlamaya çalışan bir karakter Seher. Bir insan bu kadar da fesat olmaz ki dedirtiyorsunuz. Kötüyü oynamanın avantajlarını dezavantajlarını sorsam…
Ben iyi ya da kötü bir karakteri oynamanın avantaj ya da dezavantaj sağlayacağına inanmıyorum. Benim için rol roldür. Tabi hayatım boyunca benzer karakterleri oynarsam ve klişelere düşersem bu bir dezavantaja dönüşür. Ben bir işin içindeysem artık elimden gelenin en iyisini yaparım. Çünkü seyirci sizin üzgün, sıkkın ve ya mutsuz olduğunuzu bilmez, bilemez. Tek gördüğü, kötü bir oyunculuk olur ve inanın kötü oynanan bir rol en çok oyuncunun kendisini üzer.

Dizilerdeki kötü karakterler, başroller kadar ön plana çıkıyor. İyi oyunculukla aktarılmasının paralelinde nedendir kötü karakterlerin dikkat çekmesi?
Kötü olmak, çok dikkat çeken ve akılda kalan bir durum. Benim gözlemim ve aldığım geri bildirimler de böyle. Ya artık iyi olmasını ya da cezasını bulmasını beklerken merakla izler buluyor insanlar kendilerini.

BAŞKASININ MUTSUZLUĞUNDAN BESLENEN İNSANLAR VAR!

Peki rolün dışındaki Neşem’e soruyorum; bir insan bu kadar fesat olabilir mi? Ne düşünüyorsunuz o sahneler çekilirken?
Kötü birini oynayabilmeniz için size gereken en önemli şey bir bakış ya da laftan çok bir sebeptir. Mutlak bir kötülük hikayesi yoksa o insanın kötü olmayı seçmesinin altında bir sebep yatar. Başlarda kendimi boğulmak üzere çırpınan biri gibi hissettim. Herkesle konuştum. Özellikle hayat tecrübesi fazla olan oyuncularla. Böyle insanlar hayatta gerçekten varmış. Başkasının mutsuzluğundan beslenen insanlar. Sınıf atlama ve iktidar hırslarını saymıyorum bile. Ve bana sorarsanız Feriha (Hazal Kaya) ve Zehra (Vahide Gördüm) ikilisi, Seher’in belki de asla yaşamadığı anne kız ilişkisi, onun en zayıf yanı. Bu özenme duygusundan çok beslendim. Tabii enerjisi orda kalacak değil. Seher sonuçta gamsız ve kendi eğlencesinde bir kadın. Ben her sahnede çok eğleniyorum ve gerçekten söylüyorum Seher’i oynamak çok eğlenceli. Düşünsenize herkesten farklı bir algıda yaşıyor hayatını. Dizinin yabancılaştırma unsuru. (Gülüyor)

PARA, ASLA BİR İNSANIN EGOSUNU VE CAHİLLİĞİNİ DÜZELTME GARANTİSİ VEREMEZ!

Toplumda bu tür insanların çokluğunu düşünecek olursak… Sizce bir insanı böyle fesat yapmaya iten unsurlar neler?
Dediğim gibi bir başkasında olan ama kendinde olmayan her şey insanı her türlü kötülüğe ve suça teşvik edebilir. Bu para ve rahat bir hayat da olabilir, asla sahip olunamayan bir dost da... Toplumdaki ekonomik uçurumun hayatımıza artık tamamen girmiş olan kötü üvey kardeşleri olan sosyolojik ve kültürel uçurum bizlere gösterdi ki; para asla bir insanın egosunu ve cahilliğini düzeltme garantisi veremez.

GÜZEL CÜMLELER DUYUNCA, BAZEN ‘GÜLE GÜLE’ DEYİP EL SALLIYORSUNUZ ÖZGÜVENİNİZE!

Sokaktaki insanların sizi gördüklerinde tepkileri ne oluyor? Neler diyorlar?
Biliyor musunuz, ben hiç sokakta hakaret ya da kötü bir bakışa maruz kalmadım. Sanal dünyada Seher karakterine yazılmayan kötü söz kalmamıştır eminim. Ama dışarıda algının kırılmasıyla birlikte insanlar da gülerek ve severek geliyorlar yanıma. Seher’in aksine pamuk gibi bir insanımdır. “Çok çok daha genç, çok daha güzel, çok daha zayıf görünüyorsunuz.” diyorlar. Bunları duyunca bazen ‘Güle güle’ deyip el sallıyorsunuz özgüveninize. Ah, yemin ederim televizyon 5 kilo koyuyor (Kahkahalarla gülüyor)

Peki dizinin bu kadar ilgi görmesini siz neye bağlıyorsunuz?
Birbirinden mütevazı ve sempatik başrol oyuncularımızın enerjisi eminim ki seyirciye de geçti ve kalplerini kazandı.

SETİN İLK GÜNLERİ TAM BİR KOMEDİYDİM!

“Adını Feriha Koydum dizisine geldiğimde birçok kişi işi bana öğretmek zorunda kaldı.” diyorsunuz. Ekibin desteğiyle alıp başınızı yürüdünüz başarı anlamında. O öğrenme sürecinde neleri daha iyi fark ettiniz?
Ah, ben tam bir komediydim setin ilk günleri. Neşem, biraz sağa diyorlar, bir bakıyorsunuz ben kadrajdan çıkmışım. Öyle zor ve hızla bitirilmesi gereken bir iş ki kimsenin oturup size anlatacak zamanı ve sabrı yok. Eşim Mehmet’i canlandıran Melih (Selçuk) benim kamera koçumdu adeta. Kimseye de duyurmadan sessiz sessiz anlatıyordu, ne yapmam nerede durmam gerektiğini. Tiyatroda her şey büyük. Ses, jestler, mimikler her şey... Burada her şeyi minimalize etmeniz gerekiyor. Hâlâ bir sürü şey öğreniyorum ama artık fena değilim sanırım. (Gülüyor)

Vahide Gördüm, Metin Çekmez, Ayşegül Çıdamlı gibi usta isimlerle çalışmanın sizde bıraktığı güzelliklerin ve izlerin neler olduğunu soracağım bu kez?
Vahide abla öyle bir insan ki ismini duyduğunda titremeyecek tek bir oyuncu yoktur. Ama bu pek çok büyük isimde olduğu gibi korkudan değil. Heyecandan, hayranlıktan... Bir kadın hem zarif hem de böyle güçlü ve karizmatik aynı anda nasıl olur diyorsunuz. Bir de hoşsohbet ve zeki bir insan ki. E, Karşıyakalı ne de olsa. (Gülümsüyor) Metin Abi (Çekmez) hepimizden başka bir algıda ve olgunlukta bir ruh. Eğer zamanımız oluyorsa onunla günlük olağanüstü sohbetimizi yapmadan dönmüyorum eve.

AYŞEGÜL ÇIDAMLI İLE OLAN SAHNELERİMDE SUPLEKSİM ARTIYOR!

Ya dizide Hatice halayı canlandıran Ayşegül Çıdamlı…
Ayşegül ablam (Çıdamlı) O setimizin meleklerinden bence. Bizi her gün hem getirdiği sağlıklı gıdalarla hem de iyileştirici enerjisiyle besler. Doğaçlama kraliçesi o. Geçen gün kendisine de söyledim onunla olan sahnelerde supleksim artıyor. Onlar bizim lokomotiflerimiz. Tüm samimiyetimle söylüyorum bizim sette her gün görsem de sarılmaya doyamadığım dostlarım öyle çok ki…

VAHİDE GÖRDÜM’ÜN SON SAHNESİNDE SEHER OLMAYI UNUTTUM!

Dizide şimdiye kadar yapılan çekimlerde sizi en çok etkileyen sahneler hangileri oldu bugüne kadar?
Bir işin içindeyken objektifliğinizi kaybedersiniz çoğu zaman ama bazen öyle sahneler oluyor ki izlediklerimin arkadaşım olduğunu, çektiğimizin bir dizi olduğunu tamamen unutuyorum. Özellikle Cansu’nun (Sedef Şahin) babasını kaybettikten sonraki ve Gülsüm’ün (Pelin Ermiş) intihar öncesi ve sonrasındaki performansları beni ağlattı. Tabii Vahide ablanın son sahnesi... Onu özleyecek olmak hele benim için öyle bir aktrisle oynamaya daha doyamamak… O sahnede Seher olmayı unuttum sanırım.

ARMAĞAN ÇAĞLAYAN, HER KONUDA AKLINA VE KALBİNE DANIŞABİLECEĞİM HARİKA BİRİ!

Ekranlardaki haliyle birçok insanın ukala bulduğu, sizin ona ‘Taptığım insan’ dediğiniz Armağan Çağlayan’ı bir de sizden dinleyelim.
O, benim her konuda aklına ve kalbine danışabileceğim harika biri. Üstüne üstlük bu işin eğitimini almasa da, benim diyen oyuncunun çözemediğini çözmüş sahnede.

Nedir o?
Samimiyet! Bayıldım. (Gülüyor)

OYUNCULUĞUN EN BÜYÜK NUMARASI ZAMANLAMA!

Zeki Alaysa, Metin Akpınar, Nevra Serezli ve Metin Serezli gibi usta isimlerle tanışmanız nasıl oldu? Onlarla çalıştığınız dönemde sahne ve oyunculuk adına dağarcığınıza nakşettiğiniz en önemli motifler nelerdir?
Tek tür oyunculuk tek bir stil asla yoktur. Kabare oyunculuğu ise bambaşka ve çok zor bir oyunculuk yöntemi gerektirir. Harika sohbetleri, gülüp eğlenmemizi, öğrendiğimiz onca şeyi bir kenara koysak bile kabare oyunculuğuna dair öğrendiklerim hayatım boyunca bana yarayacak. Oyunculuğun en büyük numarası zamanlama! Onlarsa birer zamanlama ustası.

İzmirlisiniz. 2002 yılında İstanbul’a geliyorsunuz. Ve o yıl birçok okulu ve hatırı hiçe saydığınız Mimar Sinan Devlet Konservatuvarını kazanıyorsunuz. Niye illa Mimar Sinan Üniversitesi?
Valla bilmiyorum. Evet, ülkenin en iyi konservatuvarlarından biri, en değerli hocaların çoğu orada ama ben bunlardan haberi olmayan sadece oyunculuk ve okul aşkıyla yanan bir çocuktum ve her şey tamamen sezgisel oldu sanırım. Kimyamız tuttu diyelim. İyi ki de orası olmuş.

KONSERVATUVARDAN MEZUN OLDUĞUMDA NE YAPACAĞINI BİLMEYEN, ŞAŞKIN BALIĞIN TEKİYDİM!

Hani konservatif düşünceler vardır ya. Mezun olduktan sonra sudan çıkmış gibi piyasaya atılmak gibi… Siz de bunlardan biri misiniz? Okul sonrası bu anlamda neler yaşadınız, neler yaptınız o süreçte?
Tam anlamıyla konservatif bir eğitimdi bizimkisi. Okulun dışında oyunculuğa dair bir tecrübe yaşamadık, yasaktı. O yüzden ne yapacağını bilmeyen özgüvenini toparlaması gereken şaşkın balığın tekiydim mezun olduğumda. Ama mezun olduktan sonra ne depresyona girdim ne de büyük hırslara kapıldım. Ben sadece işimi çok seviyorum. Öğrenmenin, kendini geliştirmenin hayat boyu devam edeceğini biliyorum. Çalışılması kolay ve keyifli, başarılı bir oyuncu olduğumu da biliyorum. Gerisi önemli değil. Hele kötü ve egosal stratejiler hiç bana göre değil.

OYUNCULUK ÖYLE BİR MESLEK Kİ… OYNAMADIĞINDA KAŞINTI GELİR İNSANA!

‘Oyunculuk öyle bir meslek ki… Yapmazsanız nefes alamazsınız’ derler. Siz ne diyorsunuz bu duruma?
Aaahh hem de öyle bir meslek ki… Yapmayan anlayamaz. Çok zordur, özveri gerektirir ama oynamadığında kaşıntı gelir insana. Bin kere de gelsem dünyaya yine oyuncu olurdum orası kesin. Hele sahnede olmayla kıyaslanabilecek bir his yok!

Siz ‘Adını Feriha Koydum’ diziyle tanınsanız da, tiyatroda ‘Üç Kişi’ adlı, izleyicinin bir cinayetle karşı karşıya kaldığı alternatif ve ilginç bir oyunda da karşımıza çıkıyorsunuz. Orda gizemli bir kadın olarak… Oyundan ve oradaki rolünüzden bahseder misiniz?
Mekanartı’da oynuyoruz oyunu. Dizide Halil karakterini canlandıran canım arkadaşım Ufuk Tan Altunkaya’nın tiyatrosu. Tek seyircilik bir oyun ‘Üç Kişi’. 15 dakikada bir yeni seyirci alınıyor ve bir seyirci için 50 dakika sürüyor oyun. Nefeslerimizi dahi duyacak kadar yakın izliyor seyirciler oyunu ve tek başlarına! Kendi içsel sorgulamalarına ve harika bir deneyim yaşamaya bekliyoruz herkesi. www.mekanarti.com internet sitemizde ve mybilette var tarihler. Benim karakterim için sürprizi bozmadan sadece şunu söyleyebilirim; bambaşka bir ben buluyor gelen seyirciler.

OYUNCUNUN EN ÖNEMLİ ÇIKIŞIDIR, BİR ROL İÇİN HEYECANLANMAK!

Sizi etkileyen ve ‘Şu karakteri oynamayı çok istiyorum, bunu başarıyla canlandırırım’ dediğiniz bir karakter ve eser var mı sahnede? Ve neden o karakter?
Ah, öyle güzel bir soru ki bu, öyle doğru ki… Oyuncunun en önemli çıkışıdır aslında bir rol için heyecanlanmak, heves etmek bir karaktere. Yoksa iş olur sadece yapılan. Komedi ama sağlam, zekice yazılmış bir komedi ve başarılı bir müzikal benim içinde bulunmaktan çok büyük zevk alacağım bir iş olurdu. Yine belki değinilmemiş bir dönemin önemli bir karakteri olmak… Öyle güzel eserler, öyle güzel karakterler var ki şekerci dükkanına girmiş çocuk gibi hissettim şimdi.

O şekerci dükkanından hangi şekeri alalım mesela? (Kahkahalar…)
Mesela bir gün iyi bir Jeanne d'Arc karakteri çıkarmak ve şölensel bir Anastasia müzikali koymak istiyorum.

Peki neydi size oyuncu olmalıyım dedirten?
Dediğim gibi, izlediğim başta Metin Serezli gibi olağanüstü oyuncular ve içten gelen bir aşk. Size küçük bir anekdot anlatayım. Konservatuvara hazırlandığım lise son sınıfta her zaman bana destek olan annem “Acaba bu işi hobi olarak mı yapsan, biliyorsun ülkede tiyatronun durumunu” dedi. Ben de gittim kısa bir oyun yazdım. Bunu ancak böyle anlatabilirdim. Birkaç gün sonra annemi aldım karşıma ve oynadım. En son gözyaşları içinde alkışlarken “Söylemedim farz et” diyordu. (Gülüyor)

TİYATRODA BİREBİR VE ANINDA ALINAN REAKSİYON CANDIR!

Tabii ki diziyle tiyatroyu karşılaştırın demeyeceğim ama ikisinin ruhunuzda bıraktığı izleri sorsam…
Tiyatroda birebir ve anında alınan reaksiyon candır şimdi. Ama ne yalan söyleyeyim ben sevdim kamerayı da.

ORİJİNAL VE ANTİKA İNSANLARA BAYILIRIM!

Dizide fesat ama gerçek hayatta cana yakın ve adınız gibi neşeli bir insansınız. Sizi neler mutlu etmeye, neşelendirmeye yeter?
İyi, doğru bir gözlemle yapılan yerinde bir espriye çok gülerim. Hele orijinal ve antika insan karakterlerine bayılırım. Sette o bakımdan çok şanslıyım.

Neden şanslınız?
Çünkü gülme krizlerimiz eksik olmuyor. Hayatta ise keyifli bir sofra, deniz kenarı, etrafta bir sürü hayvan, güzel şarkılar ve yargılamaktan uzak, hâlâ büyümemiş kafa dengi dostlar olsun, değmeyin keyfime. İzmirliyim ya işte, keyif insanıyım. (Gülümsüyor)

AŞK, SORUNSUZ TOPRAKLARDA YETİŞMEZ!

Aşk devreye girince neler volt değiştirir Neşem’in ruhunda ve kalbinde? Duygusal bir insan mısınız?
Aşk; dinginlik, sakinlik, eminlik ne bileyim böyle sorunsuz topraklarda yetişmez. Daha sert bir coğrafyanın ürünü. Ben de o harika duyguyu yaşamak için o coğrafyanın tüm zorlukları da güzeldir diyenlerdenim. Merhamet ve empatiyi baş tacı yapar ama özgürlüğünden taviz vermez balık burcu. Tüm dünya seni övse, keşke sussalar diye rahatsız olur o, kendiyle dalga geçmeyi pek sever. Ben de tam bir balığım.

Neşem, neler için, neleri göze alır?
Ailem ve sevdiklerim için her şeyi göze alırım. Haksızlığa uğrayan, savunmasız olan tanıdığım tanımadığım insanlar ve hayvanlar için tüm kahramanlık dürtülerim ortaya çıkar. Onun dışında maddiyatın ve insanı zaafların maneviyatımın önüne geçmesine izin vermem.

AŞKI, HER DUYGUYU FAZLA ABARTARAK YAŞAYAN TÜM OYUNCULAR GİBİ BÜYÜK BÜYÜK VE ŞAŞKIN YAŞARIM!

Dizide, çevresindekileri oyuna getirerek evlenen Seher’i canlandıran Neşem, aşkı nasıl yaşar?
Her duyguyu fazla abartarak yaşayan tüm oyuncular gibi büyük büyük yaşar ve de şaşkın...

Karşı cinste seni en çok etkileyen…
Gözler! Tanrım! Robert Downey Jr’un gözleri, ses tonu… Kendine özgü ve erkeksi… Kendine güvenen, özgüvenli, kesinlikle kompleksiz. Bunlar laf tabii. Ben hayatta sipariş üzerine aşık olmadım.

Aşkı bulmak ve yaşamak…
Aynen… Paulo Coelho’dan bir alıntı yapayım: “Ruh eşimi nasıl tanıyacağım?” diye soran Brida’ya, Wicca, “Riske girerek... Başarısızlık, hayal kırıklığı risklerini göze alacaksın, ama aşk arayışından hiç vazgeçmeyeceksin. Arayışına devam ettiğin sürece sonunda zafere ulaşacaksın.” diyor.

DİZİLER, TÜKETİM TOPLUMUNA YÖNELİK!

Dizi oyunculuğu ayrı, tiyatro oyunculuğu ayrı diye düşünenler var. İkisinde de rol almış biri olarak neler söyleyeceksiniz bu konuda?
Oyunculuk oyunculuktur. Bunlar art niyetli ve hiyerarşik laflar. Tiyatroda tek tip bir oyunculuk yok ki. Onlarca oyunculuk tarzı, sahneleme biçimi var. Kamera oyunculuğu da başka bir alan. Ha, tiyatro sanatından edebiyattan bahsedeceksek iş değişir. Tiyatro edebiyatı evrensel ve daha zengindir. Dizi sektörü ise tüketim toplumuna yöneliktir. Yargıda bulunan meslektaşlarımın doğru kelimeleri seçmeleri lazım.

HAYATIMDAKİ EN BÜYÜK AŞKLARDAN BİRİ EDEBİYAT. TAM BİR KİTAP KURDUYUM!

Tiyatro paralelinde sanatın hangi alanları daha çok ilgini çekmekte? Nedir o sanat dalında seni büyüleyen?
Aileden gelen genetik bir şey sanırım, güzel sanatlar benim hayatımda çok önemli. El becerisi ve yaratıcılıkla resimden dekorasyona kendi çapımda pek çok hobim var. Ama sanırım hayatımdaki en büyük aşklardan biri edebiyat. Ben tam bir kitap kurduyum.

Süper bir gücün olsaydı neler yapmak, neyi değiştirmek isterdin?
Eyvah, tam benlik soru. Kahraman olmak için hayal gücümün tüm sınırlarını zorlardım. Ve sonunda hep iyiler kazanırdı!

KENDİ OLAN VE İÇİNDEN GELENİ YAPAN KADIN SEKSİDİR!

Sence bir kadını seksi yapan nedir / nelerdir?
Kendi olmak! İçinden geleni yapmak. Showlu hareketlere gerek yok değil mi ama? (Gülüyor)

KOMEDİ, HAYATIN UZAKTAN GÖRÜNÜŞÜDÜR, TRAJEDİ İSE YAKINDAN…

Son olarak eklemek istedikleriniz…
Komedi, hayatın uzaktan görünüşüdür, trajedi ise yakından… Trajedi artı zaman eşittir komedi!  Demek istediğim odur ki Hakuna matata! (Kahkahalar…)

Haberin Devamı

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!