Medyadan: Zi magazin niyuuz

Güncelleme Tarihi:

Medyadan: Zi magazin niyuuz
Oluşturulma Tarihi: Şubat 06, 2005 19:12

Güzelliğiyle ilgi odağı olmuşmuş – Hürriyet adına özür ve düzeltme - Kanal D için iyi olan, Türkiye için de iyi midir – Aaa, McDonald’s bir Amerikan şirketi miymiş – Ebru Akel hiç de ekranda göründüğü gibi değilmiş – Nurgül Yeşilçay ‘tırnak içinde mankenleri’ kast ettiyse yerden göğe kadar haklı – Turist kadından iyi mi bileceksiniz tecavüze uğrayıp uğramadığını – Ben geçen hafta anamın neresinde kalmıştım, diye soran zââârif sanatçı – Anelka’nın tecrübesizliğine verin abisi – Kadının erkekten uzun olması sorun değil de santimi kaç dolar, onu söyleyin... vs haber alıntıları


Kubilay Keskin, ‘sosyetik güzel’ (Allah kurtarsın) Melissa Mızraklı ile ‘sosyetik pleyboy’ (Allah başka mahcubiyet vermesin) Sezai Taşkent arasındaki bir dedikodudan bahsedenken, diyor ki “Beyoğlu Wanna’nın bar kısmında... Mızraklı güzelliğiyle yine mekanda ilgi odağı durumundaydı.”

Yanda, ‘mekânda güzelliğiyle ilgi odağı olan” Melissa Mızraklı’yı görüyorsunuz.

Kışın ortasında bir gece Beyoğlu’nda bir bara böyle bir elbiseyle gitsem ben bile ‘ilgi odağı’ olurum!

(Muhtemelen Melissa Hanım’ı da gölgede bırakırım ayrıca! L)

Hürriyet-Kelebek, 2 Şubat


*

ÖZÜR VE DÜZELTME

Aşağıdaki yazı Hürriyet gazetesinin ikinci sayfasında, sahven, “haber” adı altında yayımlanmıştır, düzeltir, özür dileriz.

Onunla kaçtığım için çok pişmanım

Oğlu Ata’yı, Şale’nin kız kardeşi Işıl’la evlendirmeye hazırlanan Semra Hanım, önceki gün bir çeyiz mağazasının tanıtımına katıldı. Korumalar eşliğinde geldiği ve yarım saat kaldığı mağazada hayranlarına imza dağıtan medyatik kaynana, eski eşi Hamdi Türk’ün ‘Semra Hanım’la nikahsız gerdeğe girdik’ sözlerinin tansiyonunu yükselttiğini söyledi.

Eşine evlenmeden kaçtığını, ancak bundan pişmanlık duyduğunu belirten Semra Hanım, ‘Geçmişimizle ilgili açıklamalar yaparak beni küçük düşürmek istedi. Çocuklarımın şerefidir, yine de ona saygı duyuyorum. Bir daha evlilik düşünmem. Benim üç kocam var; Anıl, Ata ve Seçil. Üç çocuğu olan bir kadın evlenmez. Ömrüm boyunca beyazı bir kez daha giyeceğim, o da kefen olacak’ dedi.

Hürriyet(im), 31 Ocak


*

KANAL D İÇİN İYİ OLAN, TÜRKİYE İÇİN DE İYİ MİDİR?

Hürriyet bu haberi (grubun kanalında yayınlanan bir program olduğu için) bir müjde gibi verdi: “Kanal D’nin izleme rekorları kıran ve sunuculuğunu Ebru Akel’in yaptığı yarışma programı SİZE ANNE DİYEBİLİR MİYİM, cumartesi ekrana gelen bölümüyle hem totalde, hem de A/B Sosyo-ekonomik Statü’de bütün programları geride bırakarak birinci oldu.”

Bu tabii ki, Kanal D için sevindirici bir haber, iyi reklam alacaklar, para kazanacaklar demektir.

Ama Türkiye açısından hiç de iç açıcı bir manzara değil.

Türkiye’nin üst ‘sosyal tabakası’ anlamına gelen A/B Grubu’nun bu programı seyretmiş olması, düşündürücü. Çok düşündürücü.

Ben hep ‘A/B Grubu diye bir kategori yoktur, bu reklamcıların ve reklam araştırmacılarının aldatmacası’ derim ya, şimdi de şu sual geliyor aklıma:

A/B kategorisinde herhangi bir kültürel strat yok mudur?

Olsa, bu kategoriye kaç kişi girebilir, diyeceksiniz. O da doğru...

Hürriyet, 31 Ocak


*

AAA, MCDONALD’S AMERİKAN ŞİRKETİ MİYMİŞ!?

McDonald’s demiş ki “Anadolu Grubu ile Amerikan imajını sileceğiz” !

Vallahi benim üstüme vazife değil ama... McDonald’s markasının Amerikalı olduğunu unutturmak çok kolay olmasa gerek...

Hürriyet, 31 Ocak


*

PAMUK PRENSES BÖYLE MİYMİŞ?

Haberin spotu şöyle:

REALİTY şovların (yarısı Türkçe yarısı İngilizce bir acube) vazgeçilmez (!) sunucusu Ebru Akel, hiç de ekranda göründüğü gibi değilmiş. Çevresindekiler tarafından titiz, pratik, akıllı, mehrahetli, iyi aşçı, mükemmel bir sevgili ve gerçek bir dost olarak anılan (!) sunucu, tam Pamuk Prenses!

Pamuk Prenses “böyle” biri miymiş?

Ayrıca, ben Ebru Akel’i hiç seyretmedim, ama bu haberden şöyle bir ‘çıkarım’ yapmak mümkün:

Demek ki Akel ekranda, pasaklı, kafası karışık, akılsız, gaddar, kötü aşçı (ekranda yemek mi yapıyor), berbat bir sevgili (ekranda neler yapıyor) ve kötü bir dostmuş.

Öyle mi demek istemişler gerçekten?

Sabah’la Günaydın, 31 Ocak


*

TIRNAK İÇİNDEKİLERİ KAST ETTİYSE HAKLI

Uzatmayacağım, çünkü magazin gazetecileri bu lafa bayıldı ve hır çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Nurgül Yeşilçay, Eğreti Gelin filmi için aldığı eleştirileri cevaplarken, “Mankenler de pleyboylara eğreti gelinlik yapıyor” demiş.

Benim - mankenleri tenzih etmek üzere - (tırnak içine alarak) ‘manken’ dediklerimi kast ediyorsa, % 1000 halkı!

Takvim, 1 Şubat


*

TURİST KADINDAN DAHA İYİ Mİ BİLECEKSİNİZ

Bir turist rehberi “Türk turistlerin tipolojisini” çıkardı, işte emekliler nasıl davranır, sonradan görmeler nasıl davranır... filan.

HOT, Türk’ün turist hali başlıklı haberine şöyle bir spotla giriyor:

Zenginler ismi zor telaffuz edilen yerleri tercih ediyor. Güzel dullar için küçük bir iltifat yeterli. Bayalı turu talipleri 10 bin dolardan 200-300 dolara kadar geriliyor.

“Güzel Güzel dullar için küçük bir iltifat yeterli” lafından siz ne anlıyorsunuz?

Benim anladığımı anlıyorsunuz değil mi?

Bir iltifat ettin mi, aga nigi!

Halbuki rehber-yazar Cem Polatoğlu bu ‘kategori’ için diyor ki, "Neşelidirler, güler yüzlüdürler. Biraz iltifat, biraz nezaket gönüllerini almak için yeterlidir. İyi bahşiş bırakırlar.”

Muzırlık ve ahlâksızlık gazetede yani! J

HO Tercüman, 1 Şubat


*

İBO ZARAFETİ

İbo Şov’da Yıldız Tilbe’yi ağırlayan İbrahim Tatlıses cicilik yaparken seyirciye soruyor:

- Ben geçen hafta anamın neresinde kalmıştım?

Star TV, 3 Şubat

(Bir efsane vardı bizim gençliğimizde. Galatasay’ın Edebiyat Hocası yaz tatiline giren öğrencilerine “Herkes bir roman okuyacak, önümüzdeki sene sınıfta anlatacak” demiş. Okullar açılınca, öğrencilerine tek tek soruyormuş, hangi kitabı okudun, diye.

Fırlamanın biri elini kaldırmış:

- Hocam ben Maksim Gorki’nin Ana’sına başladım...
- Eee, sonra?
- Beğenmedim bıraktım Hocam!)


*

BİR ŞARKICI VARDI, ALKIŞLARA ‘BENDEN DE SİZE KUCAK

DOLUSU SERZENİŞLER EFENDİM’ DİYE KARŞILIK VERİYORDU

Metin Uca, TRT-1’de bir Miras adlı yarışma programı sunuyor.

Anaların hası bu programı dikkatli izler, aslında Uca’yı da beğenir, ama ‘Yeteri kadar titizlenmiyorlar, sualleri adam gibi hazırlamıyorlar, Uca da önceden özel isimleri yahut bilmediği kelimeleri nasıl telaffuz edeceğini açıp bir bilene sormuyor... Programın tadı kaçıyor, akıl almaz yanlışlıklar yapılıyor” der durur.

Bu sefer yakaladığı böyle bir hata değil, Uca bu sefer resmen yardırmış.

Muhammet Selman Söğüt adlı bir yarışmacıya iltifat ediyor:

- Aa ne kadar kakafonik, ne kadar uyumlu bir isminiz var!

Kakafoni dediği, Fransızca ‘cacophonie’ (kak
ofoni) olsa gerek, Türkçesi ‘kakışma’ yani seslerin kulağı rahatsız etmesi, tırmalaması hali...

Adamın adıyla alay mı ediyor, kullandığı kelimenin anlamını mı bilmiyor?

TRT-1, tarihini unuttum

(Vecihe Teyzem’e, “Senin kızlarının adı nasıl uyumlu, bak, Semanur - Niyaz!” diyen kadın gibi...)


*

SIRIK GİBİ OLMAK ÖVÜNÜLECEK BİR ŞEY MİDİR?

Manken Tuğçe Kazaz ayrıldığı sevgilisi müzisyen Kenan Doğulu’ye ezmek için ‘Kenan’la aramızdaki fark 10 santim’ demişti. Hürriyet, ikinci sayfadan verilecek kadar önemli (!) bir haber yakalamış, Kenan Doğulu’nun yeni sevgilisi boyu boyunaymış, daha doğrusu bu kez on santim değil, sadece 2 santim uzunmuş kendisinden.

(Ölçülerini de veriyor Hürriyet. Kenan Doğulu 1.70 boyunda, eski sevgilisi Tuğçe Kazaz 1.82 yeni sevgilisi Naz Elmas ise 1.72 boyundaymış.)

Tuğçe Kazaz demek ki uzun boyunun bir üstünlük olduğunu zannediyor.

Tülli kavibün bahsi bir yana...

Bir erkek olarak söyleyeyim: 1.82 boyundaki (üstelik de 45-50 kilo) bir kadın, mankenlik için çok uygun olabilir ama... Kadın olarak, benim tabirimle, pek ‘kullanışlı’ (J) değildir! Hele hele Türkiye’de...

Birisi bu Tuğçe kıza söyleyiversin!

Hürriyet, 4 Şubat


*

ANELKA’NIN YENİLİĞİNE VERİN ABİSİ

Anelka’nın imza töreni sırasında, tercümanlağını FB yöneticisi Kutlualp yapmış. Bir ara Anelka ‘Türkiye’de Galatasaray’ı tanıyorum’ deyince, Kutluap bu bölümü tercüme etmemiş, ‘Anelka daha önce iki kere İstanbul’da oynadı’ diye araya laf karıştırmış.

Yüksel Altuğ diyor ki ‘Profesyonel çevirmenler yerine kulüp yöneticileri tercümanlık yaparsa böyle olur’ diyor.

Haklı değil.

(1) FB formasıyla imza töreni sırasında, basının önünde ‘Türkiye’de Galatasaray’ı tanıyorum’ denir mi! Bu Anelka ya saf, ya da Türkiye ‘gerçeklerinden’ habersiz!

(2) Böyle bir cümleyi tercüme edecek FB yöneticisini yaşatırlar mı! J

Vatan, 4 Şubat


*

ARADAKİ FARKIN SANTİMİ KAÇ MİLYON $

Sabah’ın magazin ilavesi “Gönül, boy farkı dinlemiyor” diyor.

Aralarında büyük boy farkı olması, aşkı engellemiyormuş.

Dünyadan 6, Türkiye’den de 2 çift, örnek olarak verilmiş.

Bu 8 çiftin 3’ünde, erkek kadından (bayağı bir) uzun.

Erkeğin kadından uzun olması zaten normal karşılanır, hatta istenir de.

Tersi, yani kadının erkekten uzun boylu olması, daha nadir çünkü daha zordur, erkekler genelde kompleks yapar, kadınlar bile...

Dikkat ettim, örnek verilen ‘kadın > erkek’ 5 çiftin 5’inde de... erkek ya çok zengin ya da hem zengin hem de Ürdün Kralı!

Evet, “Gönül, boy farkı dinlemiyor” MUŞ.

Sabah’la Günaydın, 4 Şubat


*

HER GÜN ORJİ VE MARJİ OLMAK KOLAY MI

Günaydın’ın ‘sosyetik’ yazarı Ayşe Özyılmazel prezervatiften hoşlaşmadığını anlatıyor.

Prezervatif gazı kaçmış kola gibidir. Mecbur kalmadan kullanmak istemezsin. Seskte bekleneni veremez. Eksiğin değil, fazlan vardır. Buram buram plastik kokusu da cabasıdır.”

Ben bilmeyeli, burnun yeri mi değişti Ayşa’nım ? J

Sabah’la Günaydın, 4 Şubat


*

O SHERIE NE Kİ NE?

Deniz Akkaya Nişantaşı’nda alışveriş yaparken görülmüş (zaten iki üç yer ve durumda görülebiliyor taş çatlasa, dördüncüsü yok!), pembe bir çanta satın almış, üstünde “Seni seviyorum - Ya Habibi - Mon Sherie” yazıyormuş, ama içinde ne olduğunu ‘sır gibi’ (bayılırlar bu lafa) saklamış.

Bu yazının ne anlama geldiğini merat ettim asıl ben.

Seni seviyorum’u anladık. Ya Habibi’yi de.

Mon Sherie ne demek acaba?

Fransızca yazmaya çalışmadılar herhalde, Deniz Akkaya bile iki kelimede bu kadar hata yapamaz.

Takvim, 4 Şubat


*

ULAN GAZETECİLER, YATACAK YERİNİZ YOK

Tanımı muhteşem: “Gelinim olur musun? evinden birinci olarak çıkan Sinem” diyor gazete. İşsiz Türkiye, bu genç kızcağıza bir “imza günü” düzenlemiş, izdiham olmuş. Kalabalığı bir görseniz! Hepsi seçmen!

Sinem, burada bir suale: “Artık dedikodularla değil, işimle gündeme gelmek istiyorum” cevabı vermiş.

Allah’ın sen bu medyaya akıl fikir, biraz da seviye ihsan eyle!

Takvim-Papatya, 4 Şubat


*

BARİ SEN YAPMA BE ALİ ABİ!

Ali Poyrazoğlu yazmış, Nükhet Duru ve Cenk Eren de rol alacakmış. Adı Myhoş Kabare.

Yapma be Ali Abi, sen ki Türkçeyi Türkiye’de en iyi konuşanlardan, ana diline nadir saygı duyanlardansın...

Vatan, 5 Şubat


*

TELEFİLİ’NİN TÜRKÇESİ VAR DA, DON’LU YIRTIK’LI, UTANIYORUM SÖYLEMEYE

2003’te, NY Times’ın televizyon eleştirmeni Frank Rich teşhis edip isim vermiş: TELEFİLİ.

Şöyle tarif ediyor: Amerikalılar’ın ne kadar yeteneksiz olsalar da televizyonda görünmek için duyduğu patolojik istek

Amerika’daki telefili de bir şey mi, bizde bunları haber spikeri yahut ‘talk’ şov sunucu bilem yapıyorlar!

(Dikkat edin bakın, ‘ünlü’ televizyon yıldızlarımızın çoğu konuşma özürlü. Şimdi bana isim verdirip ekmeğimle oynamayın, bizim CNN-Türk’te ve Kanal D’de de bol var böyle konuşmaktan aciz ‘büyük’ televizyon yıldızları! Aynı şekilde, televizyon muhabirlerini işitiyorum, ya ‘r’ hanfini söyleyemiyor, ya da ‘pepe’ler...)

Radikal, 5 Şubat


*

ASKERİN SEVGİSİ İYİYE İŞARET DEĞİLDİR

Tuğba Ekinci, Hababam Sınıfı Askerde filmiyle gelen şöhreti kaldıramamış, burnu büyümüş!

Kim söylüyor bunu?

Vatan-34’teki köşesinde kendinden ÖDÜL REKORTMENİ MAGAZİN GAZETECİSİ diye bahseden Müge Anlı söylüyor!

(Not: Tuğba adlı bu genç güzel kızcağıza da bir küçük nasihatim olacak. ‘O Şimdi Asker’ şarkısından behsederken “Şarkımın kışlalarda çalınması ve asker tarafından sevilmek hoşuma gidiyor” demiş. Asker tarafından sevilmek (!) çok övünülecek bir şey değildir!)

Vatan-34, 5 Şubat


*

ALLAH BAŞKA KEDER VERMESİN

VİP Turizm’in Yönetim Kurulu Başkanı Ceylan Pirinççioğlu, sömestr tatilinde oğlu Emre ile Fransa’nın meşhur kayak merkezi Saint-Moritz’e gitmiş. Ceylan Bey burada düşüp burnunu kırmış. Meğer aynı kayak merkezinde daha önce de düşüp bileğinden yaralanmış. Şimdi ‘Burası (Saint-Moritz) uğursuz, ne zaman gelsem bir yerime bir şey oluyor’ diye dert yanıyormuş.

Nasıl üzüldüm biliyor musunuz! Ya Saint-Moritz yerine Courchevelle’e gitmek mecburiyetinde kalırsa!

Posta, 6 Şubat

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!