Önce ger sonra ağlaş

Güncelleme Tarihi:

Önce ger sonra ağlaş
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2005 00:00

ÜLKEMİZDE çok ilginç günler yaşıyoruz. Çatışmalar, linç girişimleri yoğunlaşıyor. Herkes kendi hakkını kendi arıyor. Devlete ve hükümete güven kalmadı. Hadise hızla sokak anarşisine dönüşüyor.Şimdi bazı hükümet yetkililerinin ağzına bir sakız dolanıyor: ‘Efendim, bu olayların 3 Ekim öncesinde yoğunlaşması rastlantı değil. Bunu özellikle AB ile müzakerelerin başlamasından önce yapıyorlar ki, elimiz zayıflasın.’ Hiç ilgisi yok. Bu çatışma ortamını yaratan ve terör eylemlerini uygulayan Kürtçü kesimin tamamı, Türkiye’nin AB’ye alınmasından yana. Bu mesajı Abdullah Öcalan hem de kaç kez İmralı’dan verdi. Aynı mesajı Kürtçü kesimin bütün örgütleri ve bireyleri veriyor. Onların bütün amacı Türkiye’nin AB denetimine girmesi. ‘Hak ve özgürlüklerini’ o yolla, ancak AB baskısıyla elde edeceklerini biliyorlar! Nedir o hak ve özgürlükler? Çok özetle: Kürtçe’nin anadil olarak kabul edilmesi, Kürtçe eğitim, bağımsız yerel yönetimler ve sonrasında federasyon...En son aşama ise Türkiye’den koparılmış Güneydoğu. Bağımsız Kürdistan!Bu çatışma ortamını özellikle yaratıyorlar ki, AB’nin dikkati çekilsin.O nedenle, bizi yönetenlerin yukarıdaki ifadesi bütünüyle geçersiz ve anlamsızdır. Tam tersine, bu olayları yaratanlar, Türkiye’nin AB’ye girmesini içtenlikle isteyen ve bu yolda büyük çaba harcayan Kürtçü kesimdir. Şu son olaya bakalım. Yurdun dört bir yanından otobüslere binip Gemlik ilçesine gitmeye kalkıştılar. Niçin Gemlik?.. Çünkü Öcalan’ın İmralı’ya giden avukatları ve aile bireyleri oradan götürülüyor. Otobüslerde Apo posterleri, PKK bayrakları. İlçeye sokulmayacaklarını biliyorlar. Önemli olan ses vermek, patırtı çıkarmak, olay yaratmak...Ve yarattılar. AB’nin dikkatini çekmeyi başardılar!***Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir şu anda AB’nin konuğu olarak Brüksel ve Strazbourg’da. Dün AB Parlamentosu Başkanı Borrell ile uzun uzun görüştüler. Siz bugüne kadar oralara çağrılan ve AB Parlamento Başkanı ve öteki yetkilileri ile saatlerce görüşen başka bir belediye başkanı duydunuz mu? Elbette duymadınız. Ne konuştular? Kim bilir! Belki futbol, belki magazin! Belki de havaların artık soğumaya başladığından yakındılar! ***Öcalan, özellikle son iki yıldan bu yana örgütünü İmralı’dan yönetiyordu. Orada her hafta avukatlarıyla görüşüyor, emir ve direktiflerini onlar aracılığı ile örgütüne duyuruyordu. Niçin böyle oluyordu? Hiçbir hükümlüye sağlanmayan bir ayrıcalık nasıl oluyordu da Öcalan’a sağlanıyordu?..Çünkü AB öyle istiyordu. Bu durum Talabani’yi bile şaşırtmış! Kendisi anlatıyor, bir gün Recep Tayyip Erdoğan’a sormuş:‘Nasıl oluyor da cezaevindeki biri hükümete karşı savaşma emri verebiliyor?’O da yanıt vermiş: ‘Bu, demokrasidir.’İşte o ‘demokrasi anlayışının’ sonuçlarını şimdi yaşıyoruz! Burada yeri gelmişken bir konuya daha dikkatinizi çekmek isterim. Nisan ayında Norveç’te ‘Kürt sorunu yoktur’ diyen Recep Tayyip Erdoğan, ağustos ayında Diyarbakır’da ‘Kürt sorunu vardır’ dedi...Ve dikkat ediniz, sokak olayları kendisinin bu sözlerinden sonra yoğunlaştı. Ben buna ‘rastlantı’ diyorum!Siz ne dersiniz ki acaba! ***Türkiye’de hepimizin üzerinde oynanan oyun artık çok net, çok açık. Birileri önce AB’ye sığınıyor... Çünkü AB onların işine geliyor. AB sayesinde ‘özgürlük’ elde ediyorlar. Bu yolla ortalığı mümkün olduğunca geriyorlar. Türk ve Türkiye düşmanlığı yapıp milyonlarca insanı kızıştırıyorlar. Tahrik ediyorlar. En son aşamada olay çıkarıyorlar. Sonra da ağlaşıyorlar. Taktik bu. Kabahat onlarda mı? Hayır, Abdullah Öcalan’a yıllar boyu İmralı’dan örgüt yönetme hakkını verenlerde. Ona gösterilen ‘inanılmaz hoşgörüye’ ‘Bu, demokrasidir’ diyenlerde. AB’nin emirleriyle Zana ve ekibini cezaevinden durup dururken tahliye edenlerde. Yasaları suçluların, teröristlerin lehine değiştirenlerde. Ulusal çıkarları bir yana bırakıp Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini, insanlarımızın canını ve malını, Kıbrıs’ı, Kürtçülüğü, Ermeni sorununu ve her şeyimizi AB’ye endeksleyenlerde.Ne ektilerse şimdi onu biçiyorlar. (Emin Çölaşan’ın notu: Tayyip Bey’in ‘Bu, demokrasidir’ sözü, dün akşam saatlerinde, yani aradan 3.5 gün geçtikten sonra Başbakanlık tarafından yalanlandı! Muhteşem bir hız, muhteşem bir ciddiyet!)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!