Ölü gözler ölü hayatlar

Güncelleme Tarihi:

Ölü gözler ölü hayatlar
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2012 23:05

84. Oscar ödülü adayları açıklandığı zaman Dardenne kardeşlerin Cannes Film Festivali’nde ikincilik kazanan filmleri ‘Le Gamin au Velo’nun (Bisikletli Çocuk) adı okunmadı.

Haberin Devamı

Oysa bu yıl Belçika’nın hakkı da yenmedi. Belçika, Dardenne kardeşler yerine yeni, genç bir yönetmenin filmiyle Oscar yarışına katılmaya karar verdi ve ülke yabancı film kategorisinde son beş aday arasına girmeyi başardı...
Michael R. Roskam’ın yazıp yönettiği ‘Bullhead’ Belçika’da işlenen bir cinayetten esinlenilerek yapılmış. Shakespeare trajedilerini anımsatan ‘Bullhead’ ne kadar karanlık görünse ve şiddeti ne kadar sık ekrana taşısa da yönetmen için asıl önemli olan sorumluluk, sadakat, şiddet ve insan doğasını sorgulamak. Zaten ekranda şahit olduğumuz şiddet, kısa süreli ve asla sadist bir zevkle ekrana taşınan estetik bir şiddet değil. Yönetmen bütün olumsuzluklara karşı ‘olmak ya da olmamak’ sorusuna cevap arıyor ve filmin trajik kahramanı Jacky, sonuna kadar umudunu yitirmiyor.
Sığır çiftçisi Jacky ailesiyle birlikte çalışıyor ve küçük yaşta büyük bir travma geçiriyor (seyredilmesi güç bir sahne). Jacky geçmişi unutamadığı gibi intikam duygusundan da sıyrılamıyor... ‘Bullhead’in yönetmeni Michael Roskam’ın isteği üzerine filmin sürprizlerini, özellikle 20 yıl önce yaşanan olayları bir kenara bırakıyoruz. Dünün bugünü etkilediği filmde Jacky, hormon ticareti yaptığı gibi kendisi de hem gerçek hem de hayali düşmanlarıyla başa çıkabilmek için hormon kullanıyor...
Bir gözü yarı kapalı, bir gözü de ifadesiz bakan Jacky’yi hayat yorsa da o yoluna devam ediyor; ama yaşadığı hayat mı derseniz orası da belli değil. Kaybolan masumiyet, kaybolan arkadaşlıklar, kararan bir gelecek ve ihanetin şekillendirdiği hayatta Jacky yine de sevgiyi aramaya devam ediyor. Hayat akıp gitmiş olsa, her şeyi kaçırmış olsa da, filmin en başında insanın kendi kendine söyleyemeyeceği şeyler olduğunu itiraf etmiş olsa da, artık uzaktan bakmak istemeyen bir adam var ekranda...
2011 yılı performansları göz önünde bulundurulduğu zaman ‘Bullhead’ filminde fırtına gibi esen 34 yaşındaki aktör Matthias Schoenaerts, en az Michael Shannon, Philippe Torreton, Niels Arestrup, George Clooney, Gary Oldman, Brad Pitt, Leonardo di Caprio ve Michael Fassbender kadar başarılı bu filmde. Aynı zamanda büyük Hollandalı oyuncu Julien Schoenaerts’in oğlu olan Matthias’ın bu filmdeki performansı bana Marlon Brando’nun ‘On the Waterfront’ filmindeki oyunculuğunu anımsattı.... İzleyicilerde şok etkisi yaratan ve  nefesleri kesen ‘Bullhead’ Michael R. Roskam’ın ilk uzun metraj filmi...

Haberin Devamı

ŞİMDİ NEREDELER

Haberin Devamı

19 aydır bu sayfada müzik konusunda yazılar yazdım. Çoğu zaman bu sayfada bahsettiğim sanatçılar henüz kendi ülkelerinde ya da uluslararası alanda belli bir başarıyı yakalamamış olsalar da bu sanatçıları hararetle tavsiye ettim. Bu hafta hem 19 ayın bir bilançosunu yapmak, hem de sizi henüz duymamış olabileceğiniz müzisyenlerle tanıştırmak istiyorum.
ZAZ 22 Ağustos 2010 tarihinde ‘Zaz’a kulak verin ve albümünü dinleyin’ demiştim. Fransız yorumcunun albümü bu yazıdan 9 ay sonra ülkemizde çıktı ve yıl sonuna kadar Türkiye’de en çok satan ilk 3 yabancı CD arasında yer aldı.
ADELE Adele’in ‘21’ albümü ülkesi İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde piyasaya çıkmadan bir gün önce 23 Ocak 2011’de şöyle yazmıştım, ‘Adele ikinci CD’si 21’le 21. yüzyılın en iddialı yorumcularından biri olacağını kanıtlıyor’. 20 Ocak ve 27 Şubat tarihlerinde de bahsettiğim Adele ‘21’ albümüyle 6 Grammy ve 2 Brit ödülü kazandı. Plak endüstrisini iflasın eşiğinden kurtardığı söylenen bu albüm 21. yüzyılın en çok satan albümü... Fransa’da 1, İngiltere’de 4, Amerika’da ise 7 milyonun üzerinde satan albüm (bu ülkede toplam 21 haftadır zirvede) bu hafta 1 numaradaki yerini dünyanın neredeyse her köşesinde koruyor...
PABLO ALBORAN 24 Temmuz 2011’de bu köşede, ‘Pablo’nun yanık sesi ve kaliteli müziği dünya müziğine gönül vermiş müzikseverleri oldukça etkiliyor’ demiştim. 22 yaşındaki Pablo Alboran’ın kendi adını taşıyan ilk albümü İspanya’da yılın en çok satan albümü ve yılın en iyi albümü ödüllerini kazandı. ‘Solamente Tu’ ve ‘Perdoname’ şarkıları hem İspanya’da, hem de Portekiz’de 1 numaraya kadar yükseldiği gibi “Perdoname’ bu hafta İspanya’da 3, Portekiz’de 2 numaradaki yerini koruyor.   Pablo Kasım ayında da konser kayıtlarından oluşan akustik bir albümü, ‘En Acustico’yu da piyasaya sürdü. Portekiz ve İspanya’da 1 numaradan listeye giren bu albüm sadece İspanya’da şimdiden 3 platin plak kazandı...
ED SHEERAN 17 Temmuz’da Ed Sheeran’ın ilk şarkısı ‘The A Team’ için, ‘yaz sezonunun belki de en anlamlı, en güzel şarkılarından biri... ‘The A Team’i yıllar sonra aynı zevkle dinliyor olacağız’ demiştim. İlk albümüyle geçen yıl İngiltere’de Coldplay kadar çok albüm (1 milyon üzeri) satmayı başaran Ed bu hafta İngiltere’nin Grammy ödüllleri olarak bilinen Brit ödüllerinden ikisini kazandı.
GOTYE 18 Eylül sayısında Belçika asıllı Avustralyalı müzisyen Gotye’nin ‘Somebody That I Used To Know’ adlı eseri için şöyle yazmıştım, ‘Pop müziğini seviyorsanız 2011 yılının en iyilerinden biri olduğuna inandığım bu şarkıya ve videosuna mutlaka bir şans vermelisiniz’. 2012 yılının ilk günlerinde Amerika ve İngiltere’de de çıkan şarkı Amerika’da şimdiden ilk 25’e, albüm ‘Making Mirrors’ ise aynı ülkede ilk 20’ye girdi. Gotye’nin albümü İngiltere listelerine ise bu hafta 4 numaradan girdi. 18 Eylül tarihiyle sadece Avustralya ve Belçika’da 1 numaraya çıkan şarkının ilerleyen aylarda  Hollanda, Danimarka ve Almanya’dan sonra Şubat’ta da İngiltere’de 1 numaraya çıkmış olması sürpriz değil.
EMMA Kasım ayının başında ‘kuvvetli sesi’ ve son albümü ‘Saro Libera’dan bahsettiğim Emma Marone geçen haftasonu ‘Non e l’Inferno’ (Cehennem Değil) şarkısıyla Sanremo Festivali’ni kazandı.
EMILE SANDE 21 Ağustos günü Emeli Sande’nin ‘önümüzdeki yıllarda soul müziğinin en önemli sanatçıları arasında yer alacağını ve ‘Heaven’ şarkısının bu farklı başlangıcın habercisi olduğunu yazmıştım. Yazının çıktığı akşam Emeli  İngiltere listelerine 2 numaradan girmeyi başarmıştı. Genç müzisyen yeni albümünden ‘Next To Me’ şarkısıyla yine İngiltere listesine bu hafta 2 numaradan girdi. Emeli Sande ‘Our Version of Events’ albümüyle ise bu hafta İngiltere albümler listesine 1 numaradan girdi ve bir Brit ödülünün sahibi oldu.

ŞEHRAZAT

Haberin Devamı

Geçen yıl İstanbul Müzik Festivali’nde verdiği konserle Türk müzisyenlerini fetheden soprano Renee Fleming’in ‘Poemes’ adlı albümü bu hafta Avrupa ülkelerinde piyasaya sürüldü. “Poemes”de Olivier Messiaen ve Henri Dutilleux’nün eserlerini seslendiren Amerikalı yorumcu için Ravel’in eserinin yeri bir başka. Albümün kitapçığında Renee Fleming’in öğrencilik günlerinden itibaren dinlediği ‘Sheherazade’ın sanatçının klasik müziği seçmesinde etkili olduğunu okuyoruz. Renee Fleming’in yıllar sonra CD’ye kaydettiği ‘Sheherazade’daki yorumu Renee Fleming hayranı olmayan müzikseverleri bile cezbedecek kadar güzel. Henri Dutilieux albümde yer alan ‘Le Temps l’Horloge’ eserini ise Renee Fleming için özel yazmış...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!