Özürlüler konusunda fena halde ikiyüzlüyüz

Güncelleme Tarihi:

Özürlüler konusunda fena halde ikiyüzlüyüz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 28, 2003 00:00

Karşımda bir şeytan var. Hiçbir sorunun tuzağına düşmeyen bir şeytan. Nasıl cevap vermesi gerekiyorsa öyle veriyor. Savunması yok, gerekçeler öne sürmüyor, bin dereden laf getirmiyor, küt diye: ‘‘Ben yaratıcı değilim. Hatta bu ülkedeki en az yaratıcı adamlardan biriyim...’’‘‘Güzel kadınlar işe gitmek için bir sebeptir.’’‘‘Erkeklerden sıkılırım.’’‘‘İşyerinde aşka bayılırım.’’‘‘Hele işyerinde seks, o daha müthiştir!’’ Deyiveriyor adam. Korkmuyor hiçbir şeyden. Numara mı yapıyor?‘‘Siz yalancı mısınız?’’ deyince...‘‘Şahane bir yalancıyımdır!’’ diyor.Yani tutabilene, çözebilene, kavrayabilene aşkolsun!Hayli sofistike ama hiç belli etmiyor. 10 yıl önce, sıfır parası olan bir adam. Ama şimdi 7 sülalesine yetecek kadar parası var. Bebek sırtlarında, tepeden sahile kadar inen bir arazinin içinde kocaman bir evde yalnız bir kurt gibi yaşıyor. İki kere evlenmiş, şimdi bir sevgilisi var, 4 çocuk yapmayı hayal ediyor ve sonsuza kadar çalışıyor. Çocuk yapmaya değil program yapmaya! Çünkü röportajda da okuyacağınız gibi o, bir işkolik. Ama tatminsiz gibi duruyor. Bir programın en çok tasarlama, planlama ve yapım aşamaları onu ilgilendiriyor. Sonra zaman geçince, program tavan yapınca, herkes bayılıp ayılınca, heyecanı azalıyor. Ve gözleri dört dönmeye başlayıp yeni bir şeyler arıyor. Üstelik bu adamın politik bir geçmişi de var. Oldukça iddialı bir geçmiş. Komün hayatı yaşamak ve ahlak zabıtası tarafından basılmak dahil! Eskilerin solcusu, şimdinin en başarılı televizyon prodüktörlerinden biri. Kim 500 Milyar İster, Dadı, Hülya Avşar Şov, Teke Tek, Film Gibi, Şahane Pazar ve Popstar yaptığı programlardan bazıları...*Bir de kızı var.Onun için çok değerli. ‘‘Kızım, kızım’’ diyor başka bir şey demiyor. Ama biyolojik baba değil aslında. Direnç 11 yaşındayken, Fatih Aksoy onun annesiyle evleniyor ve üvey babası oluyor. O kadar şahane bir ilişki kuruyorlar ki, Direnç 18 yaşına geldiğinde soruyor: ‘‘Senin kızın olabilir miyim?’’Fatih Aksoy, gururla kabul ediyor. Direnç Aksoy, Fatih Aksoy'un nüfusuna geçiyor. Ama bir keresinde kavga ediyorlar. Kızı diyor ki:‘‘Senden nefret ediyorum. Artık babam olmanı istemiyorum!’’O da ‘‘Sevgilinden, kocandan boşanabilirsin. Ama babandan boşanamazsın. Ne yazık ki bu mümkün değil!’’ diyor.Aslında ne kadar uğraşsam da, onu size tam olarak anlatabilmem mümkün değil. Esrarengiz biri olarak kalacak aklımda. Ama bildiğim tek şey var: Bu kadar başarı tesadüfi değil. Sezgileri fevkalade kuvvetli bir şeytan o!HAMİŞ: Sizden bir yazı alacaklıyım. Bugün Marka Konferansı'nda yaşadığım deneyimi anlatacaktım. Yerim kalmadı. İlk fırsatta kafanızı şişireceğim haberiniz olsun!HAMİŞ1: Yazı alacaklarım ikiye çıktı. Ailemle yediğim Noel yemeğini de yazacaktım. Sevgilim de geldi Adana'ya. 20 kişilik bir İtalyan ailesi gibiydik. Ama işte, Fatih Aksoy sayfaları işgal etti...Gençlik yıllarınızda kendinize öngördüğünüz hayat, bu yaşadığınız hayat mıydı?- Hayır. Bütün insanlara örnek olacak şeyler yapma derdindeydim. İnsanların yanlış yaşadığını düşünüyordum. Hálá öyle düşünüyorum. Çok bölünmüş hayatlar yaşıyoruz. Şizoid hayatlar. İş hayatımız, özel hayatımız, politik hayatımız ve bütün bunlar birbirine geçmiyor. Üstelik giderek her şey daha da saçma bir hal alıyor...Sizin de şizoid hayatlarınız var mı?- Var tabii. Olmamasına çalıştım. Hatta, ‘‘Alternatif bir hayat yaşanabilir mi?’’ diye arayışlara girdim. Ama anlatamadık insanlara. Sonunda da ahlak zabıtası evi bastı! Komün hayatı yaşamaya çalışırken, Gülay Göktürk, bir röportaj yaptı bizimle. O bir gazeteci, haklı olarak, hayatımızın kendine daha ilginç gelen taraflarını öne çıkardı. Bu da tabii ahlak zabıtasının evi basmasına sebep oldu!Şimdiki Fatih Aksoy olarak, komün hayatını nasıl değerlendiriyorsunuz?- Hálá o gün söylediğim şeylerin arkasında duruyorum. Ama donanımımız yoktu, yaptığımız şeyleri göğüsleyemedik. Ve sonraki yıllarda, ben daha kolay yaşamayı seçtim. Keşke, bizden daha aklı başında, daha kuvvetli insanlar denese. Çünkü bu yaşadığımız hayatın gerçekten boktan olduğunu düşünüyorum. Ben bu paraları kazanırken, birilerinin 250 milyon liraya çalışması beni mutlu etmiyor, etmeyecek. Hiçbirimizi etmeyecek. Bu sadece duygusal değil, fiziksel bir şey aynı zamanda. Gün gelecek, güzel arabalarımıza binemeyeceğiz, güzel evlerimizde oturamayacağız. Ulus'ta, Bebek'te şık sitelerde, kapılar, duvarlar içine hapsedilmiş bir grup insan yaşıyor. Resmen şehir içinde derebeylikler yaratıyoruz...Vayyy! Prodüktör gibi değil bir siyasetçi gibi konuşuyorsunuz! Bunları da Popstar'ı yapan adam söylüyor. Bir tezat yok mu?- Yok. Doğru, şimdi iyi para kazanıyorum, çok iyi bir evde oturuyorum, çok iyi olan arabama biniyorum. Bütün bunları yaparken de kendimi suçlu hissetmiyorum. Ama ben mutlu değilim. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Kimsenin parasını çalmadım. Toplam olarak çalınan bir şey var biliyorum ama ben o çalınan şeyden daha fazlasını çalmadım, tek bunu söyleyebilirim. Ve mutlu olmadığımı. Ama yaptığım işe asılırım...Ne kadar hırsla bağlısınız yaptığınız işe?- Günde 18 saat çalışıyorum. Hastalık düzeyinde bir çalışma. Hani ‘‘Bizim adam çok çalışır, işkolik!’’ denir ya, benimki bunun ötesi. Alkolizm gibi bir şey. Uyuşturucu müptelalığı gibi. Haftanın 5 günü zaten gece gündüz çalışıyordum. Fark ettim ki, cumartesi akşam oldu mu huysuzlaşıyorum. İş yok çünkü! Ve sonra bir gün, ‘‘Cumartesi akşama montaj koyun’’ dedim. Söylüyorum bu bir hastalık. Tedavi edilebilir mi diye bir terapiste gittim. Ama ben sorunlu bir adamım. Terapiste, onun zekasına, bilgisine de inanmam lazım. Birkaç saat tahammül edebildik birbirimize, terapistin daha fazla vaktini almak istemedim...10 yıl önce parasızken için için ‘‘Bir gün öyle bir evim olacak ki, bir gün öyle bir arabam olacak ki...’’ hayalleri kurdunuz mu?- Hiç. Evle, arabayla bağlantısı olan biri değilim. Bir tek kitaplarımla bağlantım oldu bugüne kadar. İlk eşim, sırf bunu bildiği için onların bir kısmını vermedi. Kitaplarımla bağlantım da ilk evliliğimin sonunda bitti. Onun dışında hiçbir eşyayla bağlantı kurmadım. Kullandığım arabayı bile ben satın almadım. Birine, ‘‘Git bana bir araba al’’ dedim. Böyle heyecanlarım yok benim... Ya gerçekten anlattığınız kadar mutsuz bir adamsınız ya da çok iyi bir yalancısınız!- Şahane bir yalancıyımdır! Ama mutsuz olduğum da doğru...Yabancılar konusunda hiçbir kompleksimiz yok. Almanlar ve Ruslar yarışmanın başında eliyor kendi vatandaşı olmayanları. Oysa, bizde böyle şey yok. Çok seviyoruz yabancıları. Ama özürlüler konusunda son derece ikiyüzlüyüz. Bizler, özürlüler için yol yapmayız, kaldırım yapmayız, onların hayatını kolaylaştırmak için aslında hiçbir şey yapmayız. Hatta çocuğumuz bir özürlüyle arkadaşlık etse, ‘‘Ama o özürlü!’’ deriz, buna karşılık gider oy veririz...SON 10 YILA KADAR HİÇ PARAM YOKTU85, 86 yıllarıydı. Boğaziçi İşletme'yi yeni bitirmiştim. Param filan yoktu. Zaten, son 10 yıla kadar hiç olmadı. Derdim de değildi! Beni bir şirkete alıp pazarlama müdürü yaptılar. 6 ay çalıştım. Ama ben dergi çıkarmak istedim. ‘‘Yeni Olgu’’ adında politik bir dergi. Maaş filan da almıyoruz. Ve beraber, bir komün hayatı yaşıyoruz. Hayattaki duruşumuz bir politik mesajdı. Ama beceremedik işte. Derken gittim, Britannica çevirileri yaptım. Britannica Ansiklopedisi'nin tarih, coğrafya, din, sanat maddelerinin çok önemli bölümünü ben çevirdim. Sonra da kendi patronum oldum...KIZIMIN, BİYOLOJİK BABASIYLA İLİŞKİSİ YOKKızınız kaç yaşında?- 21. Koç Üniversitesi İşletme'yi bitirdi. Şimdi benimle çalışıyor. Gerçi ikna etmem epey zor oldu. İnşallah işi sever...Neden ismi Direnç?- Solcuymuş annesi babası. Annesi gerçi hálá solcudur...Siz ona, öz babasından daha mı yakınsınız?- Evet. Biyolojik babasıyla bir ilişkisi yok. Görüşmüyorlar. Direnç, 18 yaşına gelince bir gün dedi ki: ‘‘Ben senin kızın olmak istiyorum.’’ Biz, üç ayrı soyadla dolaşıyorduk. Direnç, babasının soyadını taşıyordu. Annesi kendi soyadını. Ben de kendi soyadımı. Bundan da rahatsızlık duymaya başladı. Ve dedi ki, ‘‘Senin kızın olmak istiyorum.’’ Bu tabii çok hoşuma gitti. Zaten benim kızımdı ama soyadımı aldı, yasal olarak da kızım oldu.Sizinle mi yaşıyor?- Hayır. Kendi evi var, bazen gelip kalıyor. 11- 21 yaş arasını birlikte geçirdik. Annesiyle boşandıktan sonra haliyle zor zamanlar geçirdik. Bir gün buluşacaktık, işim vardı buluşamadık. Aradı, toplantıdayım. Sonra ben aradım. Biraz da gergindi aramız. Telefonlara cevap vermeyince, gittim, evdeydi. Odasına kilitlemiş kendini. Zar zor içeri girdim. ‘‘Ben artık senin kızın olmak istemiyorum!’’ dedi. Ben de dedim ki, ‘‘Direnç. Sen bunları sevgiline söyle, kocana söyle. Arkadaşlarına da de ki ‘Babamdan nefret ediyorum. İğreniyorum. Çok alçak bir adam!' Ama sonsuza kadar nefret etsen de, ben senin babanım yapacak bir şey yok. Bunu değiştiremeyiz. Annenden ayrılabilirim ama senden ayrılamamam. Sen de kocanı boşayabilirsin. Ama babanı boşayamazsın!’’ Sonra çok huzura kavuştu ilişkimiz. Şimdi de biriyle evlenmeme izin vermiyor. Tanışmıyor bile! Kategorik olarak benim birlikte olduğum bir kadınla görüşmeyi reddediyor...Nasıl olur da ben ona öz babasından daha yakınım diye hiç düşündünüz mü?- Annelik belki taşımakla da alakalı. Ama milyarlarca spermden bir tanesinin bir yumurtayı döllemesinin özel bir önemi olduğunu, bunun bir insanı baba yaptığını zannetmiyorum. Ben Direnç’e çok emek verdim. 10 yaşındaydı annesiyle tanıştığımızda. Ve annesinden çok bağımsız bir şekilde, çok hakiki bir ilişki oldu aramızda. Ben ona özel olarak iyi de davranmadım. Kendim gibi davrandım. O da yavaş yavaş fark etti ki, ‘‘Bu adam, benim bir şeyim olmaya çalışmıyor. Öylece duruyor. Bir şey sorunca cevap veriyor.’’ Sonra da anladığım kadarıyla, erkek modeli olarak beni aldı. Bütün erkeklerin benim gibi olduğunu zannediyor. Ve şu anda kimseyle çıkmıyor! Aldığı model boktan, yapacak bir şey yok...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!