Serinde koÅŸup koÅŸup geliyor

Güncelleme Tarihi:

Serinde koÅŸup koÅŸup geliyor
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 03, 2004 00:00

Biz Fuat Güner’in yalancısıyız: ‘Yaramaz oÄŸlan çocuÄŸu ÅŸimdi çok hoÅŸ bir genç kız oldu.’ OlaÄŸanüstü bir sabır ve iradeyle dört beÅŸ yıl, yeni çıkan Kıpır Kıpır adlı albümü için çalıştı. Ä°yi olmak zorundaydı çünkü sekiz yıl aradan sonra ya yeniden dirilecek ya da tarihin tozlu raflarında yerini alacaktı.Fuat Güner’e göre dirildi. Sabrının ve iradesinin mükafatını aldı. Çok güzel bir ses rengi olan bu genç kadın ortaya bir pop klasiÄŸi çıkardı. Sözkonusu kiÅŸi, pek çoÄŸunuzun ‘Deli ettin beni, deli ettin’ diye zıplamasıyla hatırlayacağı Deniz Arcak. Onu yakından tanıyanlar ‘klasik’ kelimesiyle yanyana nasıl konabildiÄŸine ÅŸaÅŸacaklar elbette ama aradan sekiz yıl geçerken, köprülerin altından çok su akmış. Ama her daim zıplama hali geçmiÅŸ desek yalan olur. Aynı hiperaktivite, -ne demekse- aynı ‘adrenalin pörtlemesi’, aynı ‘hunik durumlar.’ Ama bunlar olmasa Deniz Arcak olmaz ki. RutinleÅŸmeye yüz tutan ve giderek herkesin birbirine benzediÄŸi pop dünyasına yeni bir soluk getireceÄŸi açık olan Deniz Arcak karşınızda...15 Temmuz 1968 tarihinde, hayatının ilk 18 yılını yaÅŸayacağı Ankara’nın Bahçelievler semtinde doÄŸar. Büyük kızları Canan’ın doÄŸumundan 8.5 yıl sonra, aslında bir erkek evlat bekleyen Türkan ve Tuncay Arcak, ikinci çocuklarının kız olmasına ilk anda üzülmenin cezasını fena halde çekeceklerinden habersizdir o gün. Çünkü küçük Deniz, hiç de annesinin dizi dibinde oyuncak tencere ve bebekleriyle oynayan hanım hanımcık bir kız olmayacak, yaramazlığın daha çok yakıştırıldığı erkek çocuklarını asla aratmayacaktır. Zavallı Türkan Hanım, bu ‘overdose merak’a sahip kızını hiçbir zaman ‘koyduÄŸu yerde’ bulamaz. Daha poposunda bez olduÄŸu günlerden itibaren pencereden kaçıp kilometrelerce ötede bulunan Deniz’in peÅŸinden koÅŸturduÄŸu günleri, aÄŸlamakla gülmek arası bir sesle anar ÅŸimdi... Halbuki nereden bilsin, sonradan ‘hiperaktiviteye baÄŸlı konsantrasyon bozukluÄŸu’ diye bir rahatsızlık icat olacak, bu tür çocukların da tedavi yöntemlerinin de sayısı giderek artacaktır. Ancak o yıllarda o, ‘çocuk nasıl yetiÅŸtirilir’ seminerlerine katılmakta bulmuÅŸtur çareyi, ama çare bulmuÅŸ mudur, hayır. Deniz 30 yaşını geçtiÄŸinde bile telefonda konuÅŸurken koltukların üzerinde gezinmekte, bunu yapamadığında, arkadaÅŸlarından sık sık ‘ay gına geldi, sallama ÅŸu bacağını’ azarı iÅŸitmektedir. Ãœstelik büyük kızları Canan sürekli takdir alır, anne-babasının sözünü dinlerken, Deniz okuma yazmayı ilkokul üçte sökerek, her yıl karnesini bilumum kırıklarla doldurarak ve ilkokulda bile hemen her gün disipline gönderilerek büyür. Kendisine sorsanız, hiçbir ÅŸey yapmaz aslında, sıkılmaktan baÅŸka. Çünkü dersler hiç ilgisini çekmez. SOKAKLARIN YARAMAZIBEÅž SESLÄ° ARYA SÖYLÃœYOROndan ‘bir numara’ olacağından emin olan, ancak sık sık hayal kırıklığına uÄŸrayan avukat babası Tuncay Bey’in, ‘Kapına idraksiz köpek yazdıracağım’ tehditleri de iÅŸe yaramaz. Ondaki acayip ‘damar pörtlemesi’, bugünlere kadar aynen gelir. Ama iyi kalpli bir çocuktur; yalan söylememek, dürüst olmak, insanları sevmek gibi ÅŸeyleri öğrenmiÅŸtir anne-babasından.Ablası Canan Hacettepe Dişçilik’ten üçüncülükle mezun olduÄŸu yıllarda, Tuncay Arcak küçük kızının avukat olması gibi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan hayalini kurmaya devam ediyor mudur acaba? Ulubatlı Hasan ilkokulundan, ‘dersleri berbat diye’ AyÅŸe Abla ilkokuluna alınan, sonra tuhaf bir ÅŸekilde yedekten TED Ankara Koleji’ni kazanan Deniz o sıralarda, sınıfın ‘bir ÅŸarkı söylesene’ tezahüratlarını karşılamaktadır. Bir ara dansöz, baÅŸka bir ara da veteriner olmak istemiÅŸ, Ankara Çok Sesli Çocuk Korosu’na katılıp, hocası Muzaffer Arkan’dan hayatının en iyi müzik eÄŸitimini alıp beÅŸ sesli aryalar söylemiÅŸ, tabii üniversiteyi kazanamamış ve fotoÄŸrafa merak saracağı döneme girmiÅŸtir. ÅžAN BÖLÃœMÃœNDE ZÄ°RTOPLAR KOROSUNDABabası uluslararası bir ÅŸirketin hukuk müşaviri olunca ailecek Ä°stanbul’a taşınırlar ve Deniz, Mimar Sinan Ãœniversitesi Güzel Sanatlar Akademi’sinin fotoÄŸraf bölümüne, misafir öğrenci olarak girer. Åžirket iflas edince aile Ankara’ya döner ama ‘umut dünyası’ iÅŸte, belki bir baltaya sap olur umuduyla onu Ä°stanbul’da bırakırlar. O yıl, fotoÄŸrafla ilgilendiÄŸi, hatta sabahlara kadar karanlık odada kaldığı zamanlar da olur ama daha çok arkadaÅŸlarıyla sokaklarda, parklarda ‘deneysel tiyatro’ yapmakla, birbirlerinin sırtına tutunup yürümek gibi abuk sabuk ÅŸeylerle eÄŸlenmekle geçer zamanı. Åžan bölümüne girdiÄŸinde de durum deÄŸiÅŸmez; koridorda buz pateni eÅŸliÄŸinde Michael Jackson taklidiyle saçmalayan ‘zirtoplar korosu’ndadır... Bu bölümün sınavına girerken, tam ona sıra geldiÄŸinde yemek molası verilmiÅŸ, molanın bitmesine yakın girdiÄŸi tuvaletten çıktığında, tuvaletle bölüm arasındaki kapının kilitlendiÄŸini farketmiÅŸtir. O geçiÅŸ yolunu bulamazken, ‘31 Deniz Arcak’ diye seslenmeye baÅŸlarlar, o ise ‘buradayım, buradayım’ diye çığlık atsa da yolu bulamaz. Sonunda ona kapıyı açan bölüm baÅŸkanı Nihat Åženel, bunu yaptığı için piÅŸman olmuÅŸtur herhalde ama kibar insandır, pek belli etmez. Zaten yetenekli bir öğrenci olduÄŸunu teslim eder hep. TembelliÄŸin cilt cilt kitabını yazabilir aslında ama ÅŸan eÄŸitimi alırken bir yandan da otellerde, barlarda müzikal ÅŸarkılarıyla sahneye çıkar. Aynı zamanda tiyatroya baÅŸlar, usta oyuncularla workshop’lara katılır, çocuk tiyatrolarında mandalina kılığına girer, Bir Ä°stanbul Masalı, Ä°liÅŸkiler, Hep Aynı Yaygara, Gel de Çık Ä°ÅŸin İçinden, Kahramanlar Hep Erkek gibi büyük oyunlarında rol alır. Hepsinde de çok eÄŸlenir. Gerçi Gel de Çık Ä°ÅŸin İçinden adlı oyunda, daha teksti bir kere okumuÅŸ, hiç prova yapmamışken, bir oyuncu gelmediÄŸi için alelacele sahneye çıkarılmış, sen kimsin, ben neredeyim, katil hangisi, ÅŸuursuzluÄŸunda rolünü tamamlamıştır ama olsun. Bu tatlı ÅŸuursuzluk hali yakışır ona: Her yıl bir konserde mutlaka düşer. Tiyatro sahnesinde sözünü unutup ‘ya ben size burada çok güzel bir ÅŸey anlatacaktım ama unuttum, halbuki ne güzeldi yazık oldu’ der. Yönetmen diÄŸer oyuncuları beÅŸ saniye içinde sahneye çıkarmasa koÅŸarak annesinin kucağına oturacak hale gelir. Ama bu durumların ‘çok iyi yabancılaÅŸma oldu’ diye takdir toplaması ya da bana ‘bu röportaj hangi gün çıkacak?’ diye sorduktan sonra ‘kaçta?’ diye devam etmesi gibi ‘Hunik durumlar’ çoktur hayatında. ‘Gerzek suya dal da gel’ romanının kahramanı olarak... Geçenlerde Zaga’da sabaha karşı saatlerce ‘sadece oturup’ çok daraldığında, Bayülgen’den ‘Ben serinde bir koÅŸup geleyim mi?’ talebinde bulunup takdirlerimizi topladığı gibi... Tuhaf bir adrenalin tutkusu vardır onun, ‘námana’ kontenjanından. Ama o da çok yakışır. BÄ°R MOLA VER’DEN SONRA BÄ°R MOLA VERDÄ°Yaptığı her iÅŸte çok eÄŸlenir. Daha doÄŸrusu hiç eÄŸlenmediÄŸi bir iÅŸ yapmamıştır. Yarışma programları sunar. TRT’de dublaj yapma eylemini ise üçüncü derece rollere kadar ilerlemiÅŸken, yol uzak diye bırakır. Altın Anten Yarışması’nda mansiyon aldığı günlerde ‘Hayatta popçu olmam’ demektedir aslında, çünkü o zaman Türkçe dinlemeyen gençlik grubundandır. Daha çok Chicago, Genesis, Eric Clapton, Beatles dinler, Toto’ya bayılır, Alan Parsons Project’e uçar. Ama büyük konuÅŸmamak lazımdır tabii, 1993 sonunda ilk albümü ‘Nerde’yi çıkarır. Onu 1995’te Beyaz Vadi izler. Peki sekiz yıl gibi uzun bir ara vermeden önce 1996’da çıkardığı üçüncü albümünün adı nedir? ‘Bir Mola Ver!’ Artık bize bir ÅŸey demek düşmez. ‘Her ÅŸeyi ismini yaÅŸar.’FUAT ABÄ°NÄ°N STÃœDYOSU GERÇEK BÄ°R OKUL OLDUAslında sekiz yıl ara vermez. Hayran olduÄŸu MFÖ’nün hayran olduÄŸu Fuat Güner’ine ‘Bana bir albüm yapar mısın?’ diye soralı sekiz yıl olmuÅŸ ve çalışmalara da o zaman baÅŸlamışlardır. Özellikle son dört beÅŸ yıl yoÄŸun olarak hazırlanmıştır bu albüme. ‘Fuat Abi’nin stüdyosu’ ona okul olur, ‘nihayet’ doÄŸru düzgün bir eÄŸitim yaptırır. Bir duayenle çalışmak farklıdır tabii. Okur, uÄŸraşır, didinir, dersine de çalışır çünkü bu eÄŸitim çok ilgisini çeker, heyecanlandırır. Her ÅŸey, eÄŸitim ve çalışmak bile kendi istediÄŸi gibi olduÄŸu için ‘tadından yenmez.’ Ortaya adı da ne ilginç bir ÅŸekilde ‘Kıpır Kıpır’ olan albüm çıkar: Babasının koÅŸa koÅŸa götürdüğü 90 kusür yaşındaki müzik öğretmeni Faik Canselen gibi, Fuat Güner’in de ‘Ömürboyu dinlenebilecek bir pop klasiÄŸi’ dediÄŸi... Deniz’e sorarsanız, tevazu sahibi tabii, bunda bir payı yoktur; bu güzel kıyafeti ona giydiren, ÅŸarkıları böyle güzel söyleten Fuat Güner’dir. Çok usta bir ressama kendi resmini yaptırmak gibi bir ÅŸey olmuÅŸtur albüm. Sonuçta bu sekiz yıl, bir gemi olup onu bir yerden bir yere taşımıştır. Åžarkı söylemek çok daha zevklidir artık. Åžarkı söylemek zaten hep vardır hayatında ama bu diÄŸerleri de olmayacak anlamına gelmez. Müzikle birlikte, onu heyecanlandıran ve tabii eÄŸlendiren her ÅŸey olacaktır. Mesela ÅŸimdilerde, Elmavizyon kanalına yaptığı Kapsama Alanı adlı programda, her seferinde baÅŸka bir meslek sahibi kılığına giriyor; çöpçü, bodyguard, doktor... EÄŸlenceli deÄŸil mi, ne bekliyordunuz? Ama aynı zamanda ‘iyi insan olma’ çabası da sürüyor. Bir süredir Mevlana’nın Mesnevi hikayelerinin, tasavvufun penceresinden görmeye çalışıyor hayatı. Serinde koÅŸup koÅŸup geliyor yani...Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!