Mahzuni paramparça

Güncelleme Tarihi:

Mahzuni paramparça
Oluşturulma Tarihi: Haziran 01, 2002 21:07

Aşık Mahzuni Şerif'in ölümüyle, geride sadece yıllardır dilden dile dolaşan, poptan rocka, halk müziğinden arabeske pek çok sanatçıyı besleyen yüzlerce eser kalmadı.

Meydanları dolduranları coşturmaktan zindan köşelerine, dost meclislerinden yasaklara, o mahkeme kapısından bu mahkeme kapısına, son yıllarda da hastaneden hastaneye savrulup duran, haksızlıklara isyanla dolu 62 yıllık bir hayatın öğretisi de... Ölümünün üzerinden daha 10 gün geçmeden, ardından yakılan ağıtlara, düzülen övgülere, pek de ‘‘tatlı’’ olmayan kimi söylentiler karıştı. Mesela kimine göre Mahzuni Şerif ölmemiş, ‘‘Euro aşkı yüzünden’’ ölüme sürüklenmişti! Ailesi, eserlerini daha fazla paraya dönüştürmeye çalışıyordu! Açılan davaların ardında kurulan pazarlık masalarından sözediliyordu. Söylenenler arasında kimi ‘‘dostlar’’ın kırgınlıkları da vardı. ‘‘Görüştürülmedik’’, ‘‘yakın çevresi onu yönlendiriyordu’’ diyorlardı. Bütün bunların üstüne bir de etrafında hep saygı çemberiyle dolaşmış bu ünlü aşığın son yıllarında yakın çevresi tarafından ‘‘itilip kakılması’’ iddiası da eklenince... Bu iğneli fıçıya el sokmak, yenin içinde saklı, kırılmış bir kol var mı, diye sormak gerekti. Çünkü fısıltıyla da olsa konuşulmuştu bir kez, konuşuluyordu, belli ki daha çok konuşulacaktı.

Önce Savaş Ay'ın A Takımı programına dakikalarca konu olan ve canlı yayında Aşık Mahzuni'nin oğlu Ali Mahzuni ile Yılmaz Erdoğan'ı karşı karşıya getiren güzelim Çeşmi Siyahım türküsünden başlayalım. Ali Mahzuni, babasının Yılmaz Erdoğan'ın Vizontele filminde kullanılan ‘‘İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım’’ adlı türküsünün izinsiz kullanıldığını söylüyor. Erdoğan'ın, buna itiraz eden babasına telefonda ‘‘Tamam ben sana cep harçlığı gönderirim’’ dediğini iddia ediyor. Ayrıca filmin jeneriğinde adının geçmediğini, galasında da sahneye davet edilmediğini, babasının buna kırgın gittiğini anlatıyor. Yılmaz Erdoğan ise parça için anlaşmayı Kalan Müzik'in yaptığını, kendisinin bu işle ilgilenmediğini belirtiyor. Ama arada 50 bin dolarlık pazarlık sözleri de ediliyor. Savaş Ay'ın ‘‘barıştırma’’ çabalarıyla program kapanıyor ama parçayı izinsiz kullanmaktan açılan dava sürmekte.

Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltık ise dört kez aramasına rağmen programa bağlanamayınca, belgeleriyle konuşmaya karar veriyor. Belgeler gösteriyor ki, Çeşmi Siyahım için telif ücreti ödenmiş: Ailenin talebi üzerine, 2000 yılı rakamlarıyla, filmde kullanım için 500, film müzikleri kaseti için de 500 milyon. Banka dekontunda aynen, ‘‘İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım telif bedeli’’ yazıyor. Bu paranın ödenmesinden bir hafta sonra da Aşık Mahzuni'nin muvafakatnamesi ulaşıyor şirkete: ‘‘Çeşmi Siyahım isimli türkümün Kardeş Türküler müzik grubu tarafından kasete okunmasına, çıkacak kasetin plak, CD olarak görüntülü ya da görüntüsüz bütün ses kaynaklarında sunulmasına, yurtiçi ve dışında pazarlanmasına muvafakat ediyorum’’ diyor.

Film yapıldıktan sonra da aynı parçanın çoğaltım bedeli olarak MESAM tarifesi üzerinden Mahzuni'ye ödenen para, 4 milyar 248 milyon lira. Ayrıca basılan 50 bin kaset ve 4 bin CD'nin satışından da şu ana kadar 500 milyondan fazla para geliyor. Albüm sattıkça da ödemeler devam edecek. Programda bunlardan sözedilmezken, dava neden açılıyor?

Ali Mahzuni Hürriyet'e, ‘‘Tabii ki MESAM üyesi bir insana para yatar. Ama ben izin vermedim! Muvafakatnamede görüntülü görüntüsüz derken, kaseti, klibi kastediyoruz biz, sinemayı değil’’ diyor. Oysa Hasan Saltık, baştan itibaren filmden sözedildiğini, muvafakatnamenin de ona göre verildiğini öne sürüyor. ‘‘Belki de film çok iş yapınca, ‘biz daha ne kadar kazanabiliriz' kaygısı ortaya çıktı. Mahzuni jenerikte adı geçmediği, galada sahneye çağrılmadığı için kırılmıştır, bir de Yılmaz Erdoğan'la yemek yiyelim dedi, bir türlü olmadı. İhmal edildiğini düşünmüştür. Bu yüzden dava yoluna gitmeye karar vermiş olabilir’’ yorumunu yapıyor.

ÖLMEDİ, ÖLDÜRÜLDÜ!

Mahzuni'nin ölümünün üzerinden az bir zaman geçmesine rağmen para meselelerinin canlı yayında tartışılıyor olması, çok kişinin canını sıkıyor. Bunlardan biri de gazeteci-yazar, ressam Fikret Otyam. Mahzuni ile Otyam'ın dostluğu 40 yılı aşkın bir süre önce başlamış. Dostluktan öte, Mahzuni Otyam'ın ‘‘manevi oğlu.’’ Otyam, bir TV programında manevi oğlunun ölmediğini, öldürüldüğünü söylüyor! Cenazesine ‘‘katilleriyle birarada olmak istemediği için’’ gitmeyeceğini açıklıyor. ‘‘Peki kim öldürdü?’’ sorumuza ise şöyle cevap veriyor: ‘‘Euro öldürdü! O üzerine titrediklerini söyleyen insanlar, onu telefonda dostlarıyla konuşturmadılar. Bir bayan çıkıyor sürekli, bana söyleyin, diyor. Baskı altındaydı bu çocuk. Beyin hastası adamı uçağa koydular, Almanya'ya euro karşılığı konser verdirmeye götürdüler! Niye Almanya'ya götürüldüğü, o evde neler yaşandığı ortaya çıkacak bir gün.’’

Otyam'ın ‘‘o bayan’’ dediği kişi, Mahzuni'nin üçüncü eşi, sekiz çocuğundan dördünün annesi Fatma Hanım. Onun sağa sola telefon edip, ‘‘Mahzuni'nin Vizontele'den parasını alamadığı için hasta olduğunu’’ söylediğini, yani onu ‘‘para düşkünü’’ gibi gösterdiğini anlatıyor, buna çok kızgın. Ayrıca Mahzuni'yle görüşmeyip ‘‘Peki onun için ne yapabiliriz?’’ diyenlere, ‘‘tedavisi için para gönderin’’ dediğini anlatıyor. Mahzuni'nin eşi tarafından ‘‘itilip kakılması’’, kimilerinin deyimiyle ‘‘dövülmesi’’ iddiaları için de, ‘‘Evet ben de böyle duyumlar aldım. Bunlar da ortaya çıkacak’’ diyor. Peki aileyi yakından tanıyan gazeteci Miyase İlknur'un ‘‘Mahsuni baba birisi tarafından itilip kakılacak adam mıydı? Ortalığı yıkardı’’ dediği Mahzuni, buna nasıl izin veriyor? Otyam, ‘‘Ben bu haline son zamanlarında tanık oldum. O üzüntüden hastalandı’’ cevabı veriyor.

YAŞARKEN NEREDEYDİLER?

Miyase İlknur gibi, oğlu Ali Mahzuni de babasının Almanya'ya kendi isteğiyle gittiğini söylüyor: ‘‘Babam ölünce mi akılları başlarına gelmiş? Niye sağken ilgilenmemişler? Ben para hastası olsaydım, paradan bina dikerdim. Benim de türkülerim, kasetlerim var. Evet babam bazı insanlarla görüşmedi, ama kendisi görüşmek istemedi. Evet annem etkili biridir. O etkili olmasaydı, baba 20 yıl önce ölürdü. Mahzuni'yi yaratan kişi annemdir, hep yanındaydı. Babam zindandayken de. O zaman bu şerefsizler, asilzadeler neredeydi? Bu asılsız, aptalca şeyleri nasıl söylerler? Kafasına silah dayamadık, kendi arzusuyla yapmıştır her şeyi. Kim galada bizimle ilgilenmiş ki, annemin iteklediğini görmüş? Öyle bir şey olmadı, baba bunca güzel şarkıyı kendini itip kakan birine yazmazdı herhalde. Bu söylentilerin niye çıktığını bilmiyorum. Bizim yerimizde olmak isteyen çok insan var. Baba onları yazmıştı zaten: Dost bildik düşman çıktılar/puşttan gayrı nem kaldı, diye. Önce öğrensinler, bilsinler, sonra yavşaklaşmayı bırakıp gelip konuşsunlar. Bizim için ne düşünüyorlarsa bin mislisini diliyorum onlar için.’’

TELİF DAVASI SÜRÜYOR

Mahzuni'nin Yılmaz Erdoğan, Ömer Faruk Sorak, Necati Akpınar ve Hasan Saltık aleyhine, fikir ve sanat eserleri kanununa muhalefetten açtığı ceza soruşturması, ‘‘telif hakkı ödendiği için’’ takipsizlikle sonuçlanıyor. Ama hukuk davası sürmekte. Bu dava da ‘‘görüntülü görüntüsüz kayıt’’ cümlesine sinemanın girip girmeyeceği noktasında düğümleniyor. Ancak ceza soruşturmasında takipsizlik veren savcı, ‘‘görüntülü ses kaynağı tabirinin sinema eserlerini de içerdiği kuşkusuzdur. Dolayısıyla müştekinin Vizontele'de bu eserin kullanılmasına izin verdiği açıktır. Belgeler savunmayı doğrulamaktadır’’ görüşüne varmış. Ali Mahzuni ise Hürriyet'e, ‘‘Konu mahkemede. Bu bizim aramızda olan bir şey. Herkesin bilmesi gerekmiyor. Ama ben Yılmaz'ın TV’de söylediği gibi bir insan değilim’’ diyor.

EŞİ TARAFINDAN TARTAKLANDI MI?

Mahzuni'nin son yıllarına ilişkin kulaktan kulağa söylenen tatsız şeyler şunlar: Aşığın kendisiyle görüşmek için eşi Fatma Mahzuni'yi aşabilmek pek mümkün değildi. Onunla görüşmek isteyenlerden Mahzuni Şerif'in genellikle haberi bile olmuyordu. Ankara'da bir otel bahçesinde eşi tarafından tartaklandığını gören bir dostu, evine gitmeye çekindiğini anlattı. Vizontele'nin galasında bile ittirdiğini görenler oldu. Hastanede ziyaretine gittiklerinde ‘‘kurtulamadık gitti’’ dediğini iddia edenler var. Aile, özellikle eşi, para meseleleriyle çok ilgiliydi. Onu bu konuda çok yönlendirdi. Bu yüzden kendi öz oğlundan bile telif istedi.

OĞLU: TELİFİNİ ÖDEYEMEDİM TÜRKÜSÜNÜ OKUMADIM

Mahzuni'nin ikinci eşi Suna Hanım'dan olan oğlu Emrah Mahzuni de bir türkücü. Onun tüm bu olaylara karşı kısa bir yorumu var: ‘‘Biz acımızı yaşıyoruz, bazı insanlar rant peşinde.’’ Babasıyla uzun yıllar pek görüşmeyen Emrah Mahzuni, son iki yıldır yakınlaştıklarını anlatıyor. Ama bu süre içinde de şöyle bir olay gelişiyor: Oğul Mahzuni, kasetinde babasının iki eserini okumak istiyor. Ancak babası, ‘‘telifini öderse vereceğini’’ söylüyor. ‘‘Benim şirketim bol paralı bir şirket değil. Ödeyemedik. Ben de babamın o türkülerini okuyamadım’’ diyen Emrah Mahzuni, ‘‘Şimdi acımız çok taze. Bunları sonra uzun uzun konuşuruz’’ diye devam ediyor.

‘‘Çeşmi Siyahım'ın telifimi ödemediler’’ diye Yılmaz Erdoğan ve Kalan Müzik'e dava açan Mahzuni Şerif, ondan önce ve parça için muvafakatnameyi imzaladıktan bir süre sonra Kalan Müzik'i ziyaret etmiş ve Hasan Saltık'la (Sağda) böyle poz vermişti.

İlk eşi Emine'den bir, ikinci eşi Suna'dan üç çocuğu olan Aşık Mahzuni Şerif, üçüncü ve iddiaların odağındaki eşi Fatma Mahzuni, oğlu Ali ve küçük kızıyla yıllar önce bir plağının kapağından gülümsüyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!