Müzisyen, azıcık fotoÄŸrafçı bazen motorcu, hálá kolejli Murat SUNGAR

Güncelleme Tarihi:

Müzisyen, azıcık fotoğrafçı bazen motorcu, hálá kolejli Murat SUNGAR
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 11, 2005 00:00

35 yılını Türk DışiÅŸleri’ne vermiÅŸ, sıradışı bir diplomatın hayatı bu. Türk dış politikasının kilit noktalarında durmuÅŸ, birbirinden çok farklı hükümetlerin birlikte çalışmak konusunda fikir birliÄŸine vardığı bir diplomat. Aynı zamanda bir müzisyen. Azıcık fotoÄŸrafçı, bazen motorcu. Hálá kolejli. Dünyayı önyargısız gezen ve bilen biri. Ä°ÅŸte, geçen ay, baÅŸarıyla yürüttüğü Avrupa BirliÄŸi Genel SekreterliÄŸi görevinden istifa edeceÄŸini söylediÄŸinde Ankara’da hem ÅŸaÅŸkınlık hem de hakkında binbir çeÅŸit spekülasyon yaratılan Murat Sungar’ın hayatı.1942’de, Ankara Numune Hastanesi’nde eski operacı, taze avukat güzel bir kadın ve Merkez Bankası’nda çalışan yakışıklı bir adamın ilk ve tek çocuÄŸu olarak doÄŸdu. DoÄŸumu normaldi, hayatı sıradışı oldu.Hem annenin hem babanın çalıştığı, orta sınıf bir Ankara eviydi onunkisi. Kurallar, hedefler, hayat planları ve hırslar vardı. Öğle yemekleri saat 13.00’de kesinlikle evde yenecekti, akÅŸam yemeÄŸinin saati ise 20.00 idi. Aile bireylerinin o saatte sofrada olmaması söz konusu olamazdı.Bu kuralların ve bugün Murat Sungar’ın sahip olduÄŸu kiÅŸiliÄŸin büyük oranda mimarı anne Sabahat Hanım’dı. Onun zorlamasıyla evdeki Schimmel marka piyanoda derse baÅŸladı. 6 yaşındaydı ve ilk baÅŸlarda bu tam bir sıkıntıydı. Ama sonra piyanoya kaptırdı kendini, günde 7 saatini tuÅŸların başında geçiriyor, konçertolar çalıyordu. ÇocukluÄŸunun geri kalan zamanları ise anneannenin Bahçelievler’deki evinde geçiyordu. Bahçelievler o dönemde üst orta sınıfın oturduÄŸu bir semtti. Yazları da genellikle ÇeÅŸme’de büyük teyzesinin yanındaydı.Ä°lkokul üçüncü sınıfta TED Koleji’ne baÅŸladı. Biraz suskun, azıcık içe dönük, ciddi, kalın camlı gözlükleriyle belki biraz ‘inek’ bir öğrenciydi. Ortaokulun sonlarında konservatuvara gitmek istediÄŸini söyledi annesine. Piyano eÄŸitiminde ısrarcı annesi, bu kez karşı çıktı. 40 sene sonra bile kelimesi kelimesine hatırlanacak ÅŸu cümleyi kurdu: ‘Dahi olmadığın sürece Türkiye’de piyanoyla para kazanmak dünyanın en zor ÅŸeyi. Bunu hobi olarak yapmak da o derece lüks.’LÄ°SE SONDAYDI SÃœVETERLER’İ KURDU O günden sonra Murat Sungar hep klasik müzik dinlenilen o evde, piyanonun başına oturup hiç klasik müzik çalmadı. Ama müziÄŸi de bırakmadı. Lise sondaydı, TED’den arkadaÅŸlarıyla Sweaters (Süveterler) grubunu kurdu. 60’ların Amerikası’nda olup biten her ÅŸey hem piyanosunda, hem okuduklarında, hem dinlediklerinde hem de giydiklerindeydi. Geriye dönüp baktığında da, lise yıllarını 60’ların Kansas’ından bir kesit olarak hatırlayacaktı.Etrafta sadece piyano çalıp tango söyleyen adamların olduÄŸu bir dönemde Süveterler grubu son derece popüler olmuÅŸtu. Ankara’nın ilk vokal grubuydu çünkü. Ä°stanbul’da müzik yüzünden Harp Okulu’ndan atılan ve ODTÜ’ye gelen Durul Gence de davuluyla gruba katılmıştı. Süveterler radyoların ‘top ten’ listelerine giriyor, durum anne babayı bile gururlandırıyordu.Murat, artık suskun ciddi çocuk deÄŸildi. Kotun üstüne Amerikan tarzı gömlek giyiyor, kızlarla flört ediyordu. Liseden arkadaşı ve ilk eÅŸi Sema’yla da o dönemde birlikte olmaya baÅŸlamıştı.BARDA PÄ°YANO ÇALARAK KENDÄ°NE ÅžOFÖR TUTTUYıl 1960. Evde yıllarca büyükelçi olmanın Murat’a ne kadar yakışacağı konuÅŸulmuÅŸtu. Bunun etkisiyle Sungar, Mülkiye’ye girdi. Dört sene politik hiçbir tartışmaya girmedi. SaÄŸda ya da solda durmadı. Belki de nerede durduÄŸunu göstermek gereÄŸi duymadı. Çünkü onun derdi baÅŸkaydı. Zaten ona dalga geçerek Bebop Boy diyorladı. O Ankara’nın bütün barlarında bazen Atilla ÖzdemiroÄŸlu, bazen Yurdaer DoÄŸulu, bazen de Süveterler’den arkadaÅŸlarıyla piyano çalıyor, çok da iyi para kazanıyordu. ÖrneÄŸin bir gece Adana’da bir konser veriyor, 4 bin lira alıyordu. O dönemde ikinci derece memur olan babasının aylık maaşı ise 1800 liraydı.Paraya kavuÅŸunca okulu idare edecek bir sistem kurdu, ÅŸoför tuttu. Åžoför, onu bardan alıp, Mülkiye’deki sınava yetiÅŸtiriyordu. O sınav genelde bir bütünleme sınavı oluyordu ama olsun. Dört senede bitti Mülkiye de, para kazandıran müzik de. Çünkü artık memuriyet baÅŸlamıştı.Ä°lk iÅŸi Devlet Planlama TeÅŸkilatı’ndaydı. Sıkıcı bir iÅŸti, pek hoÅŸlanmadı. 1966’da, tercüman kurasıyla askerliÄŸini Ankara’da yaptı. Ama askerlik de sıkıcıydı. Sıkıntıdan Amerika’daki birçok okula burslu master baÅŸvurusu yaptı. Ä°ki kabul mektubu aldı: Biri Atlanta, diÄŸeri ise Cincinnati’deki bir okuldan. Hangisini seçeceÄŸine ise şöyle karar verdi: Zamanında Cincinnati Kid diye bir film izlemiÅŸti, filme göre orası bir kumar ÅŸehriydi. Yani orada ÅŸahane eÄŸlenilebilirdi. Tabii yanıldı. Kendisini bir anda Amerika’nın en muhafazakar bölgelerinden birinde buldu. Neyse ki, o sırada hayatta baÅŸka bir heyecan vardı. Kolejden arkadaşı Sema’yla evlenmiÅŸti. Bir süre sonra kızları Saba doÄŸdu.DışiÅŸleri’ne ilk girdiÄŸinde iktidarda Adalet Partisi vardı. DışiÅŸleri Bakanı ÇaÄŸlayangil, onu Brüksel’deki NATO delegasyonunun başına gönderdi. O zaman çok heyecanlıydı NATO, bir tarafta SoÄŸuk SavaÅŸ, havada komünizm, ortada nükleer silahlar...Üç sene sonra Hariciye’deki rotasyon sistemi gereÄŸi Asya’da ya da Afrika’daki bir ülkeye gönderilecekti. Bir anda kendisini Pakistan, Ä°slamabad’da buldu. Ne üzülmüştü ilk baÅŸta. Sonra alıştı. Biraz kitaplardaki gibi; bahçesinde mango aÄŸaçları olan bir evde yaşıyordu. CumhurbaÅŸkanı Fahri Korutürk Pakistan’a resmi ziyaret düzenledi. Büyük olaydı. Onun hazırlıkları bile neredeyse bir sene sürmüştü.1979’dan itibaren dört yıl Washington’da çalışıp sonra 1985’te New York’a geçti. 1985’te New York Türkiye baÅŸkonsolosu oldu. Hayatının liseden sonra en ÅŸamatalı yılları New York’ta geçirdiÄŸi bu dört seneydi. Ä°ÅŸin dışında yapılacak ne kadar çok ÅŸey vardı, bir kere Sinatra’nın dediÄŸi gibi ÅŸehir uyumak nedir bilmiyordu.1991’de DışiÅŸleri MüsteÅŸarlığı yaptığı sırada evliliÄŸi çatırdamaya baÅŸlamıştı. Kızı büyümüştü, iyi gitmeyen bir ÅŸeyi uzatmamaya karar verdiler. 20 yıllık evlilik noktalandı.Åžimdiki eÅŸi AyÅŸe Hanım’la flört etmeye baÅŸladı. Yeni deÄŸildi tanışıklıkları. AyÅŸe Sungar da TED Koleji’ndendi ve Murat Sungar’dan 3 yaÅŸ küçüktü. O sırada pek birbirleriyle ilgilenmemiÅŸlerdi. Zaten ilk evliliklerini kolejden baÅŸkalarıyla yaptılar.Ä°kisinin bir araya gelmeleri 1991 yılına denk geldi. Hindistan Büyükelçisi olarak Yeni Delhi’ye atanan Murat Sungar’ın peÅŸinden AyÅŸe Hanım da gitti. Hemen orada evlendiler. Daha doÄŸrusu büyükelçi Sungar, bu iÅŸi ilk defa yapacak olan heyecanlı müsteÅŸarı tarafından evlendirildi.Bugün Yeni Delhi’deki Türk BüyükelçiliÄŸi’ne giderseniz oradaki evlilik defterinin sadece iki sayfasının dolu olduÄŸunu göreceksiniz. Birinci sayfada Murat Sungar, yıllar sonra dolan ikinci sayfada ise ona özenip evlilik için Hindistan’a giden Durul Gence var.Hindistan’daki dört sene Murat Sungar’ın hayatının en huzurlu ve mutlu yıllarıydı. Yeni evliydi, Hindistan gez gez bitmiyordu. HEM ÇİLLER, HEM ERBAKAN, HEM YILMAZHindistan rüyası 1995’te son buldu. Hükümetin başına geçen Çiller, danışmanı olarak onu Ankara’ya istiyordu. Koalisyon ortağı Necmettin Erbakan da, Çiller’in bu isteÄŸini benimsemiÅŸti. Ä°ki seneden sonra Mesut Yılmaz hükümetinin DışiÅŸleri Bakanlığı müşaviri oldu.Yabancı diplomat arkadaÅŸlarının bir türlü anlayamadığı ve hep sorduÄŸu bir ÅŸey: Erbakan, Çiller ve Yılmaz’la nasıl çalışabildi? Her seferinde şöyle cevap veriyordu: ‘Buna ister derin devlet deyin, ister devlet deyin, benim durumum Türk dış politikasının devamlılığının bir kanıtıdır.’Sungar’ın böylesine uyumlu bir insan olmasının ardında belki baÅŸka sebepler de var. ÖrneÄŸin bugüne kadar bir iÅŸin gereÄŸi neyse onu yaptı, hayatına diplomasi karıştırmadı. Hariciye’den olmayan çok arkadaşı vardı. Sosyal hayatı hiç politika üzerine kurulmadı. ArkadaÅŸ toplantılarında hiç Kıbrıs’ı ne yapsak sorusunun peÅŸinden gidilmedi. Bazen ondan piyanoda bir parça istenirdi, o da hep naz yapmadan çalardı.1998’de Cenevre’de BirleÅŸmiÅŸ Milletler’deki Türkiye Büyükelçisi oldu. Mülkiye zamanında küçük bir scooter ile baÅŸlayan motor sevdasına Ä°sviçre’de büyük bir chopper’la devam etti. Motoruyla Avrupa’nın baÅŸka ÅŸehirlerine gitti.KAMERALI, PERUKLU VE SAKALLI ADAMYine Cenevre’deyken Süveterler grubunu 40 yıl sonra toplama fikri aklına düştü. Bu fikir, hayata geçerken biraz muziplikle karıştı ve grup üyelerinin hiç unutmayacağı bir anıya dönüştü: Ãœyeler Cenevre Havaalanı’na indiÄŸinde onları Sungar’ın ayarladığı bir kamera ve muhabir karşılıyor, biz Ä°sviçre’deki tek Türk kanalıyız ve büyükelçi Sungar’la müzik yapmaya geldiÄŸinizi duyduk diyor, üstüne onların biraz da sinirini bozacak sorular sormaya baÅŸlıyordu. O sırada kocaman bir siyah peruk ve sakal takmış olan Sungar elinde dijital kamerayla yanlarına yaklaşıyor ve her ÅŸeyin büyük bir ÅŸaka olduÄŸu ortaya çıkıyordu.2003’te, o zamanki BaÅŸbakan Abdullah Gül’ün isteÄŸiyle AB Genel SekreterliÄŸi’ne atandı. Ä°ÅŸ hayatının en zor ve yorucu günleri baÅŸlamıştı. Ä°lk iÅŸ gününden, 17 Aralık’taki sabahlanan güne kadar 5 uyum paketi, bir anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi yapıldı. Bünyesinde adalet, içiÅŸleri ve dışiÅŸleri bakanlarının da olduÄŸu Reform Ä°zleme Grubu’nu kurdu. Bu, uygulamadan doÄŸan günlük sorunları çözmeye yarayan bir gruptu. BaÅŸka hiçbir ülkede olmayan bu sistem AB sekreterliÄŸinin iÅŸini çok kolaylaÅŸtırmıştı. Sonuçta hemen herkes hemfikirdi: Murat Sungar bu iÅŸte çok baÅŸarılıydı. O yüzden istifa etmesi de ses getirdi.Aslında onun kariyerinin zirvesinde neden emekliye ayrıldığını anlamanın en güzel yolu, bugün itibarıyla elindekilere bakmak: Çok aşık olduÄŸu bir eÅŸ, New York’ta grafik tasarımcılığı yapan 30 yaşında akıllı bir evlat, beraber müzik yapabildiÄŸi çocukluktan gelen bir dost, Honda marka bir chopper, Hindistan’dan döndüğünde çok da para vererek edindiÄŸi bir fotoÄŸraf makinesi, hayat onsuz geçmez dediÄŸi bir piyano, çektiÄŸi resimlerden poster yaptığı bir Machintosh, ha bir de hiç havlamayan Raja. Yani bir dünya ÅŸey.NEDEN AYRILDI?Ayrılma sebebi üstüne türlü spekülasyonlar yapıldı: Hükümetle doku uyuÅŸmazlığı, karısının saÄŸlık sorunları... Bunların hiçbiri doÄŸru deÄŸildi. Peki o ne diyordu? 17 Aralık sürecinde bir takımın oyuncusuydu ama çaÄŸdaÅŸ teamül gereÄŸi 3 Ekim’den sonra liderliÄŸi baÅŸka birine bırakmalıydı. Bir de artık yorulmuÅŸtu. Belki emekliye ayrılır, yazları güneye gidebilir, sabahlara kadar piyano çalardı. Kışları da yaptığı iÅŸten daha çok para kazanırdı.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!