Minyon olmanın avantajı

Güncelleme Tarihi:

Minyon olmanın avantajı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 09, 2011 00:00

Şenay Gürler (45) hafızlara Avrupa Yakası’nın seksi Fatoş’u olarak kazındı. 90-60-90 klişesini yıktı. Türk erkeklerinin en beğendiği kadınlar arasına girdi. Şimdi hem ‘Ayışığı Tarifesi’ hem ‘Çelik Manolyalar’ oyunlarında oynuyor. Bir yandan ‘Küçük Sırlar’ devam ederken ‘Kolej Günlüğü’ isimli yeni bir diziye daha başlıyor. Ayrıca önümüzdeki haftadan itibaren Carte d’Or’un yeni yüzü olarak billboard’lar ve reklam filmlerinde. Onunla 45’inde seksi olmayı konuştuk...

Sizin seksilik kavramınız nedir?
- Seksi olmak için 90-60-90 olmak gerekmez. İnsanın yaydığı ışığa inanıyorum. Hayata bakışınız, canlılık, kendinizle ne kadar barışık olduğunuz da bunu tamamlıyor.

Kimine göre zeka kimine göre fiziği kadını seksi yapar. Sizce hangisi?
- Zeka kesinlikle olmalı. Akıllı ve zeki olmak arasında da fark var. Ben hızlı düşünen, sorunları kolay çözen ve birçok şey üzerine kafa yoran insanların seksi olduğunu düşünüyorum.

Ama erkekler zeki kadınları beğenseler de özel hayatlarında kaçıyor...
- Kesinlikle. Hem öyle isteyip hem de kaçıyorlar. Ayaklarının üzerinde duran kadınlar bir parça ürkütüyor olabilir. Çünkü zeki kadın düşünür ve tepki gösterir.

Peki sizi neden bu kadar beğeniyorlar?
- Bilmiyorum. Belki bunda Avrupa Yakası’ndaki Fatoş rolünün etkisi olabilir. Çünkü Fatoş seksi duruşunun yanında samimiydi. Ama benim şuram güzel, buram güzel demem zor.

Buradan kendinizi de zeki bulduğunuzu anlıyoruz...
- Bu konuda alçakgönüllük yapamayacağım (Gülüyor). Çünkü zeki bir kadınım. Onun dışında inanılmaz bir güzelliğim yok.

GENÇKEN UZUN OLMAK İSTERDİM

Sıfır beden kadın güzeldir algısını da yıkıyorsunuz...

- Aslında 36 bedenim ama ekranda daha balıketi duruyorum. Gerçi Türk kadınlarında etine dolgunluk söz konusu. Bu da güzel bir şey. Bazı kadınlar etine dolgun olabilir ama öyle bir konuşur ve hayata bakışını anlatır ki, ne kadar seksi diye düşünürsünüz.

Peki boy mevzusuna gelirsek. En kıymetli hediyeler küçük pakette gelir derler...
- Ben kısa sayılacak bir boydayım. Ama Türk kadınına göre normal... 1.60’ım.

Bu durum ilk gençlik yıllarını nasıl etkiledi?
- Tabii daha uzun boylu olsam, elbise üstümde şöyle dursa diye düşünüyorsunuz. Fakat bir süre sonra bunlara kafa yormayı bıraktım. Çünkü minyon kadının başka bir avantajı ve duruşu var. Nitekim uzun boylu pek çok arkadaşım şimdi, “Keşke senin gibi minyon olsak” diyor. Bir de yurtdışındaki örneklere bakalım; Madonna, Beyonce ve Kylie Minogue hepsi kısacık kadınlar.

Kendinizde en beğendiğiniz üç yeriniz neresi?
- Gözlerimi ve bakışlarımı seviyorum. Bacaklarım biraz kaslıdır ama hoşuma gider. Ama söylediğim gibi, en beğendiğim yerim neresi diye düşünmedim.

Her insan kendisinde en güzel yanlarını düşünmez mi?
- Samimi söylüyorum... Tamam bir de kalçalarımı ve minyon olmamı beğenirim. İşte söyledim (Gülüyor).

Bir de cilveli bir yanınız var. Avrupa Yakası’ndaki karakteriniz dışında, konuşurken de öylesiniz...
- Gerçekten mi? Bilinçli yaptığım bir şey değil bu. Ama öyle görüyorsan öyledir. Enerjik bir kadınım çünkü yoğun tempoda çalışıyorum. Hızlı bir yapım var.

PARANIN GÜCÜ BANA YALAN GELİYOR

Erkekler çapkınlık yapınca normal karşılanır. Kadın yapınca kınanır. Kadın-erkek ilişkilerinde bu ayrımlara nasıl yaklaşıyorsunuz?

- “Erkeğin elinin kiri” diye bir sözüne inanmıyorum. Kadın-erkek fark etmez, insan zaaflarıyla insandır. Herkesin kendi hayatı, yaşadıklarından kime ne? Ayrıca hiç kimsenin içini bilemezsiniz. Bu yüzden yargılamaktan hep uzak duruyorum.

Siz çapkın mısınız?
- Yapmış olabilirim. Biri hoşunuza gider ve yaşamış olabilirsiniz.

Kadınlar erkeklerdeki güce mi gider?
- Evet. Güç önemli bir şey ve ona inanıyorum.

Sizi nasıl bir güç çeker?
- Paranın getirdiği güç bana çok yalan geliyor. Çünkü paranız yoksa o zaman bir anlamınız da yok. Yakışıklılık da gelip geçici. O tuzaklara düşmeden gücü severim. Karşınızdakinin hayata nasıl baktığı, yaşadıklarından neler çıkardığıdır esas güçleri.

Ama sizi çeken özellikler kolay kolay anlaşılmaz...
- Tabii ki bir çekim ve kimya vardır. Ayrıca karşınızdakinin gözlerinden her şeyi okuyabilirsiniz. İç sesime her zaman güvenirim ama tabii hatalar da yaparım.

Aşkta nasıl bir kadınsınız?
- Çok zor sorular bunlar... Zaman zaman romantik, zaman zaman mantığımla düşünürüm.

Oyuncu Faik Ergin’le birlikteliğiniz nasıl gidiyor?
- Hayatımda hoşnut olduğum bir dönem yaşıyorum.

Evlilik düşünüyor musunuz?
- Öyle bir düşüncem yok.

BEŞİKTAŞ ÇARŞISI’NDAN DA GİYİNİYORUM

* Spor yapmam lazım ama koşturmaktan çok vakit bulamıyorum. Yediklerime dikkat ediyorum. Zaten sağlıklı şeyleri seviyorum. Ama tatlıya karşı koyamıyorum.
* Cilt bakımına gidemiyorum. Aslında günde 10 saat makyajlı duruyorum. Krem dışında bir şey sürmüyorum ama mutlaka cildimi temizliyorum. Çok su içiyorum, haftada bir de maske uyguluyorum.
* Spor giyinirim. Makyajsız ve saçım başım dağınık dolaşmayı severim.
* Marka takıntım yoktur. Beşiktaş Çarşısı’ndan da giyinirim. Sadece ayakkabıya çok düşkünüm.
* Estetiğim yok ama karşı değilim. Kadınların tornadan çıkmış gibi birbirlerine benzemelerini sevmiyorum. Her şey dozunda olmalı.
* Hızı ve araba kullanmayı seviyorum. İyi ve seri araba kullanan biriyim. Kimseyi tehlikeye atmadan tabii...

EN KIYMETLİ VARLIĞIM

Bir kere evlendim. 24 yaşında Duygu adında bir kızım var. Antalya’da yaşıyor. Şu aralar çok görüşemiyoruz ama telefonda konuşuyoruz. Bir araya geldiğimizde de çok güzel vakit geçiriyoruz. Çok küçük yaşta, henüz hazır değilken anne oldum. Onunla birlikte büyüdük ve birbirimizden çok şey öğrendik. Hayatta en kıymetli varlığım.

İNSANI İNSAN YAPAN YAŞADIKLARI

İzmirliyim. Annem ev kadını, babam iyi bir terziydi. Beş kardeştik ama ablamı uzun bir süre önce kaybettim. Büyük masaların kurulduğu, yemeklerin yapıldığı bir ailede büyüdüm. Çok küçük yaşlarda evde kendi kendime oyunculuk denemeleri yaptım. Ve hep oyuncu olma hayalleri kurdum. Lisedeyken amatör tiyatrolarda oynadım. Sonrasında profesyonel oyunlar geldi. 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema bölümünü bitirdim. Anne-babamın rahatsızlıkları vardı. İkisini de beşer ay arayla kaybettim. TRT’de sunuculuk yaptım.
İnsanı insan yapan yaşadıkları. Çok zor ve parasız dönemlerim de geçti ama iyi ki o günleri yaşamışım. Okulu bitirdikten sonra İstanbul’a geldim. Seslendirme ve tiyatro başladı. Ardından televizyon ve sinema projeleri geldi. Kariyerimdeki kırılma daha popüler ve uzun soluklu bir iş olduğu için Avrupa Yakası’ydı. Reha Erdem’in ‘Korkuyorum Anne’ filmi de benim için çok özeldi. Şimdi ‘Küçük Sırlar’ devam ediyor. TNT’de başlayacak Kolej Günlüğü isimli dizide iki çocuğu için mücadele eden bir çaycı kadını oynuyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!