Peruk takmak zorunda kalan dört kadın

Güncelleme Tarihi:

Peruk takmak zorunda kalan dört kadın
Oluşturulma Tarihi: Aralık 26, 2001 02:04

Yönetmen Kutluğ Ataman'ın önce bir video enstalasyonunda, arkasından da bir kitapta bir araya getirdiği dört kadının, peruk takmaya mecbur kalmak dışında hiçbir ortak noktaları yok.

Sorun da burada işte! Söz konusu mecburiyet, her birinin hayatını temellerinden sarsıyor ve peruk, kimi zaman sığınılacak bir kucak, kimi zaman da nefret edilse bile parçalanmaması gereken bir oyuncağa dönüşü-yor.

Muhtemelen hayatlarının hiçbir evresinde bir araya gelmediler ve bir kitabın sayfalarındaki hayli trajik buluşmaları gözardı edilirse şáyet, bundan sonra bir araya gelmeleri de bir hayli zor. Birbiriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan dört ayrı kişi onlar. Her biri farklı bir toplumsal sorunu, farklı bir toplumsal kesimi temsil ediyor. Ortak paydaları, hayatlarının bir döneminde peruk takma mecburiyetiyle karşı karşıya kalmaları. Söz konusu peruklar, tarihsel ve toplumsal bir dönemece tekabül ediyor her biri için. Hostes Leylá, siyasi polisin takibinden kurtulmak için peruğun koruyucu kanatları altına sığınıyor mesela. Gazeteci Nevval Sevindi, kemoterapi tedavisi sırasında yitirdiği saçlarının yerine yakıştırmış peruğunu. Adı bile meçhûl olan türbanlı üniversite öğrencisi ise okula girebilmek amacıyla, son çare olarak başlamış peruk takmaya. Transseksüel Demet Demir ise hem kadınlığa biraz daha fazla yakışabilmek, hem de müşterinin hoşuna gidebilmek için başvurmuş böyle bir yönteme. Bu birbirinden farklı dört ismi bir video enstalasyonunda bir araya getiren de, ünlü film yönetmeni Kutluğ Ataman. Neden mi? Çekilen acılara bakarak, muhtelif sonuçlar çıkartmamız için herhalde...

NEVVAL SEVİNDİ

Ve birinci kemoterapiden sonra gidip kısacık kestirdim saçlarımı. Dökülmeye karşı kendimi hazırlamaya çalışıyordum. Ama ikinci kemoterapide çok kötü oldum. Zaten sorunlu, göğsüm kolum falan, bir de saçım buna eklenecek. (...) O kel kafayla dışarıya çıkmaktan maalesef korktum. Üstelik yüzyılın en sıcak yazında ben peruk takmak zorunda kaldım. Fakat peruğumu yine de seviyorum tabii, çünkü uzun ve sarı peruğumla gayet hoş görünüyordum (...) Ve o zorluğu biraz öyle, yani sanırım başka insanlarla paylaşarak, uğraşarak, çalışarak... Kafamda da hep peruğum var tabii ki bunları yaparken. Düşün iki-üç gün dağa çıkıyorsun, toz toprak, bütün suratın böyle toprak içinde, peruk böyle sağa kaymış bir taraftan. Ve peruk olduğu o zaman belli oluyor; kuaförden çıkıncaysa hiç belli olmuyor, çok güzel ve şık. Yine de aldırmayıp peruğumu çıkarmıyorum tabii ki. Saçımı arkadan bağlıyordum, uzun bir peruk işte ona bir şekil veriyorum, yandan bir eşarp bağlıyorum üstüne.

HOSTES LEYLA

Ben perukla galiba 1970-71 yıllarında tanıştım diyebilirim. Türkiye'de askeri darbe var tabii o dönemde. Ben de gizleniyorum (...) Ankara'daki arkadaşlar da bana diyorlar ki: ‘‘Tanınmamak için sen bir peruk kullan.’’ Bu fikir bana da haklı, makûl gibi görünüyor. Ve böyle bir sarı peruk geliyor. Çok garip lüleler halinde, aşağılara doğru inen bir peruk. Şimdi ben o dönemde bir gazeteci arkadaşın evinde kalıyorum. Evde de benden başka iki kişi daha kalıyor, onlar da gizleniyor. Onların bir tanesi de daha önce zaten hapse girmiş çıkmış bir çocuk. Şimdi bu iki çocuk da kalıyor diye, ben kendi kimliğimi zaten açıklayamıyorum. Ve de kendimi bir hostes olarak takdim ediyorum, THY hostesi, adım da Leyla, Hostes Leyla'yım. Hostes kılığı giyiyorum ve kafama da o garip sarı peruğu oturtuyorum (...) Daha komiği de, o sırada birtakım randevulara gidiyorum, bazen insanlarla haberleşme, yani kurye gibi bir işlev görüyorum. Bu randevular da genellikle otobüs duraklarında oluyor ve de sabahın erken bir saati, sözgelimi 8,5-9'da Emek'te, bilmem hangi otobüs durağında bir randevu veriliyor bana. Bana deniyor ki: ‘‘Gri pardösülü, elinde Cumhuriyet gazetesi taşıyan bir adam.’’ İyi hoş, ben tabii şimdi o sarı peruk, lüleler, hostes kılığı, onun üstünde bir adet pardösü filan, böyle bir halde sabahın sekiz buçuğunda bir otobüs durağında böyle duruyorum o sarı saçlarımla. Ve şaşılacak bir şey, sabah sekiz buçukta gri pardösülü ve elinde gazete tutan bayağı çok adam oluyor durakta.

DEMET DEMİR

Ameliyat olmamıştım. Ondan sonra şey yaptım, bir ay sonra işte burada bir arkadaşımın yanına geldim, parasız kaldım, çalışmak zorundaydım. Yani kısa saçla da pek olmuyordu. Bir peruk aldım bizim bir travestiden, kullanılmış peruk tabii yine, ucuz olduğu için, çünkü yani sürekli kullanmayacağım için bana üç-beş aylık lazımdı bu. O perukla çalışmaya başladım geceleri, bayağı da iyi para kazandırdı. Sarışın... Türkiye'de sarışın olmak bayağı işe yarıyor. (...)

O perukla bayağı para kazandım ben, bir senede bir ev, bir araba aldım. Yaa. Ondan sonra, o peruğu da ben bir yıl falan kullandım. Bir yıl kadar kullandım, saçım uzamıştı çıkardım, baktım aaa iş yapamadım, tekrar bir ara gene taktım. Ama yazın çok zor oluyordu, sıcak, müşteriyle yatağa giriyorsun, adam gerçek saç zannediyor saçını okşamak istiyor falan böyle, tokalıyorsun ama, adamla böylesin... elin böyle kafanda... sen seks yapıyorsun, düşmesin kafadan diye. O yüzden bayağı zor oluyor perukla da.

TÜRBANLI BİR ÖĞRENCİ

Peruklu olarak sınıfa girerken, kendinize moral verme ihtiyacı hissediyorsunuz, çünkü o anda çok moralsizsiniz. Yani böyle bir boyunduruk altında kalmak insana çok üzücü geliyor. Yani evde bile bir olaya konsantre olamıyorsunuz. Daima düşünce içerisindesiniz yani, düşünerek... Bilmiyorum, daima ruh halinize dalıyorsunuz, düşünceler içinde oluyorsunuz. Zaten takıp aynaya baktığımda ‘‘Bu ben miyim?’’ diye düşünüyorsunuz. ‘‘Bu kim?’’ Bir maske takılmış gibi oluyorsunuz. Sanki yüzünüze bir maske giriyor. Kendinizi tanıyamıyorsunuz, ‘‘Bu ben miyim? Ben niye bu şekilde hareket etmek zorunda kalıyorum? Bana niye bunu yaptırıyorlar? Ben bir suç mu işledim?’’ Öyle düşünüyorsunuz, yani kendinizi o anda bir maskenin ardına sığınmış gibi hissediyorsunuz. ‘‘Ben değilim,’’ diyorsunuz. ‘‘Bu şekilde sınıfa giren kişi ben değilim.’’ Sadece geçici olarak taktığım bir maske. Peruk taktırarak uzun süreli olarak başörtüden uzaklaştıracaklarını sanıyorlarsa çok yanılıyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!