Sakıp Sabancı, defterine güvenir

Güncelleme Tarihi:

Sakıp Sabancı, defterine güvenir
Oluşturulma Tarihi: Nisan 25, 1999 00:00

Haberin Devamı

Her sabah güvenlikten geçerek polis eskortuyla çıkıyor odasına. Holdingin 25. katından o güzel manzaraya bakarak başlıyor güne. İlk yaptığı iş masasını toplamak. Sonra bir gazeteleri tarıyor. Düzene takmış. Ne evinde ne de ofiste dağınıklığa tahammülü yok. Ağırkanlı olmayı bir türlü beceremediğini anlatıyor durmadan. Zaten mimikleri enerjisini ele veriyor. Henüz 30'una yeni girmiş Canan Öztürk. İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. Bankacı olmayı hayal ederken Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sakıp Sabancı'nın özel sekreteri olarak buluvermiş kendini.

Bir fincan bitki çayıyla başlıyor güne. ‘‘Sakıp Bey ise çoğu zaman mesaiye bizden önce gelir ve şekersiz bir Türk kahvesi içer’’. Patronunun artniyetli olmayan hatalara karşı anlayışlı olduğunu söylüyor.

‘‘Sabancı grubunda yeni olduğum günlerdi. Çoğu kimseyi tanımıyordum. Bir gün Sakıp Bey ‘kardeşlerimi bağla' dedi. Güler Hanımı bağladım! Yine ilk günlerde kardeşlerinin yüzlerini tam oturtamamıştım. Üst düzey yöneticilerden biri geldi, Sakıp Bey'in yanında kimin olduğunu sordu. Yanında kardeşi olduğunu biliyordum ama adını söyleyemiyordum. Daha sonra hepsini teke teker ezberledim.’’

Sakıp Bey’in temposuna yetişmekte zorlanıyor.‘‘Zamanla ve onunla yarışıyoruz. Bu meslekte pratik olmak şart.’’. Sakıp Bey'in herkesin bildiği bir huyu var. ‘‘Sokakta, asansörde, binada karşılaştığı herkesle el sıkışır’’.

Patronunun öğlenleri genelde peynir, salata, çorba yediğini söylüyor. ‘‘Her ay kanı alınır. Tahlil yapıldıktan sonra sonuçları Türk ve Amerikalı doktorları karşılaştırır. İlaç takibini biz yaparız. Genelde çalışırken Türk kahvesi içer ama kahve sağlığa zararlı olduğu için bazen ona bitki çayı içmesini öneriyorum. Veya limonlu sıcak su... Bunu çok sever’’.

Sakıp Bey'in zinde görünmesinin sırrı, çalışmayı sevmesinde saklı. ‘‘Ne kadar yorgun olursa olsun, masasına oturduğunda bunu unutur.’’ Sabancı'nın günlük ajanda tutma alışkanlığı sekreterine de geçmiş.‘‘Hatta arkadaşlarım benimle dalga geçerler. Ajandan da ‘bize bir ay sonraya mı randevu verdin' derler. Benim bir aylık dolu olabiliyor ama Sakıp Bey'in bir yıllık ajandası doludur. Her sene başı bir yıl sonrasının planını yaparız birlikte. Aynı zamanda haftalık ve günlük ajandalar da tutuyoruz.

Sakıp Bey nelere kızar? ‘‘Verdiği sözü tutmakta çok hassastır. Randevulara geç kalınmasına kızar. Haksız yere bize sinirlenmişse, gönül almayı çok iyi bilir.’’

Takıntıları var mıdır? ‘‘Takıntıları yoktur. Nazara inanır. Hatta nazar boncuklu bir bileziği var. Bana nazar değmesin diye bu bilezikten hediye etmişti. Buraya gelen misafirlerimizin eşlerine de hediye eder. Son derece dikkatlidir. Mesela kilo aldığımı hemen farkediyor.’’

Sekreterine iş toplantılarında hanım, ofiste kızım diye hitap ediyor.‘‘Vizyonu öyle geniş ki, sürekli yeni girişimler, yeni atılımlar üzerine projeler geliştiriyor.’’ Patronunun hafızasına hayran. ‘‘Çoğu şeyi unutmaz. Zaten her şeyi not alır. Defterine güvenir.’’

Pasaport takibinden, uçak rezervasyonlarına, yurtdışındaki gezi programından otel rezervasyonlarına kadar Türkan Sabancı'nın yurtdışı gezilerini de organize ediyor Öztürk. Sabancıların evindeki organizasyon da ona ait. Evde çalışanların hangi işte görevlendirilecekleri, izinlerin planlanması, sorunlarına çözüm aramak görevleri arasında yer alıyor.

Cumartesi geldiğinde ise tayyörler, topuklu ayakkabılar bir kenara atılıyor. Bir gömlek ve bir jean pantolonla yaşasın rahatlık. Hava güzelse boynunda fotoğraf makinesi soluğu dışarda alıyor. ‘‘Doğa fotoğrafları çekmek hoşuma gidiyor. Yağmurlu günlerdeyse evimde kitap okuyorum. Sosyal psikoloji ağırlıklı kitaplar hoşuma gider. Ya da tabak boyuyorum’’diyor Canan Öztürk. Yeni bir haftaya zinde başlamak için en zevkli deşarj yolu...

Meslekleri, susmak!

Türkiye'nin önde gelen isimlerini sekreterleri anlatsın istedik. Onları sekreterlerinin ağzından dinlerken bu özel kadınları keşfettik. En önemli görüşmelerin içinde çoğu zaman onlar var. İş dünyasının tanrılarına ulaşmak için önce onlardan geçmek gerekiyor. Bilgisayardan çok kendi hafızalarına güveniyor, telefondakinin ses tonundan gerçek niyetini anlayabiliyorlar. Patronlarıyla ilişkileri neredeyse telepatik düzeyde... Bir mimikten, yüz ifadesinden ne demek istediğini kavrıyor, birkaç manevrayla hayatlarını kolaylaştıracak çözümler üretiyorlar. Onlar iş dünyasının tatlı cadıları. Sihirli değnekleri ve tatlı dilleriyle her türlü sorunun üstesinden geliyorlar. Kimi zaman patronlarının kardeşi, annesi, dostu ve hatta sırdaşları... Onlara patronlarını anlattırmak çok zor oldu. Soruları bir kez daha yinelememizi isterken verecekleri en temkinli cevabı düşündüler. Çünkü onlar için bu meslekteki en büyük erdem ‘‘susmak’’tı!

Alaton'la, sekreteri notlaşıyor

Hülya Çınar Sekreterlik Yüksek Okulu Mezunu. Tek dileği büyük bir şirkette yönetici asistanı olmaktı. Dileği kabul oldu. 6 yıldır Alarko Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton'un asistanı.‘‘İş görüşmemizde çalıştığım yerde önce huzur aradığımı söylemiştim. İshak Bey'e bu söz çok ilginç gelmiş. İki gün sonra işe başladım.’’

İshak Alaton'un mutlu insanlarla çalışmayı sevdiğini, bu yüzden de çalışanlarının mutlu olmasını sağladığını söylüyor.‘‘Mutlu insan üretkendir’’der. ‘‘Bu yüzden iş saatlerimiz çok uzamıyor. Haftasonları çalışmıyoruz. İshak Bey çok düzenli ve beceriklidir. Benim işimi çok kolaylaştırır. Onunla çalışmak çok zevkli.’’

Patronuyla telefon yerine notlaşarak iletişim kuruyor.‘‘Bu çok daha pratik, aynı zamanda hatayı önleyici bir yol.’’

Hasta olmamak için kış mevsimine girerken birlikte grip aşısı oluyorlar. ‘‘Odası son derece rahat döşenmiştir. En büyük zevki klasik müzik dinlemektir. Bana klasik müziği sevdiren kişidir İshak Bey. Haydn, Mozart, Rahmaninof'u çok sever. Ben de arasıra ondan CD ödünç alıyorum.’’ Grip başlangıcı olduğunda çocuklaştığını, mahsunlaştığını anlatıyor Hülya Hanım.‘‘Ona hemen aspirin ve sıcak bitki çayı kürü yaparız.’’ Çok kızdığında sakinleşmesi için bekleyip, o an kesinlikle patronuna cevap vermiyor. Çok fazla telefonla konuştuğu için birtakım yetenekler geliştirmiş:‘‘Sesin kime ait olduğunu hiçbir zaman unutmam. O sesi bir kere duymam yeterli...’’

Ofluoğlu'nun eli ayağı

Onun kardeşi, ablası, annesi, arkadaşı, sırdaşı. Aralarında 1 yıl 15 gün var. 1974'te tanıştılar. O Türkiye'nin en büyük tıbbi cihaz firmalarından birinin sekreteri, Azmi Ofluoğlu ise şirketin müşterisiydi. Pratik zekası Ofluoğlu'nun dikkatini çekti. Bir sonraki ziyaretinde Ülkü Oygur'a iş teklif etti. Ancak Ülkü Hanım şirketine söz verdiği için kabul etmedi.

‘‘1978'lerde Türkiye 1 dolara muhtaç bir döneme girmişti. Patronumuz şirketini kapattı. Bana da yeni bir iş aramak düştü...’’

Ülkü Oygur iş teklifi geçerliyse kendisiyle çalışabileceğini söylemiş Ofluoğlu'na. O gün bugündür birlikteler. Aksaray Vatan Hastanesi'nde başlayan iş temposu, Tekirdağ, Çorlu, Keşan, Kırklareli, Adapazarı ve daha birçok ilde toplam 54 sağlık kuruluşunun eklenmesiyle birlikte yoğunlaşmış. Bugün Özel Hastaneler kralı olarak ün yapan Azmi Ofluoğlu'yla Alman Hastanesi'nin mütevazı ofisini paylaşıyor Ülkü Hanım. Kendisini patronuyla toplum arasında bağ kurucu bir misyoner olarak görüyor.‘‘Onunla görüşmek isteyenler önce benden geçer. Şimdi cep telefonları çıktı, kontrol biraz elden kaçtı ama yine de ona ulaşmak isteyen beni bulmak zorundadır.’’

Sabah ofise gelir gelmez ayakkabılarını değiştirip işe dalıyor. Başbakanlık müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı çalışanları, milletvekilleri, doktorlar, iş camiası onu Ülkü abla diye tanıyor.‘‘Tanıştığım her kişi önce Hanım der, vedalaşırken Ülkü Hanım diye hitap eder. Sanki Allah beni insanlara hizmet edeyim diye programlamış, dünyaya bunun için yollamış. Eve geldiğimde pestilim çıkıyor, sabah hiçbir şey olmamış gibi enerji dolu uyanıyorum.’’

Ülkü Abla Azmi Bey'in eli, ayağı. Ofluoğlu'nun ailesi için de kimi zaman fedakarlıkta bulunduğunu söylüyor.‘‘Bunu mutlulukla yaptım. Çünkü Azmi Bey çok merhametlidir. Bu kadar sene onunla çalışmamın tek nedeni bu. Zaman zaman münakaşalarımızda o ve oğlum için yaşadığımı söylerim. Çünkü eşimi kaybettiğimde oğlum 15 aylıktı. Oğlum şimdi 25 yaşında ve Azmi Bey'in onun okumasında emeği büyük. Bana bir abi gibi destek verdi.’’

Ülkü Abla patronunun kalkanı adeta. Onu üzücek, kıracak insanları yanına yaklaştırmıyor.‘‘Dışarda değişik insanlarla mücadele ediyorum. İki kez ölümle tehdit edildim ama patronuma söylemedim.’’

Azmi Ofluoğlu'nun aldatılmaya, yalana tahammülü olmadığını söylüyor. ‘‘Bir şeyi kafasına koyduysa, mutlaka yapar.’’ Sözlüğünde ‘‘bana ne’’ sözüne yer yok Ülkü ablanın. ‘‘Zamanım ona ait’’dediği patronuna çocuğu gibi baktığı da oluyor.‘‘Abdest alır, havlu ister, bazen ayaklarını bile kuruladığım olmuştur. 20 yıllık iş hayatımda hiç hastalanmadım. Aradığı zaman hep buradayım. Karadenizlidir. Kızdığını farketmemek imkansız. O zaman onun odasında yarım saat yalnız kalmasını sağlarım. Telefon bağlamam, içeriye kimseyi almam.’’

İZLENİMLER

Günde 24 saatin kendilerine yetmediğinden yakınıyorlar.

Abartılı makyaja karşılar. Ancak iş yerinde bakımlı olmayı bir zorunluluk olarak görüyorlar.

Hepsi de çok güler yüzlü.

Patronların en yakın sırdaşları oldukları belli. Susmak bu mesleğin en büyük erdemi... Zaten her soruya temkinli cevap verdiler.

Patronlarının doğum günlerini ezbere biliyorlar.

Giyimlerinde günün moda renkleri yerine ofis ortamına uygun daha ağırbaşlı, muhafazakar renkleri tercih ediyorlar. Krem, kahverengi, kemik rengi, gri ve lacivert en sevdikleri renkler

Fihrist yerine bilgisayar kullanmayı alışkanlık edinmişler. Birçoğu telefon numaraları söz konusu olduğunda hafızasına güveniyor.

Yeni jenerasyon sekreterlerin adı yönetici asistanı. Kendilerine sekreter denmesinden pek hoşlanmıyorlar...

Hoca, iltifattan hoşlanıyor

Tek hayali ses sanatçısı olmaktı. Liseden sonra Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde şan dersleri almaya başladı. Taa ki bir gün İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği'nde çalışan bir hemşire arkadaşıyla konuşana kadar. Bölümlerinde sekreter arandığını söylüyordu arkadaşı. Denemeye karar verdi. Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı Başkanı Prof. Dr. Gündüz Gedikoğlu'yla böyle tanıştı Neşe Gözeci Tuğut.

‘‘Gedikoğlu'nu tanımıyordum. Arkadaşım çok popüler, başarılı bir doktor olduğunu söylediğinde paniğe kapıldım.’’

Utana sıkıla başlayan tanışma faslı neşeli bir sohbete dönüştü. Ertesi gün Neşe Gözeci Tuğut kendisini vakfın yoğun iş temposunda buluverdi. ‘‘Sekiz yıldır birlikte çalışıyoruz, ona hep hocam diye hitap ederim. Bir kez olsun Gündüz Bey diyemedim. Güleryüzlüdür. Onunla çalışan herkesin güleryüzlü olması şarttır! Bizi asık suratlı görürse hemen uyarır.’’

Her şeyin yolunda gitmesi için küçük bir duayla başlıyor işine. Bir bardak çay ve simit kahvaltısının vazgeçilmezleri. ‘‘Sonra elime kalemimi alırım. Bir bakmışım ki akşam olmuş. Bazen öğle yemeğine indiğimde bile kalemimi elimde buluyorum. Kalemsiz kendimi güvende hissetmiyorum.’’

İŞTE TAVİZ YOK

Gündüz Hoca'nın Vakıf'ta düzen ve disiplin aradığını söylüyor sekreteri, bakımlı olmayı da şart koşuyor. ‘‘Bu yüzden günümü makyajsız geçirmem. Eğer Gündüz Hoca benden önce gelmiş, beni makyajsız görmüşse mutlaka uyarır. Şık olduğumda iltifat eder. Aslında bu karşılıklı. Mesela Gündüz Hoca yurtdışına gitmiş ve oradan kendisine yeni bir ayakkabı almışsa mutlaka farketmemizi ister. Kendisine iltifat edilmesinden çok hoşlanır.’’

Hocayı bazen yorgun gören sekreteri ona küçük jestler yapıyor. ‘‘Mesela Gündüz Hoca'ya kolonya veya krem götürürüm. Doktorlar ellerini çok sık yıkadıkları için ellerinde kuruma oluyor. Onu babam gibi gördüğüm için bu yaptıklarımdan zevk duyuyorum.’’

Gedikoğlu'yla çalışan herkesin ondan bir şeyler kaptığını anlatıyor. Disiplin ve saygı bunların başında geliyor. ‘‘Düzenlilik ve titizlik de takıntım oldu. Bu işi yaptığımdan beri hep saçlarımı topluyorum. Kesinlikle sigara içmiyorum. Hocam gibi sık sık ellerimi yıkıyorum. Kırmızı et yemekten kaçınıyorum. Izgara yemekleri tercih ediyor, mutlaka sebze ve salata yemeye çalışıyorum.’’

Hergün yeni bir şiirini personeline okuyan Gündüz Hoca'yı mutsuz yakalamak çok nadir: ‘‘Hata yaptığım olur. O zaman ‘bunu nasıl düşünemedin' der. Ona kırılır, dışarı çıkarım. Bunu isteyerek yapmadığını bildiğim için susarım. Zaten çok kısa bir süre sonra gönlümü alır. Aslında Hoca har zaman kendimi savunmamı ister ama bilirim ki bunu yapsam bile suçlu çıkacağım. İş konusunda kimseye taviz vermez. Herkesin kendisi gibi kapasiteli, düzenli, çalışkan olmasını bekliyor ama bu imkansız!’’

Gedikoğlu'yla çalışmanın dikkat istediğini anlatıyor. ‘‘Onunla çalışmak çok zevkli. Ben Karadenizliyim. Bir söz vardır, ‘Lazların kafası 12.00'ye kadar çalışmıyor' denir. Gündüz Beyi yanlış anladığım zaman 'Lazsın tabii, zaten az kaldı 12.00'ye' der...’’

Betül Mardin'in yasaları var

Psikolog olmaya hazırlanırken kendini tesadüfen bu mesleğin içinde buldu. Part-time diye başladığı sekreterlikte 15. yılını doldurdu. O dünyanın en zor ama aynı zamanda en zevkli mesleğini yaptığını düşünüyor.

Patron sekreterliğini üç kısa cümleyle anlatıyor: ‘‘Hata kaldırmaz, dikkatsizliği affetmez, somurtanları sevmez’’. Ayşim Akalın 52 yaşında, iki çocuk annesi ve beş yıldır Betül Mardin'in özel sekreteri. Üniversite öğrencisiyken TRT'de kendisine spiker olmayı teklif eden Betül Mardin'le yıllar sonra bambaşka bir sektörde yolları kesişti.

İmage Halkla İlişkiler şirketinin yoğun stresini, zevkli saatlerini ve iki odasını paylaşıyorlar şimdi. Mardin'e gelen kurye önce Ayşim Hanım'ın elinden geçiyor. Önemliden önemsize her türlü mesaj önce ona ulaşıyor.

Patronunun belli yasaları olduğunu söylüyor Akalın‘‘Betül Hanım kendisiyle yapılan röportajlarda hep sert, otoriter olduğunu söyler. Oysa hiç sert değildir. Onun belli yasaları var ve bu yasalara hassasiyetle uyulmasını ister. Kabarık, önünüze dökülen saçla Betül Hamın'ın karşısına çıkamazsınız. Jean ya da streç bir pantolonla işe gelemezsiniz. Bütün ayak parmaklarını dışarda bırakan sandaletlerden hiç hoşlanmaz. Ya da çok göğüs dekoltesi olan bir bluzla karşısına çıkamazsınız. Ve en önemlisi sigara içilmesinden hoşlanmaz. Benim ayrıcalığım var, sigara içerim ama onun yanında değil. Beni sigarayla gördüğünde ‘sen bir gün kanser olacaksın, göreceksin gününü' der’’.

Patronunu olağanüstü yumuşak bir insan olarak anlatıyor.‘‘En yakınım, sırdaşım. Dertleşiriz, zaman zaman küçük dedikodular yaparız. Çoğu zaman o beni rahatlatır. Bir işin yapılışında takıldığım vakit hemen ona sorarım. Öğretmeyi çok sever. Betül Hanım'la çalışan her insan hergün mutlaka yeni bir şey öğrenir.’’

Mardin ve Akalın yeni filmleri, oyunları konuşuyor, kitap alışverişi yapıyorlar. ‘‘Patronunuzu sevmezseniz bu işi yapamazsınız. Betül Hanım'la çalışmak çok daha avantajlı. Çünkü hafızası mükemmel. Çok düzenlidir. Benim işimi kolaylaştırıyor. O da bir anne, çocuğumla ilgili sorunumu anlattığımda beni bir erkekten daha iyi anlıyor.’’

Ayşim Akalın, Betül Hanım'dan sonra İmage'daki en yaşlı kişi! ‘‘Çok genç bir kadro ile çalışıyoruz. Biraz onların annesi gibiyim. Sıkıntılarını dinler, problemlerine çözüm bulmaya çalışırım. Ben onlara isimleriyle hitap ederim, onlar bana Ayşim Hanım der. Ayşim diyen tek kişi Betül Hanım'dır.’’

Ona göre özel sekreterin ve özel şoförün saati olmamalı. ‘‘Betül Hanım akşam geç saatlere kadar çalışmaktan hoşlanmaz. Ama her halükarda iş uzayabilir ve altıda çıkamayabilirsiniz.’’ Aralarında telepati var.‘‘Bir kalabalık içinde Betül Mardin'in ifadesinden ne dediğini anlarım. Ya da o benim bakışımdan bir şeylerin yolunda gitmediğini derhal anlar. Mimiklerimizle birbirimize ufak tefek mesajlar da veririz.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!